Türk Dizi Sektörünün Şahsiyetini Kurtaran Dizi: Şahsiyet

80’ler ve öncesi çocuklarının Türk sinemasına dair hatırladığı iki şey vardır; Biri alabildiğine komik ve saçma Türk filmleri diğeri ise soft erotik sanatsal ve ne anlattığı belli olmayan filmler (Tabii güzel klasiklerimiz ve kültlerimizi tenzih ediyorum). Abilerim ve yaşıtlarım beni bu konuda yalancı çıkarmayacaktır herhalde. Sonra da günümüze geldiğimizde 2000’ler de Organize İşler’in yaptığı diriltme harekatından sonra Türk sinemasına bir öz güven gelmeye başladı ki keşke gelmeseydi dedirtecek cinsten. Türk sinemasının en berbat örnekleri de bu dönemde ortaya çıkmaya başladı. Sadece bir örnek vereceğim; toplumun genel yapısına uymayı reddeden ve yaptığı aşırılıkları halk kahramanı sıfatı ile izleyiciye yansıtıp bundan milyonlarca parana kazanan ve aynı filmi beş ya da altı defa çekebilecek zihniyetler yarattı bu dönem.

Tabii bu demek değil ki aynı dönem hiç güzel şeyler olmadı; G.O.R.A. , A.R.O.G. , Organize İşler, Yahşi Batı, Uzak, Pardon, Vavien, Devrim Arabaları, Hokkabaz, Hacıvat ve Karagöz Neden Öldürüldü, Neredesin Firuze, Beynelminel ve Yazgı gibi Türk sinemasını şahlandıran harika filmler çıkarıldı. Bunları neden uzun uzun yazdığımı da söyleyeyim; çoğu filmlerin yönetmenleri , yaratıcı ekibi ve kafaları aynı çünkü 2010’lu yıllara kadar bu sektördeki yaratıcılık bir iki vizyoner ile sınırlıydı çünkü hedef para kazanmaktı, iş yapmak değil. Anlatılmak istenenden çok gişeye veya dizi ise reytinge odaklanılıyordu. İşte bu formül çok şükür ki önce sinemada, yakın zamanda da dizi sektörü ile bozuldu. Sonuçta iş “Şahsiyet” meselesine dönmüştü.

Haluk Bilginer

5 Haziran 1954 günü sigortacı Tahsin Bey ile ev hanımı Bedriye Hanım’ın üç çocuğunun ortancası olarak dünyaya geliyor,  İzmir Türk Koleji mezunu kendisi. Lise son sınıfta okulunun tiyatro koluna giriyor ve Cahit Gürkan’ın öğrencisi oluyor akabinde Demokrat İzmir Gazetesi’nin açtığı liseler arası tiyatro yarışmasında ilk ödülünü alıyor “adam olacak çocuk” anlarsınız ya.  Jürideki tiyatro müdürü Ragıp Haykır’ın davetiyle İzmir Devlet Tiyatrosu’nda konuk oyuncu olarak çalıştı. Gençlik yıllarında İngiltere’de ünlenen Bilginer İngiltere’deki bir dergiye “en seksi Türk” başlığıyla kapak oldu.

1987 yılında ilk defa Gecenin Öteki Yüzü adlı film çekimi için İstanbul’a geldi ve bu filmin setinde 1992’de evleneceği Zuhal Olcay ile tanıştı. Hayatını bir süre İstanbul-Londra arasında sürdürdü. 1992’de evlendikten sonra çift, Hollywood’da “Indiana Jones” dizisinde, Türkiye’de de Yavuz Özkan’ın “İki Kadın” filminde birlikte rol aldı. 1996’da Tomris Giritlioğlu’nun 80. Adım filminde, ardından “İstanbul Kanatlarımın Altında”, “Usta Beni Öldürsene”, ve “Masumiyet” gibi ödüllü filmlerde rol aldı.

Haluk Bilginer

Size bu yaşayan efsane ile ilgili kısa bir bilgi verdim ki; Şahsiyet’i henüz izlemediyseniz kendisinin ustalık dönemini izleyeceksiniz haberiniz olsun.

Şahsiyetini Kaybetme!

Dizimiz bir araba sahnesi ile açılıyor, bir adam diğer bir adamı vurmaya çalışıyor ama cesaret edemiyor. Sonrasında bunu yıllar boyunca denediğini görüyoruz ama her denemesinde başarısız oluyor. Denemeyi deneyen kişin adı Agah Beyoğlu (evet bence de isim biraz zorlama ama herkes kadı kızı ile ilgili olan atasözünü biliyor sanırım). Sonrasında Agah Bey’in alzheimer olduğunu öğreniyoruz ve dizi kendi yolunu çizmeye başlıyor.  Ama benim size bu yazıyı yazma sebebim konusu ya da senaryonun hakikaten sürükleyici olması değil. Ben izniniz ile bu ülkenin vatandaşının ve yapım şirketinin çıkardığı mis gibi işi öveceğim.

