Yes, Your Grace: Oynamamış Birinin Gözünden [Spoiler]

Geçen takip ettiğim bir yayıncının Discordunda canlı “Yes, Your Grace” oynamasını izledim. Oyunun daha girizgah kısmı bitmeden klişe tanıma duyularım alarm verdi. Konunun sömürge sonrası edebiyata bağlanacağını sezdim. Övünmek gibi olmasın klişe duyularım kuvvetlidir. Tahminime güvendiğim için hiç gocunmadan açtım spoiler okudum, gameplay izledim. Neticede olayların tam tahmin ettiğim gibi geliştiğini öğrendim.

Eşyanın Tabiatı

Yes, Your Grace bir görsel roman. Krallığını gelen barbar istilasına karşı hazırlamaya çalışan bahtsız bir kralın, boğucu ikilemlerini konu ediyor. Kralın insanlara girdiği diyaloglar konu akışını yönlendiriyor. Bu kısım çok ince ayarla yürümüyor çünkü metin yazarlığı o kadar tutarlı değil. Oyunun gösterdiği kısa seçenekle kralın ağzından çıkan söz çok uyumsuz olabiliyor. LAN BEN ONU DEMEK İSTEMEDİM diye kalıyor insan.  İşin içinde krallığın kaynaklarının idaresi de var. Hizmetlilere maaş vermek, dara düşen vatandaşa yardım eli uzatmak gerekiyor. Vatandaşa yardım ettikçe mutluluk ve vergi geliri artıyor. Ama parayı vatandaşa dağıtınca başka acil bir işe para yetişmeyebiliyor. Cepteki parayla gelecek parayı dengelemek lazım. Bu tür zor seçimler konuyu çok alakasız yönlere çekebiliyor. Konunun alakasız yerlere gitmesi yeniden oynanabilirlik katıyor. Evet Yes, Your Grace yeniden oynanabilen bir oyun. Maksat kral Eryk’in hikayesinin dallanıp budaklanmasını keşfetmek. Asıl hazine yolda edindiğimiz dostlar ve kellesini kestiğimiz düşmanlardı.

Kalesiyle, muhafızlarıyla, devlet yapısıyla, medeni bir kral, kapısına dayanan Radovialı barbar kralı ve ordusuna karşı medeni dünyadan bir ittifak derlemeye çalışıyor. İttifaklar kurulsun diye türlü tavizler veriyor, kızlarını leşcil soylularla evlendiriyor, adeta şebek oluyor. Gerçek dünya tarihinden biliyoruz ki barbarlara karşı medeni dünyanın en iyi savunması birlik olmak, sarı öküzü kurtlara vermemektir. Yes, Your Grace’de medeni soyluların leşcilliği yürüttükleri siyasetle somutlaşıyor. Ortak tehdit karşısında bile dev bir vurdumduymazlık sergiliyorlar. Krizi komşularına madik atmak için fırsata çevirmeye çalışıyorlar. Gerçek dünya demişken, biliyorsunuz 17.-18.yyda yaşanan tarihin en büyük barbar istilasını gerçekleştiren avrupalılar, dünyanın medeni kısımlarını tam olarak bu şekilde, yerel asilzadelerin kendi aralarındaki anlaşmazlıklardan faydalanarak, boyundurluk altına almışlardır. Medeni olmayan kısımlarda da düpedüz barbarlıklarını sergilediler, midesi kaldıran Belçika Kongosunu araştırabilir.

Edebiyat

Yes, Your Grace’deki barbarlar da avrupalılar gibi değil tabi. Eğer bir kurgu halk gerçek avrupalılar kadar kötücül olursa tüketiciye inandırıcı gelmez. Radovialılar’ın Kralı son derece sakin ve makul bir adam, hayatın kendisine dayattığı kötü koşullarda elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor. TIPKI ANA KARAKTER GİBİ. Yahu Allah’ın feodal ortaçağında hangi baba kızının lezbiyen olmasını kabullenir, bir de üstüne kendine ev sahipliği yapan kralın prensesine yakıştırır? Oyun bilindik tarih anlayışından kaynaklı beklentilerin ters köşe edilmesi üzerinden yürüyor.

albert camus

Albert Camus Cezayire ilk göç dalgası ile yerleşen Fransız koloni işçilerinin torunuydu. Resmen fransız vatandaşı olmasına rağmen Afrikaya aitti ve ömrü boyunca Afrikalıların hakkını savundu.

Kısaca post-koloniyal edebiyatı anlatmak gerekirse, geriye dönük olarak sömürgecilik düzenini irdeleyen bir kısım eserleri kapsayan bir kategoridir. Alamet-i farikası sömürgeci devletlerin yazdığı resmi tarihlere alternatif tarih anlayışları üretmesidir.(bkz. Bir üstteki paragraf) Mesela Camus’nün Yabancı romanı Cezayir’deki sömürgecilik artığı fransızların yaptığı çeşitli kımıl zararlılıklarını resmeder. Sömürgecilik devrini bilenler bilir ki, o zamanlar, bir fransız sömürgesinde, bir etnik fransız, bir yerliyi, herhangi bir sebepten öldürebilirdi ve mahkemede kesinlikle hak ettiği cezayı almazdı. Romandaki o hapishanedeki gerilimli bekleyiş süreci aslında ironik bir araçtır. İçinde zerre gerilim olmaması gereken bir durumda yazar, edebiyata hakimiyetini konuşturarak gerilim yaratır.

