Tales of Maj’Eyal – Eski Köye Yeni Adet Getirmek

Tales of Maj’Eyal Nedir?

Tales of Maj’Eyal (veya daha çok kullanılan kısaltması ile TOME) roguelike oynayan insanların oldukça beğendiği bir oyun. ASCII temelli görsel bir tileseti default olarak kullanmaması ve her şeyin fare ile kullanılabilmesi ile kullanıcı dostu olmasının yanı sıra oyun içi mekaniklerin oldukça fazla olması ile roguelike’lıktan ödün vermeyen bir zorluğa sahip. Tales of Maj’Eyal halihazırda çeşitli yeni mekanikler getiren 2 DLC’ye sahip ve 16 Mayıs itibariyle de “Forbidden Cults” adındaki yeni eklentisi ile dünyasına Cthulhuvari öğeler de getiriyor.

2 seneden beri severek oynadığım (ama bitiremediğim) bu oyunu sizlerle paylaşmak isterim.

Tarihçesi

TOME dediğimiz oyun aslında 10 seneden beri geliştirilen bir oyunun 4’üncü enkarnasyonu. İlk olarak Pernband olarak hayata gözlerini açıyor ve adından da anlayabileceğiniz üzere Dragonriders of Pern dünyası ile Angband’I birleştiriyordu. Ancak bu proje 90’ların ortasında Pern’in telif avukatlardan “Yapmayın öyle şeyler bakiim!” mektubu (Cease and Desist) yedikten sonra bu proje Pern öğelerinden arındırılarak Orta Dünya’ya dönüştürüldü ve adı da Tales of Middle Earth oldu. Üçüncü versiyon ise 2’nci versiyonun tamamen baştan yazılması hedefiyle başladı ancak TOME yazarının ve developerının evlenip ortadan kaybolması ile sürüncemede kalarak ölü doğan bir versiyon oldu.

Ancak yazarın 2010’da dönüş yaparak tekrardan başlayan geliştirmeyi yine sıfırdan başlatması ile 4’üncü versiyon ile ortaya çıktı. Bu versiyondaki en önemli değişiklik oyunun Tales of Middle Earth adından vazgeçerek Tales of Maj’Eyal adını alması oldu. Bunda oyunun artan popülaritesinin Tolkien Estate’den bir cease and desist mektubu yenme ihtimalini arttırmasının etken rol oynadığını söyleyebiliriz.

Günümüz

Tome’den standart bir sahne…

Oyunun dördüncü versiyonu, ve günümüzdeki hali olan, Tales of Maj’Eyal roguelike janrına değişik öğeler eklemenin yanısıra kendine has dünyası ve tarihçesi ile oldukça göz dolduran bir yapıya sahip. Benim en sevdiğim özelliği tek bir zindana bağlı kalmadan açık bir dünyada oynamanız ve elinizdeki quest log ile bu açık dünyada kaybolmanızın engellenmesi. Tabii ki kafanıza göre istediğiniz yere gidebiliyorsunuz ama bu aşamaya gelene kadar “Ee şimdi nabıcaz Kâmil?” sorusuna net bir yanıtınız oluyor.

Açık dünya üzerinde gittiğiniz zindanlar çok katlı zindanlar. Bu bağlamda rogue’dan ziyade Diablo’ya yaklaştığını söyleyebilirim esasen. 3-4 katlı olan bu zindanların son katında genelde bu zindanın “efendisi” olan zor bir yaratık bulunuyor. Dahası bazı zindanların kendine özel bir pisliği de bulunmakta, mesela sandworm queen’in bulunduğu sandworm lair’in duvarları kumdan ve kazıcı yaratıkların peşinden gitmezseniz veya geç kalırsanız sizi kum içerisinde hapsederek boğan bir niteliğe sahip. Heart of the Gloom adındaki bölgede ise zehir ve gloom hasarı yiyorsunuz.

Nitekim oyun içerisinde kendine has olarak gördüğüm bir diğer olay da silahların standart bir hasarının olmayıp çeşitli power ratinglere sahip olması. Bunu tam olarak kavrayana kadar bayağı çile çektim ama oldu. Şimdi bu oyundaki hasar formülü biraz karışık ve statlarınız başat rol oynuyor. Bunun sonrasında silahın power rating’i ve hangi statları kullandığı devreye giriyor. Yani bir longsword hasar hesaplamasında %100 STR kullanırken, bir dagger %45 STR, %45 DEX kullanıyor. Dolayısıyla eğer bir barbar (bir barbara gel beraber barb… öf be) level aldığında tüm stat puanlarını STR ve CON’a yatırdıysa bıçaktan (power rating’I ne olursa olsun) tam verim alamıyor.

