Peaky Blinders – Kazanan Belli, Kaybeden Kim?

İlk sezonda Shelby, Lee ve Kimber aileleri, İrlandalılar ve kraliyet polisleri arasında geçen bir savaşın ve galibiyetin ardından, ikinci sezona geldiğimizde Peaky Blinders, iplerini Londra’ya kadar ulaştırma kararı alır. Londra da tabii ki sahipsiz bir şehir değildir. Bir yandan Alfie Solomons’ın (Tom Hardy) yahudi soylarına dayanan çetesi, diğer yandan başında Darby Sabini’nin (Noah Taylor) bulunduğu İtalyanların inanılmaz güçlü ailesi kontrol ediyordur Londra’nın yasadışı meselelerini. Bu durumda sezon başlangıcına oldukça sağlam ve kanlı bir giriş yapılır ve ardından dizi yine normal bir hız ile hayatına devam eder. Sabini’nin öfkesini kontrol etmekte güçlük çekmesi ve Solomon’ın da sizi şakayla karışık dövmekten öldürebilecek tavırlarının dizideki ciddi ama rock’n rollumsu havaya katkısı tahmin edilemeyecek kadar çok. Thomas Shelby, onların yanında çok daha insani kaldığı için tabii ki taraf tutmadan edemeyeceksiniz. Evet, Thomas da silahını çekip birini anında vurabilir; ama en azından mantığını ve zekasını her şeyin önünde tutmayı başarabilen bir karakter.

Söz ettiğim rock’n rollumsu havaya Nick Cave’in PJ Harvey’nin, Tom Waits’in, Jack White’ın, Arctic Monkeys’in daha da bir güzellik kattığını söylemeden edemeyeceğim. Tam olarak müzik anlayışımı özetliyor aslında bu isimler. O yüzden de dizi bende ayrı bir kategoriye girmeyi başarıyor. Dizinin opening’i olan Nick Cave – Red Right Hand’ini hem PJ Harvey’den hem de Arctic Monkeys’den dinliyor ve heyecanımıza heyecan katıyoruz. İkinci sezonun sonunda bir de Red Right Hand (Red Hand of Ulster) adında bir kuruluş ortaya çıkıyor Campbell ile işbirliği içinde olan.

Programme Name: Peaky Blinders - TX: n/a - Episode: Peaky Blinders Episode 5 (No. 5) - Picture Shows: Alfie Solomons (Tom Hardy) - (C) Mandabach TV - Photographer: Robert Viglasky

Merak edip araştırma gereği de duydum, gerçekten böyle bir kuruluş var mı diye. Ama tabii ki yalnızca bir şarkı adı olmaktan öte değilmiş. Bir ara da yine ikinci sezonda, Charlie Chaplin’i görüyoruz ve bu da gerçekten çok güzel bir sürpriz oluyor. Yanlış anlamayın, sinemada izlemeye gitmiyorlar; Thomas Shelby ve Grace Burgess bizzat Chaplin ile tanışmaya gidiyor. Ama Chaplin’i sırf bir bölümde yer alıyor diye biraz baştan savma göstermişler gibi geliyor açıkçası. Ama bunun dışında hiçbir oyuncuya haksızlık yapamam.

İnanılmaz derecede soğukkanlı ve lider yapısıyla Thomas (Cillian Murphy), kardeşlerin en büyüğü olmasına rağmen en kontrolsüzü ve şiddet yanlısı üyesi Arthur (Paul Anderson), her daim ailesinin yanında duran uçarı küçük kardeş John (Joe Cole), asil bir insanın nasıl olunacağını bize tırnağının ucuyla öğreten Polly (Helen McCrory), bizi polislerden iğrendirten karakteriyle detektif Campbell (Sam Neill) ve hatta aileye yeni katılan ve tam bir Shelby kanı taşıdığını kanıtlayan Polly’nin oğlu Michael (Finn Cole) oyunculuğun anlamını bize yeniden öğretiyor. Ama tüm bu övgülere aldanarak sakın diziyi bir izleyişte bitirmeyi düşünmeyin. Bir sezon 6 bölümden oluşuyor olabilir ama kolaylıkla yenilir yutulur bir 6 bölüm kesinlikle değil. Ağırlığı dikkate alınıp sindirilerek izlenmesi gerektiğini söyleyebilirim.

peaky4

5 Mayıs’ta 3. sezonu başlayan Peaky Blinders’ın bu kalitede giderse daha birkaç yıllık yayın hayatı olabileceğini söyleyebiliriz. Yeni sezonuyla birlikte “Hiç olmadığı kadar sağlam bir sezon” olacağı konusunda fazlasıyla iddialı bir açılış yapıp, bu sözleri sarf ederek heyecanlandırmadı değil. Anladığım kadarıyla da 2. sezonun ardından 2 yıl geçmiş olacak ve 1924 yılında Tommy’nin düğününden itibaren dizi devam edecekmiş. Ayrıca bu sezon, birçok kez diğer sezonlarda gördüğümüz kiliselerin arka ve çürümüş yüzünü göreceğimizden bahsediliyor. Bu durumda 3. sezonla birlikte herkese iyi seyirler diliyorum.

Yorumlar