Ama benim asıl oyuna bağlamak istediğim, Coetzee’nin Waiting For the Barbarians’ı. Bu noktaya kadar okuduğunuz kısımdan da tahmin edebileceğiniz gibi, romanın konusu medeniyetin kıyısındaki bir kasaba barbarları beklerken yaşanan bir takım tatsız olaylar. Kitap boyunca kasabanın başına gelen melanetlerin tamamının sebebi kasabayı barbarlardan korumak için oraya gönderilen ordu ve ordunun başındaki albay. Albay tam olarak mutlak beceriksizliğin, mutlak kötülükle iç içe geçtiği ve ayrıştırılamadığı noktada duruyor. Ya gerçekten aslında olmayan barbar işgaline inanacak kadar şuursuz, ya da barbar işgalinin olup olmamasından bağımsız olarak sivil vatandaşa eziyet edecek kadar gaddar. Romanın sonundaki tavrına bakarak ben şuursuz olduğunu yorumladım ama neticede ucu açık bırakılmış bir detaydır.

Mesaj Kaygısı

Neyse oyunu izlerken klişe duyularım dürttü demiştim. Klişe duyusu gaipten sinyal alıp da çalışan bir organ değildir, belli bir birikim gerektirir, sonra yeni gelen bilgiyi o birikimle karşılaştırıp uygunluk üzerinden tahmin yürütür. Üniversitede zorla Waiting for the Barbarians’ı okutmasalardı, Yes, Your Grace’deki medeni karakterlerin birbirlerini barbarlara dair hurafeler anlata anlata dolduruşa getirmelerini romandaki insanların davranışına benzetemezdim. Oyun bu açıdan tıpkı roman gibi bizim öteki algımızı sorgulamamızı istiyor.

Mesela ortalama ülkücü, yunandan ermeniden ve yahudiden nefret eder; yetmez ateist, eşcinsel veya sosyalist olan ırkdaşından da nefret eder; ama hayatında kendi köylüsü olmayan kaç kişi tanımıştır? Ülkenin metropolünün göbeğinde yaşamasına rağmen kendi köylüsü olmayan kaç kişi tanımıştır? Ama sorun bu kadar yüzeysel değildir. Kendini inanılmaz açık fikirli olarak tanımlayan imtiyazlı zümre insanları %99 oranında homojen bir demografik içinde yaşarken kendi mahallelerinden olmayan kaç kişi tanırlar? Ha buradan herkese anlayışla yaklaşalım demiyorum, tabii ki ille de birilerinden nefret edin ama en azından somut sebepleriniz olsun. Sırf Tanrı bey öyle istedi diye rivayet edildiği için gidip insan bıçaklamayın.

Yes, Your Grace’e dönersek, ana karakterin kızına sulanan ve zor durumdaki komşusuna askeri destek çıkma vaadiyle kızı nüfusuna geçirmeye çalışan Kral mesela çok nefretlik bir tip. Nasıl bir hayat yaşadı da bu hale geldi çok umrumda değil, basbayağı olmamış bu, yıkıp yeniden başlamak lazım. Ha keza girişte muhatap olduğumuz kral ve prensi. Kral prense nasıl travmalar yaşattı hayatı nasıl zindan etti görmüyoruz ama o çocuk olmamış yani sokakta karşılaşınca selam vermeyip açıktan alarak geçmek en iyisi.

kral eryk yüksekten savaş alanına bakıyor.

Bazen prensiplerden ödün vermeyip şerefle yenilmeyi bilmek de gerekli. Özellikle Steam’de achievement kovalarken.

Sonuç

Ben bunu olumlu buluyorum. Normalde görsel romanlar bu kadar düşündürücü konuları işlemez.  Gelişen teknolojiye gelen yeni anlatım biçimlerinin de kültürün devamlılığı için kullanılması lazım. Hatta kimsenin okumayacağı kitaplara hapsolmuş fikirlerin özgürleştirilmesi lazım. Açıkçası eğer cevabı tam net olmayan felsefi bir konu değişik açılardan ele alınacaksa, bunun ideal ortamı yazılı romanın doğrusal kurgusu değil, tüketicinin davranışına göre verdiği deneyim değişen etkileşimli medyadır.

Kitap düşmanı değilim. Hala daha basılı kitap alır ve okurum. Telif yazılı eserin maliyeti ile oyunun maliyeti karşılaştırılamaz. Bu yüzden yazılı eserin yok olacağını da düşünmüyorum. Aynı şekilde oyun algısı okul çıkışı panpalarla PES oynamak olan kesimin edebi oyunların varlığından yararlanmasını da beklemiyorum. Bu en iyi ihtimalle saflıktır. Ben diyorum ki burada bir imkan var neden kullanmayalım?

Yorumlar