Grim Fandango Remastered – Ölüm Bile Bizi Ayıramadı!

Dönemi bizzat yaşamış, görmüş, deneyimlemiş, koklamış, sevip okşamış oyunseverler için 90’lı yılların ikinci yarısını özlemle anmak, bu gün orada burada abarta abarta, ballandıra ballandıra, şapırdata şapırdata anlattığımız bir nostalji ritüeli haline gelmiştir. Hiç kuşkusuz Grim Fandango da bu ritüelin demirbaş listesinde, adını en tepelere yazdığımız başyapıtlardan biri olarak, sık sık ağızlarımıza sakız olmuştur. İşte Double Fine ekibi, oyun ile hiç tanışmamış olanlara selam çakmak, oyunu kurumuş sarı sayfaların arasına koyup defteri kapayanlara bu zevki yeniden hatırlatmak, kısaca her iki jenerasyonun üzerine çöken bu makus talihe dur demek adına; oyun dünyasının en nevi şahsına münhasır incilerinden biri olan bu iskelet senfonisini yeniden bizlerle buluşturdu!

Efsane, yaklaşık 16 yıl önce, güneş gördüğü halde hafiften diş takırdatan bir Ekim günü göstermişti yüzünü bizlere. Platform oyunlarının şaha kalktığı o muazzam günlerden bahsediyorum. Hani şu, bir oyunun başında haftalarımızı hatta aylarımızı harcadığımız; bu günkü gibi birkaç saat içinde bitirerek, hızlıdan tüketemediğimiz, her saniyesinden, karşımıza çıkan her bilmeceden haz duyduğumuz günlerdi (oooh beylik “nerede o eski oyunlar” geyiğine de parmak bandığıma göre istifimi bozmadan yoluma devam edebilirim!!!).

grimFandango5E3 2014’te müjdesi verilen Grim Fandango Remastered, açıkçası beni öyle aman aman heyecanlandırdı diyemem! Nihayetinde biz büyüdük, dünya kirlendi ve Grim Fandango gibisinden şaheserler, kolektif hafızamızın en mahrem bölgelerinde istirahate çekildi. Tamam kabul edelim ki bir dönem, yıl aşırı Diablo II oynayan hastalıklı bir neslin neferleri olarak, bu gün deli gibi kaliteli indie oyun patlamasının yaşandığı düşünüldüğünde; dönüp bir kere daha zevk ve şevkle Grim Fandango’nun başına oturma fikri neresinden bakarsak bakalım cazip ama diğer taraftan da o anılara yeniden ulaşmak, beraberinde “off ulan 16 yıl nasıl geçmiş”, “yaşlanıyor muyum?”, “yok sanırım yaşlandım ve farkında değilim”, “horoz şekeri mi lan o?” gibisinden ipe sapa gelmez soruları da beraberinde getiriyor hani! Neyse ki nihai karar ortada: Gerçekten de güzel yaşlanmışız!

Eh! Aradan 16 sene geçmiş. Bizler büyük bir merakla uçan arabaları, zaman yolculuğunu, doktor Emmet Brown’ın bizleri bu karanlık ve makus günlerden çekip çıkarmasını beklerken; kendimizi bir anda 16 yıl önce kuyruğunda koşturduğumuz bir efsanenin ardını kovalarken buluyoruz yine! Bazı şeylerin değişmemesi de içimizi rahatlatıyor. Daha fazla duygusal laf ebeliğine girişmeden müsaadenizle ölüler alemine ön kapıdan fiyakalı bir giriş yapalım diyorum ben… Ne dersiniz?

grimFandango216 yıl aradan sonra yine ve yeniden El Marrow’dayız. Bu dünyadan ayrılan ruhların toplandığı yer olan El Marrow, en yakın tabiriyle arafın ta kendisi! Ölüm Departmanı’nın acar çalışanı Manny’nin, ölen müşterilerin nakil işlemiyle uğraştığı rutin hayatına yeniden renk katmamızın vakti geldi de geçiyor bile! Zaten kağıt üzerinde kulağa eğlenceli gelen bu fikrin yanına bir de Manny’nin kıyısına sürüklendiği değme polisiye öykülerine taş çıkartacak hikayeyi de iliştirirseniz eğer; GF’nin bu gün neden bu kadar “abartıldığına” yönelik en önemli ipuçlarını da yakalamış olursunuz. Özellikle forum sitelerinde rastladığım “Bu oyuna bu kadar puanı nasıl verirsiniz, GTA mı ulan bu?” diye haykıran körpe ruhlu dostlarıma, bahsi geçen dönemdeki yaşanmışlıkların hiçbir şey ifade etmemesini kulak ardı ederek belirtmek gerekir ki, zamanında her ne kadar İngiliz mizahından da beslenmiş olsa bu gün popüler sinema ve video oyun arenasındaki absürt gevelemelerin önemli bir kısmı hala bu oyundan araklanmaktadır. Her neyse biz öykümüze devam edelim.

Yorumlar