Level atlama ekranı. Her class için farklı bir skill ekranı göreceksiniz.

Zırhta da böyle bir durum mevcut. Nitekim oyunun zırh hesaplamasında iki değer devreye giriyor. Zırhın sertliği ve zırhın absorb edebildiği hasarı söyleyen kendi değeri. Şimdi bu da şöyle hesaplanıyor, diyelim ki karakterimize 100 hasar gelecek ve bizim zırh sertliğimiz %35, ve zırhımız da 12 olsun. 100 hasarın 35’ini karşılıyor zırhımız bu 35’ten de 12’yi düşüyoruz (çünkü bu kadar hasarı karşılayabiliyor). Toplamda karakterimizin aldığı hasar 65 + 23 = 88 oluyor. Zırhımız 1000 olsaydı alacağımız hasar 65 olacaktı bu arada. Bu sertlik değerini arttırmak çeşitli skill ve itemlarla mümkün ki tank olarak planlanan karakter buildlerinin bu iki değere dikkat etmesi son derece önemli.

DLC’ler

TOME halühazırda 2 adet DLC’ye sahip. Bunlardan ilk çıkan Ashes of Ush’rok adını taşıyor ve dünyaya Mal’Rok adı verilen cehennem dünyasını katıyor. Bununla da kalmayıp bu dünyaya ait çeşitli class ve ırkları da katıyor. Yani bir elf okçu yerine demonik bir doombringer veya demonolojist olmanız mümkün oluyor bu eklenti ile. Belirtmeye gerek yok, bu dünyanın eklenmesi ile çok sayıda quest, event ve item’ın yanısıra 10 bin kelime lore’da eklenmiş oluyor.

Bu mini eklentiden sonra Embers of Rage adını taşıyan daha büyükçe bir DLC geliyor. Bu DLC’de yeni bir campaign ekleniyor (yani en baştan 1. Leveldan 50. Level’a kadar deneyimleyebileceğiniz ana hikayeye hiç girmeden oynadığınız yesyeni bir campaign). Tarihçe olarak orjinal campaign’in sonrasında geçen bu campaign’de orkları özgürleştirmeye çalışıyoruz (ki zaten bu DLC’nin teması da orklar). Nitekim şaşırtıcı olmayacak biçimde ork, yeti ve aktoynak ırkları ekleniyor, 20 adet yeni bölgenin yanısıra 3 adet de kendine has mekanikleri olan Gunslinger, Sawbutcher ve Psyshot adını taşıyan sınıf geliyor. Bu sınıflar buhar teknolojisini kullandığından bu dlc ile beraber TOME’a steampunk’un geldiğini söyleyebiliriz.

Tome’ın dünyası. Sol üstteki kıta oyunun ana campaign’inin geçtiği yer.

Kısacası DLC’ler öylesine konulmuş ve para tuzağı şeyler değiller. Almazsanız bir kaybınız olmuyor, nitekim oyunun orijinali zaten yeterince devasa ama alırsanız da (20-25 TL gibi bir şey tutuyor her bir DLC) oyun gerçekten yenileniyor. Hele ki son DLC’nin neredeyse bir TOME 2 ayarında olduğunu bile söyleyebilirim.

Neden TOME?

Tüm bunlardan bahsettikten sonra gelelim neden sorusuna. Yani neden bu oyunu almalısınız? Bu oyunun size verdiği ve diğer roguelikelarda olmayan özellikleri veya diğer roguelikelarda olup da daha iyi yaptığı şeyler nelerdir?

Diğer Roguelikelar ile Karşılaştırma

Başlangıç olarak göze çarpan ilk şey potion denilen şeyin olmaması. Bunların yerine infusion denilen mekanik gelmiş. Bunlar sınırsız sayıda kullanabileceğiniz (yani potion gibi bitmeyen) ama üst üste kullanamadığınız ve belli bir cooldown’a sahip yardımlar. Klasik anlamda hit point ve mana veren infusionların yanı sıra o anlık hızınızı %350 arttıran, zehir tükürmenizi sağlayan, ışık atarak etraftakileri kör etmenizi sağlayan çeşitli infusionlar mevcut. Normalde karakterimizin 3 adet infusion slotu var ve bunların üzerine yazabiliyoruz. Yani oyun başlarken sizi 60 heal eden bir regen infusionu var, ve 85 veren bir infusion buldunuz. Bunu kullandığınızda (eğer slotunuz kalmadıysa) oyun size soruyor hangisinin üstüne yazayım diye. Bu sayede de sürekli olarak güncelleyebiliyorsunuz.