Şimdi nereden başlasam bilemedim ama önce klasik bir giriş yapıp oyunculuklara değinmek istiyorum.  Dizinin oyuncu kadrosu şöyle;  Haluk Bilginer, Cansu Dere, Müjde Ar, Metin Akdülger, Şebnem Bozoklu, Hüseyin Avni Danyal, Necip Memili, İbrahim Selim ve Fırat Topkorur. Bu nedir lan!? Bakın insanlar ben takdir etsem de bu kadronun yarısına milyon dolarlar harcayıp dönem dizisi çekiyorlar başrolde en az 5 reytingi olan Kenan İmirzalıoğlu’nu oynatıyorlar ama yarısı kadar iş yapamıyorlar. Haluk Bilginer zaten anladığım kadarı ile internet dizisi konseptinden memnun kalmış olacak ki artık televizyonda iş yapmıyor neredeyse. Benim özel ilgi alanım olan zamanında tanışıklığım bile olmuş Necip Memili gibi bir yeteneğin fırsat verilirse stereotip kötü karakterler dışında da ne kadar güzel rol kesebileceğini göğüs gere gere gösteriyor.

Haluk Bilginer ile birlikte dizinin en ağır toplarından olan Müjde Ar ve Hüseyin Avni Danyal’a söz söyleyebilecek bir haddim olduğunu düşünmüyorum zira fakat şöyle bir anekdot geçebilirim mesela; en yukarıda saçma ve mantıksız, bazen komik Türk filmlerinden bahsettik ya hani işte o dönemde ki oyuncuların çok hakkını  saçma senaristler ve yönetmenler yüzünden yemişiz. Yakın dönem izlediğim üç Yeşilçam yıldızı var; Cüneyt Arkın (Panzehir), Perihan Savaş (Çukur), Müjde Ar (Şahsiyet) bu insanlar saçma pozları kendileri istedikleri için değil yönetmenler öyle yaptırdığı için yaptıkları çok ortada hele ki Perihan Savaş beni her bölümü izlediğimde bir kere daha şaşırtıyor.

Nerede kalmıştık, oyunculardan bahsediyorduk değil mi? Şebnem Bozoklu bana sorarsanız oyuncu seçiminin en zayıf halkası ki oyunculuğu da öyle seyrediyor dizide. İbrahim Selim’in karakter oyunculuğunu ve ne kadar yetenekli olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. Adamın çizdiği Amerikan polisi ile yoğrulmuş cinayet masası polisi profili bir harika gerçekten. Tamda sahneleri fazlalaşsa derken 5-6. bölüm doydu kendisine. Fırat Topkorur’u ilk defa bu dizide izliyorum açıkçası ama zaten karakterinin yardımcı rolünden mütevellit çok bir şey de gösteremiyor kendisi. Ve  işte hep şaşırdığım, bir manken nasıl bu kadar iyi rol kesebilir dedirten Cansu Dere; ya bu kadın acayip bir kadın sevgili Kahramanlar. Şebnem Bozoklu’dan yaklaşık yedi yaş falan büyük ama hem ondan daha genç gösteriyor hemde daha güzel oyunculuk yapıyor ki Bozoklu alaylı değil okullu. Aradan geçen yıllar oyunculuğunda güzel gelişmelere sebebiyet vermiş. Artık Ezel’de ki gibi ağlıyormuş rolü yapmıyor ağlıyor ya da sinirliymiş gibi bakmıyor, sinirleniyor.

Onur Saylak

Kendisi;  Orta Doğu Teknik Üniversitesi Fizik Bölümü’nde eğitim gördü. Üniversiteden ayrılarak şansını tamamen farklı bir alan olan Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde denedi. Bu arada üniversitenin tiyatro kulübüne katılarak oyunculuğa başladı (İletişim Fakültesi Tiyatro Topluluğu). Amatör tiyatro oyunlarında yer aldı. Bundan sonra hayatının geri kalanını aktör olarak sürdürmeye karar verdi ve Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü’nü kazandı. Hemen kabul gördü ve kendini tamamen oyunculuğa odakladı. Bilkent Üniversitesi’nde eğitim gördüğü süre boyunca Ankara Devlet Tiyatrolarında Getto ve Üç Kuruşluk Opera oyunlarında, ve Bilkent Tiyatrosunda Nâzım Hikmet’in Her Şeye Rağmen adlı oyunu da dahil birkaç tiyatro oyununda yer aldı. Hisarbuselik dizisinde “Çetin” isimli karakteri canlandırdı. Kod Adı dizisiyle izleyici kitlesini genişletti.

