Kırılır Bazı Şeyler, Hikayeler Gibi: Kırılgan Şeyler

Daha evvel birçok roman, çizgi roman ve çocuk kitabı ile hayal gücü kavramına farklı ve eğlenceli bir bakış açısı kazandırmayı başaran Neil Gaiman, bu sefer Kırılgan Şeyler ile çıkıyor okuyucularının karşısına. Öykülerin nelere kadir olabildiğini, hayattaki her şey gibi kırılgan olabildiklerini gösteriyor bize. Bunu da çok güzel bir sloganla yapıyor:

“Ahlaki sorumluluklardan kaçınılarak geçirilmiş bir hayattansa kırılgan şeyler uğruna tüketilmiş bir hayatı tercih ederim.”

Hikaye anlatma kabiliyetine daha evvelden Amerikan Tanrıları, Mezarlık Kitabı, Anansi Çocukları, Yokyer gibi romanları vasıtasıyla birinci elden tanık olduğum Neil Gaiman’ın  Kırılgan Şeyler ile birlikte ilk defa bir hikaye kitabı Türkçe olarak yayınlanmış oldu. İthaki Yayınları’nın dilimize kazandırdığı eserde çoğu yazar arkadaşlarının oluşturdukları antolojiler için yazılmış olan ve Hugo, Nebula gibi prestijli ödüller kazanmış tam otuz üç öykü ve şiir yer alıyor.

Saygı Duruşu

Kitap içerisindeki birçok öyküde Gaiman, türün kendisinden önce bu işi en iyi icra eden yazarlarına saygı duruşunda bulunmayı ihmal etmemiş. Daha ilk öyküden bunu hissediyoruz. Zira Zümrüt Dosya Arthur Conan Doyle’un yayınlanan ilk Sherlock Holmes hikayelerinden birisi olan Kızıl Dosya’ya gönderme niteliğinde. Hem de korku türünün mimarlarından H. P. Lovecraft da işin içinde. Hikayede İngiltre’yi ziyarete gelen Prusya prensinin ölümünü araştıran polis kuvvetleri işin içinden çıkamayınca Baker Sokağı’ndan yardım ister. Kimin geldiğini söylemeye lüzum yok sanırım, ancak adı burada Henry Camberley olarak geçen danışman dedektif arz-ı endam eder ve ucu Ulu Eskilere (Old Ones) dayanan olayı araştırmaya başlar.


ngkitaplar

Kitaba böyle sıkı bir hikaye ile başlamak çok güzel oldu açıkçası. Daha başlar başlamaz okuyucu içine alan, her zamanki Neil Gaiman tarzında bir Sherlock Holmes hikayesi. Ayrıca eklemeden geçmeyelim; yazar, her bir hikaye için yaklaşık birer sayfalık notlar eklemiş. Böylece hikayenin nasıl ve neden yazıldığını okuyucuya aktarmış. Çok  hoş ve samimi bir hareket açıkçası. Bu arada Zümrüt Dosya, 2004 yılında En İyi Kısa Öykü dalında Hugo Ödülü kazanmış. Yakışır.

Şiir De Var

Kitap içerisinde sadece hikayeler yok. Çok fazla olmamakla beraber, her denk geldiğinizde yüzünüzde tebessüm oluşmasına sebep olacak şiirler de kaleme almış yazar. Bunlardan ilki ve en sevdiklerimden birisi de Peri Dansı. Bir önceki sayfadaki yorumun aksine, hem çok güzel bir şiir hem de yüksek sesle okuması hakikaten eğlenceli. Hele şu satırlar:


Böylece bir yarım evde kalıp özlemini çekerken periler diyarının
Ruhum arşınlardı umarsızca
daracık sokaklarını fani dünyanın

fragile

Daha ne olsun, tutmuş bir de “şiir bile denemez” demiş. Hiç öyle düşünmüyorum açıkçası. Kitabın ilerleyen sayfalarında Vahşetin Çağrısı, Alaaddin’i İcat Etmek gibi daha birçok güzel şiir yer alıyor. Burada çevirmene de şapka çıkartıyorum. Öykü, hikaye, yani düz yazı çevirmek, iyi bir çeviri yapmak evet, zor bir iş. Ancak şiir bambaşka bir şey. Orijinal dilindeki o ahengi tutturmak cidden zor.

Hikayeden Hayallere 

Ormanın birinde, ateşin etrafında çember oluşturup, hikaye anlatmak için sıralarının gelmesini bekleyen takvimin on iki ayı ile ilgili bir öykü anlatmak sanırım tam da bu kitabın yazarının yapabileceği bir şey. Koltuğa Ekim Oturduğunda, birbirlerine hikaye anlatmak için takvimdeki gibi sıralarını bekleyen ayların öyküsü. Bu defa koltuğa oturma sırası Ekim ayındadır ve başka anlatacak kimse çıkmayınca başlar hikayesine: Bastıbacak ve Biricik adlı iki çocuğun hikayesidir bu seferki. Ailesinin kendisini sevmediğine hükmedip evden kaçan Bastıbacak, bir gece uyuyakaldığı yerin yakınlarında bir çocuk ile karşılaşır. Adının Biricik olduğunu söyleyen çocukla tüm gece oyunlar oynar. Ta ki güneş doğana kadar…

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar