Acımasız Bir Savaşın Meçhul Kaydı: Ateş Hattı!

Dünya tarihini şekillendiren en önemli olayların ne yazık ki savaşlar olduğu gibi bir gerçek var. Öyle ki şimdi; Şu an üzerinde nefes aldığımız ülkenin, bir parçası olduğumuz kıtanın, tüm dünyanın düzeni ve işleyişi yüz binlerce hatta milyonlarca insanın ölümüne neden olan savaşlar neticesinde açıklığa kavuşmuş durumda. Ve her savaş, dünyanın neresinde olursa olsun küresel olarak milyonların yaşama sevincini yok ediyor. Hatta edebiyat ve sanattaki çığır açıcı gelişmelerin arka planında savaş sonrası çaresizlik hissi ve amaçsız kalma durumu yatıyor. Yeni bir şeylere olan açlık beraberinde yaratıcılığı getiriyor.

Geçtiğimiz yüzyıl tüm dünya tarihinde muazzam etkiye sahip iki savaş barındırıyor. İki dünya savaşı da bu yüzyıllık zaman dilinde vuku buldu. Bunlardan ilki 1914 Temmuz ayında patlak veren Birinci Dünya Savaşı, ülkemiz açısından köklü -ve aslında gerekli- değişikliklere neden oldu. Birkaç ay içinde biter denilen ve dört yıl süren bir savaş. Ben şimdi burada, kısıtlı tarih bilgimle savaş ile ilgili bir metin yazmayacağım. Savaş ile ilgili yazılmış bir eser hakkında konuşacağım. Bir çizgi roman hakkında. Fransız asıllı Stephane Barroux tarafından kaleme alınan Ateş Hattı! adındaki eser bu yazının konusunu oluşturuyor.

Tesadüf O Ki

Evvela bu çizgi romanın fikri nereden çıktı ona bakalım. Planlanmış bir şey değildi, dedikleri gibi kaderin bir cilvesiydi. Barroux’un tesadüf eseri, boşaltılan bir deponun artıkları arasında bulduğu bir defterle başlıyor bu çizgi romanın hikayesi. Daha doğrusu o defter olmasa böyle bir çizgi roman okuma şansımız olmayacaktı. Tam ismi Ateş Hattı! Meçhul Bir Askerin Günlüğü olması da bu yüzden. Kim olduğunu ne çizerin ne de bizim bilmediğimiz bir askerin günlüğü. Fransa için savaşın başladığı Ağustos-Eylül 1914 tarihleri arasını kapsıyor. Bulduğu şeyden çok etkilenen çizer bunu bir çizgi roman haline getirip, hepimizle paylaşıyor.

Meçhul askerin cepheye varmak için tren garına gittiği 3 Ağustos tarihinde başlıyor günlüğün kayıtları. Eşini geride bırakıp diğer askerlere katılıyor. Tren, sonsuzmuş gibi görünen raylar üzerinde bütün yükü karamsarlık ve umutsuzlukmuşcasına yol alır. Bir sonraki gün sabah saat beşte kışlaya varır ve askerimiz silah arkadaşlarıyla birlikte cephane ve teçhizat teslim alır. Savaşın gerçek olduğuna o ana kadar inanmadığını hissediyoruz okurken. Ama tüm gerçekliğiyle savaş başlamıştır ve o da bu kaosun, yıkımın bir parçası olmak üzere -hiç bir istek duymadan- hazırlanır.

Bütün bu bilinmezliğe doğru olan yolculuk esnasında önceden tanığı asker arkadaşlarının olduğu 3.müfrezede kendine yer bulur. En azından tanıdığı silüetler görmek ister, bu çaresizlikte. 5 Ağustos günü büyük yolculuk gerçek anlamda başlar. Adamımız yol boyunca gördüğü manzaraları, konakladığı yerleri ve hissettiği duyguları kaleme almaya devam eder. Bunların arasında eşine ulaşamamanın tedirginliği ve bir daha geri dönemeyecek olmaya dair hüzün en ön sırada yer alır. Öyle ki yolculuğun bazı kısımlarında kendisini umutsuzluk ve çaresizlik içinde “artık yeter” derken görüyoruz.

Dünyanın Acısı

Yolculuk boyunca her türlü duyguyu, bir karmaşa halinde yaşar. Bazı geceler şarap bulamadığından söz eder, bu büyük bir eksikliktir onlar için. Yayan vaziyette yol boyu ne kadar yorulduğunu yazar. Bazende yatacak yer bulamadığı anları not almıştır ama bir sonraki akşam yemekten arta kalan cılız ateşin etrafında sanki hiç savaş yokmuşçasına şarkılar söylemişlerdir.

O şarkılardan bir bölüm;

Kadınlar, ne güzelsiniz
Daha on altı ilkbahar yaşamışken
Her şeye hayranlıkla bakan
O iri masum gözlerinize
Gıpta eder tüm güller
Zambak bizzat kıskanır
Boynunuzun beyazlığını
Kadınlar, ne güzelsiniz.

Şeklinde. Savaşın tüm taraflarında, tüm cephelerinde, tüm o korkuya yenik düşmüş, kendi isteği dılında silah altına alınmış askerlerinin ortak şarkısıdır sanki. Okuduklarımızda Prusya’lıların saldırılarına maruz kalmış bölgelere rastlayan askerin, her geçen gün daha büyük çaresizlik içinde olduğunu anlamak hiç de zor değil. Onun gibi binlercesi her adımını korka korka atar bu sonu bilinmez yolculukta.

Eylül ayının başında günlük kayıtları sona eriyor. İsmini kimsenin bilmediği askerin cephedeki bir ayını okuyoruz. Arkadaşlarını kaybeder, sağlığını kaybeder, yaşama dair umudunu kaybeder. Kafasındaki bütün soru işaretleri ile savaştan hem korkar hemde nefret eder…

Çizgilerin Acısı

Barroux, tarzı gereği ayrıntıdan uzak, kaba çizgilerle bezeli, taslak gibi görünen çizimlerle çalışan bir sanatçı. Onun bu kendine has yaklaşımı Ateş Hattı! adlı esere farklı bir ruh kazandırmış. Genellikle siyah ve bej renklerden oluşan çizimleri, döneme ve atmosfere üzüntü duyulacak kadar uygun olmuş. Öyle ki sayfalar geçtikçe savaş daha da canlı hale geliyor gerçeklik kazanıyor. Ve ilerledikçe çizgiler daha da karanlık bir hal alıyor. Okudukça insanın içine bir hüzün çörekleniyor. Genelde keyifli vakit geçirmek için çizgi roman okuma kültürü ile tam ters yönde. Sanki Genç Wherter’in Acıları’nı okuyoruz.

Zaman zaman orijinal deftere ait olduğunu düşündüğümüz kolajlara da eserde yer verilmiş. Eserin çizgileri ile doğal bir uyum sağlayacak şekilde yapıyor bunu Barroux. Böyle bir günlüğün gerçekten yazıldığını kanıtlar nitelikteki bu sayfalar çok az kullanılmış. Eserin kendi atmosferini korumak için sanırım.

Daha önce çizere ait herhangi bir şey okuma şansım olmamıştı. Ülkemizde çocuk kitapları haricinde bir eserinin çevirisi yapılmadı çünkü. Haliyle şuan benim için Türkçe en iyi kitabı Ateş Hattı! Desen Yayınları etiketiyle çıkan çizgi romanı en kolay internet sitelerinde bulabilirsiniz.

Savaşın o anlamsız ve acı dolu yüzüne farklı çizgilerden bakmak isteyenler için…

Not: Birinci Dünya Savaşı ile ilgili edebi literatür ikincisine nazaran daha dar. İlki başarılı ol(a)madığı(!) için yapılan ikinci parti daha popüler olmuş. Birinci Dünya Savaşı ile ilgili okuma yapmak isteyen olursa diyerek birkaç kitap ismi bırakıyorum. Buyursunlar:

  • Jean Echenoz – 1914
  • Jaroslav Hasek – Aslan Asker Şvayk
  • Andre Maurois – İklimler

Benzer Yazılar

Yorumlar