The Dragon Prince – Animasyonda Beklediğimiz Fantastik Üslup!

İnanır mısınız bilmem ama yıllardır içimde biriken beklentinin ejderha yumurtasından çıka gelmiş animasyonu The Dragon Prince… Sevdiğimiz, benimsediğimiz, kimimizin hayatında da rolü olan bir tarz var belki Fantastik bir üslup. Rünlerden gelen büyüler, tozlu kitaplar, fantastik yaratıklar, maceracı bir ekip… Kaçımızın MMORPG oynarken, kimimizin D&D zarı atarken, bazılarımızın kitap sayfalarını çevirirken yolculuk ettiği o gezegene şimdi güzel bir alternatif de Ejderha Prens! Hem de baya sempatik bir alternatif.  Ben ki sırf o üslubu hissetmek adına hikâye çevirileri yapan, oyun sinematiklerini salya ile izleyen, bu konseptin manyetik alanına kolayca çekilecek kolay bir hedeftim. Keşfettiğim gibi heyecan yaratan bu animasyon güncele gelmem ile üzerimde çok güzel bir tat bıraktı. Biraz da kendisini tanıyalım.

Netflix orijinal serisi olan The Dragon Prince serisi, Aaron Ehasz ve Justin Richmında işbirliğiyle “Avatar” kadrosundan yeni bir lezzet olarak karşımıza çıkıyor. Şu anki tarih itibariyle dokuzar bölümden oluşan iki sezon mevcut. Sezon isimleri yine Avatar tadında “Kitap 1, Kitap 2” şeklinde gidiyor. Bu kitapların hepsi içinde bulunduğu fantastik evrene dair bir büyü kültürünü temsil ediyor. Serinin her sezon ana hikayeyle paralel olarak ayrı bir büyü kaynağını işlediğini söylemek yanlış olmaz. Buradan yola çıkarak, başlangıç introsunda 6+1 büyü kaynağını tanıtan serinin en az 6 sezon olacağı öngörülüyor.

Hikaye

Serimiz oldukça keyifli bir tanıtımla başlıyor. Doğal güzellikleri, büyülü canlıları ile birlikte hikâyenin geçtiği ana kıtanın yapısı ve yaşanmışlıkları ile ilgili bilgi alıyoruz. Güneş, ay, yıldızlar, yeryüzü, gökyüzü ve okyanus olmak üzere temel büyü kaynaklarını öğreniyoruz. Bu kaynaklara ek olarak 7. kaynak olarak görülen kara büyünün tarihe etkisinden bahsediliyor. Kara büyünün getirdiği büyük bir savaş sonucu insanlar doğudan batıya sürülüyor ve büyüden mahrum kalıyorlar. Batı topraklarının tamamında ise Elfler, Ejderhalar ve diğer büyülü canlılar yaşıyor. Dünya doğudaki İnsan krallıkları ve büyülü batıdaki Xadia olarak iki bölgeye ayrılıyor.

Bu iki bölgenin sürtüşmelerinden vuku bulan olayların merkezinde ana karakterlerimiz birbiri ile tanışıyor. İnsan kralına ve prensine suikast için gelen Ay Gölge Elfleri grubu içinde merhametli bir karakter olan Rayla görevinden sapıyor ve prensler ile bağ kuruyor. Bu tanışma hayatta olan bir ejderha yumurtasına dair gizemi aydınlatıyor. Bu yumurta da barışa dair bir umut fikri veriyor ve yetenekli savaş becerileri olan bir Elf Rayla, büyü yeteneği olan bir Üvey Prens Callum, hayvanlarla özel bağları olan Küçük Prens Ezran  ve onun büyülü kurbağası Bait, birlikte kan döngüsünü durduracakları bir maceraya yola çıkıyorlar. Böylece hikâyemiz başlıyor.

Karakterler

Bayıla bayıla Avatar izlediğim zamanları hatırlıyorum. Karakterler bana Çin kültürüyle birleşmiş Amerikan esprileri kıvamında enteresan bir harmanlama gibi geliyordu. Bu seriyi izlerken de benzer durumlar hâkim, bu kez Fantezi bir diyarda Amerikan tipi sarkazm yapan karakterler ile karşı karşıyayız. Alışması biraz zaman alabilir ama öyle rahatsız da etmiyor. Ana karakterlerden yürürsek Rayla bana oldukça sempatik gelen ortama da enerji veren bıcır bıcır bir karakter. Callum yine hikâye için sempati gücü olan, sürekli kardeşine göz kulan bir abi figürü. Yolculuk aynı zamanda onun kendi büyü yeteneklerine yaptığı bir yolculuk şeklinde ilerliyor. Ezran dünya ile farklıca derinliği olan özel bir çocuk. Hayvanlarla telepatik bağ kurabiliyor. Onun karakter gelişimini izlemek ayrı bir keyif veriyor. Ana karakterlere yakın olanlardan Claudia kara büyü konusundaki yeteneği ile direk ilgi uyandıran bir karakter. Bence günlük hayatımızda arada karşımıza çıkan insanlardan garip davranışlara, inanılmaz becerilere sahip karakter profilini temsil ediyor. Lord Viren iyi kötü arasındaki gri alanlarda geçişleri olan bir karakter.  Bilgiye olan açlığı, güce olan tutkusu tüm karmaşasıyla başarılı bir anti karakter.

Kabaca tanıdığımız bu öne çıkan karakterlerin yanı sıra seri daha 2 sezonda bize hem karakter, hem ırk, hem yaratık bazında güzel bir çeşitlilik sunmuş. Hoşuma giden bir detay, belki ilk defa veya değilse bile ender olarak konuşma engelli bir karaktere bu seride denk geliyoruz. Öyle boş bir karakter de değil General Amaya koca bir ulus için sarsılmaz irade gibi. Genel olarak bende sempati uyandıran ayrıca toplum profilleriyle özdeşleştirebildiğimiz karakterler var. Bu konuda beni biraz rahatsız eden bir durum varsa konuşma içeriklerinin bazen fazla modern olması. Fantastik bir dünyada neredeyse popüler kültür esprisi duyacağız. Prenslerimiz biraz da yaşlarının ötesinde olgunlukla hareket ediyor gibi ama olsun hadi o kadar da olur.

Animasyon

Farklı fikirde olan insanlar da var fakat ben çizimleri çok keyifli buldum. Tüm o büyü animasyonları, dinamik savaşlar, renkli diyarlar bende heyecan uyandırıyor. Renk seçimlerinden kıyafet tasarımlarına kadar pek çok detayı başarılı buldum. Müzikler çok kuvvetli bir etki yapmasa da keyifli geldi. Genel bakınca animasyon başarılı bir şekilde bizi o fantezi evrenine sürüklüyor. Özlediğimiz, ihtiyaç duyduğumuz bu konseptte bize görsel bir şölen sunuyor.

Ejderha Prens bende çok güzel bir tat bıraktı dersek yerinde olur. Belki son yıllarda fantastik diyarlara açılan en güzel kapılardan biri olabilir. Sonraki sezonları heyecanla bekliyorum. Hem hikâye, hem karakter, hem animasyon yönüyle keyifli olduğunu düşünüyorum. Belki herkese hitap etmeyecektir fakat bu tarzın sevenlerini cezp edecektir.  Henüz pek fazla keşfedilmeyen bu seriyi ileride daha çok duyacakmışız gibi hissediyorum. İlginiz varsa bakmanızı öneririm, iyi seyirler!.

Yorumlar