Bir diğer şey de oyun başlarken gelmeyen ama çok çabuk açacağınız transmogrification chest. Bu sandık harita içerisinde topladığınız her şeyi içinde ağırlıksız biçimde tutuyor ve harita değiştirirken bu itemları altına çeviriyor. Siz de bu sayede sadece işinize yarayacak olan lootları elinizde tutuyor oluyorsunuz.

Daha Neler Neler

Buna ek olarak oyunun ilerisinde açabildiğiniz bir fortress’de var. Mış yani ben henüz oraya kadar gelemedim ama bu fortress’ta itemlerınızı koyabildiğiniz bir depo odası, eğitim fasilitesi ve infinite dungeon diyebileceğimiz bir kısım da bulunuyor. Ayrıca bu fortress açıldıktan sonra bütün karakterlerinize açık hale geliyor. Yani bir karakterle açmak yeterli.

Bunun haricinde oyundaki ilk bosstan düşen bir rod of recall’da var benim değişik olarak gördüğüm. Bu item sayesinde zindanda nerede olursanız olun dünya haritasına (veya fortress’a) ışınlanabiliyorsunuz. Bu town portal gibi bir hayatta kalma aracı değil bu arada zira aktive ettikten 40 tur sonra ışınlanıyorsunuz, yani bu daha çok katlarca zindanı tekrardan çıkarken sıkılmanızı engellemek adına düşünülmüş bir şey.

Classlar çok sayıdalar ve kafadan hepsi açık değiller. Çeşitli questleri bitirdiğinizde açılıyorlar ve dahası başka questler de bu classlara özellik ekleyebiliyor. Yani oyunda oynadığınız karakter bir açıdan oynayacağınız diğer karakterlere de yardım edebiliyor.

Ölünce karşılaşacağınız Eidolon paşa…

Normal zorluk seviyesinde 5 ölme hakkınızın olması da diğer roguelikelardan ayıran bir özellik oluyor bu oyunu. İlk defa öldüğünüzde Eidolon Plane’a ışınlanıyorsunuz ve bir hayalet ile konuşarak ister öldüğünüz yere, ister o zindanın dışına ışınlanmayı isteyebiliyorsunuz. Ama bu haklar çok çabuk bitiyor, bilginize.

Bir diğer benzersiz özellik de oyunun içerisinde bir chat fasilitesinin olması. Bu fasilite ile oyunu oynayan diğer oyunculara oyundan çıkmadan soru sormanız, item göstermeniz ve genel olarak mavraya katılmanız mümkün.

Çeşitli Hayatta Kalma İpuçları

Oyunda hayatta kalmak için aslında gereken şey dikkat. Diğer roguelikelarla kıyasla rng’den ziyade taktik olarak çözülebilir problemler çıkartıyor size. Burada başta söyleyebileceğim şey, kaçmak ayıp değildir. Karşınıza çıkan her yaratığı kesmek zorunda değilsiniz. Zira bu oyunda benim ölmemi sağlayan esas şey bu temel düsturu unutmam oldu. Kan tanrısı için kan! Moduna girip karşındaki adamın ne olduğuna bakmadan (veya önemsemeyip “alırız lan bunu” diyerek) daldığınızda çok neşesiz şeyler olabiliyor, Allah’ın iskeleti kafanıza gözünüze yıldırımı basıp kızartabiliyor ve gözünüzü Eidolon’da açabiliyorsunuz.

Bir diğer ipucu da şu, oyundaki bütün skilleri otomatize etmek mümkün. Ekranın altında bulunan skillerinizden herhangi birine gelip sağ tıkladığınızda bu skill’i otomatize etmek için çeşitli seçenekler verdiğini göreceksiniz. Mesela Stealth skill’ini “mümkün olduğu her zaman kullan” diyerek rogue’unuzun kendi kendine stealth’e geçmesini sağlayabilirsiniz. Burada çeşitli opsiyonlar da mevcut.

Ben klasikten vazgeçemem diyenler de düşünülmüş…

Oyunun içerisinde elemental defans sağlayan eşyaları toplayın. Zira iki questte bu hasar tipinden çok güzel, çok neşe dolu hasarlar çakan arkadaşlarla tanışacaksınız. Tek yıldırımda kritik sağlığa, ikincide de ölmeye yürümek istemiyorsanız bu defansı alın.

Yine oyunun içerisinde kapalı olan bazı kapılar ve sandıklar göreceksiniz, bunları açmak istediğinizde oyun size “bak emin misin” diye soracak. Genelde bu kapı ve sandıkların arkasında da çok sağlam itemlar ve onu koruyan düşmanlar olacak. Bu gerçeği göz önünde tutarak bu kararı verin.

Umarım seversiniz. İyi oyunlar!

Yorumlar