Ayrıca TED Koleji’nde tiyatro yönetmeni olarak da çalıştı. Sesinin şarkı söylemeye uygun olmasından dolayı üniversite korosunda yer aldı ve müzikal tiyatro ile ilgilendi (Biedermann ve Kundakçılar). Bazı tiyatro oyunları için şarkı sözleri yazdı. TRT 2 televizyonunda Hadi Gidelim (2003) isimli 13 bölümlük bir gençlik programı sundu. Sinema dünyasına da 6 Haziran 2008 tarihinde 15. Altın Koza Film Festivali kapsamında ilk kez gösterime giren ve aynı zamanda en iyi film ödülünü kazanan Sonbahar adlı sinema filmiyle adım atmıştır. Daha sonra Güz Sancısı filminde de rol almıştır. 2009 yılında ise Yılmaz Güney Özel Ödülü alan Nesli Çölgeçen’in yönettiği Denizden Gelen filminde başrolde oynadı.

Şimdi burayı direkt Wiki’den çektim orada bir anlaşalım.  Fakat bu paragrafı okuduğunuzda şunu fark edeceksiniz kendisi korkusuz bir vizyoner. Bir sürü şeyi yarıda bırakmış risk almayı seven bir adam. Sonra bu adamın yolu hasbel kader Türkiye’nin tartışmasız en iyi yapım şirketi ile kesişiyor  o da Ay Yapım. Arkasından TABİİ Kİ! ülkemizde hak ettiği değeri göremeyen ve bir Türk filmi olarak türdeşlerinin fersah fersah gerisinde kaldığı DAHA’yı çekiyor genç yönetmen ve işte orada Onur Saylak’ın nasıl bir adam olduğunu anlıyorsunuz. Yanlış anlamayın bu film Hollywood Reporter falan kadrajına girmiş bir film. Hangi kritiği okusam film ile ilgili hepsi aynı şeyi söylüyor; müzikleri, görüntü yönetmenliği ve sanat işçiliği. İşte Sevgili Saylak bu başarısını Şahsiyette arşa çıkartıyor bana göre.

Onur Saylak

Şahsiyet Meselesi

Artık dizi övelim öyle değil mi? Şimdi Şahsiyet’i övmek için önce jenerikten başlamamız lazım. Şöyle söyleyeyim ben bu dizinin jeneriğini izleyene kadar benim bir numara Yahşi Batı’idi. Fakat Şahsiyet’in jeneriği bildiğiniz Hollywood ile kapışır ki benim iddiam (araştırdım ama bulamadım) yurt dışına yaptırdıkları ki bu bile işlerine ne kadar saygı duyduklarını gösterir ama eğer yaptırmayıp bizim elimizden çıkan bir jenerikse hakikaten tebrikler! Zaten jeneriği izlediğinizde ne ile karşılacağınızı az çok tahmin edebiliyorsunuz ama dizi öyle bir şey ki izledikçe devleşiyor gözünüzde. Yukarıda saydığım kadro sayesinde oyunculuklar muazzam ama Haluk ağabeye torpil geçmeden edemeyeceğim zira “MEBRULE” diye çıldırdığı bir sahne var 6. bölümde ağzım resmen açık kaldı adamın oyunculuğuna.

Cansu Dere’yi zaten yukarıda övdüm idealist polis rolünü gayet iyi kotarıyor. Nacip Memili’ye gelecek olursak dedim ya adamın yeteneği ama çizilen rol hep aynı tatlı sert emniyet amiri rolünde bir hayli tatmin ediyor diziyi. Ama tabii dizinin bir diğer avantajı bir saat olması, bakın “ne yani bir saat ise ne olmuş” deyip geçmeyin ne senaryolar ne oyuncu kadroları kurban gitti bu saat mevzusuna. Dizi bir saat olduğu için hiç boşa geçen sahne olmadığı gibi konu dolu dolu ve rahat rahat veriliyor seyirciye “reklam nasıl alacağız, prime time nasıl dolacak, bölümün parası çıkar mı” gibi dertler olmadığı için olay tamamen seyirci odaklı olduğu için dizi işliyor zaten.

Fakat beni bu kadar coşturan ve yazı yazmaya kadar ikna eden başka bir husus var ki 4.bölüm ve o muhteşem finali! Yani sevgili Kahramanlar bir bölüm boyunca dizinin tema renkleri olan Mavi ve Kırmızı bu kadar iyi kullanılır ışık olarak sanat adeta kanat takmış uçuyor ve ben çok net bir fanı olmama rağmen Cem Yılmaz’ın işlerinde bu kadar ince düzgün sanat yönetimi görmedim, hele ki tanıtımlarda yer alan kedi kostümü ve yaradığı işi anlayınca aman tanıtım diyorsunuz adeta. Havuza bırakılan balonlar, o kedi kostümü, o sanat yönetimi! Size şu kadar söyleyeceğim; Şahsiyet dizi camiasının şahsiyetini kurtaran iştir. Puhu, Ay Yapım ve Onur Saylak’a bir teşekkürü borç bilmek lazım. İzlemediyseniz hemen oturun altı bölümü birden gömün ve bu ülkede neler yapılabiliyor kendi gözlerinizle görün.

İyi seyirler.

Yorumlar