Marvel Universe vs The Punisher – Dünyanın Son Silahı

Son yıllarda raflarımızda iyice çeşitlenmeye başlayan uçuk kaçık, sayko çizgi romanların bir cazibesi olduğu inkâr edilemez. Eminim ki Deadpool seven, sevmeyen pek çoğumuz merak edip Marvel’ı nasıl katlettiğine bir göz attık. Pek çoğumuz; Old Man Logan denildiği zaman saygı duruşuna geçiyor. Marvel’da “Sayko” kavramı zaten epey bir zamandır tabela ile Punisher’ı gösteriyordu. Oyununda düşmanları mikro dalga fırınına atabildiğimiz, ağızlarına el bombası koyabildiğimiz, aşk acısını unutturan bir karakterden söz ediyoruz. Tabii onun da deli fişek bir çizgi romanı olması kaçınılmazdı. Daredevil dizisinin 2. sezonudaki epik Frank Castle performansıyla zaten gaza geldiğimi düşünürsek benim de bu çizgi romanı keşfettiğim gibi okumam kaçınılmazdı. Bir çizgi roman düşünün ki Punisher, Marvel Evrenine karşı dünyanın son silahı. Fena gelmiyor değil mi? Tanıyalım o halde.

Kurgu, Black Panther yazarı Jonathan Maberry tarafından yazılıp, deneyimli Punisher çizeri Goran Parlov tarafınca resmediliyor. 2010 yılında yaratılan çizgi romanın henüz Türkçe çevirisi bulunmuyor.

as

Hikâye dünyanın yok oluşa sürüklendiği, biraz klasik olarak virüs kaynaklı post apokaliptik bir ortamda, Punisher’ın savaş günlükleri üzerinden yol alıyor. 1813. gün Frank, Deadpool’u 33. kez avladıktan sonra, tekrar dirilmemesi için parçalarına ayırıp gömüyor. Günlük ile 5 yıl öncesine olayların başlama noktasına gidiyoruz. Normal bir günde Hockey maçı sırasında stadyumun ortasında beliren Spider-man ve Rhino dövüşüyor. New York halkı için alışıla gelmiş bir durum. Tribündeki 20,000 kişi Spider-man Rhino’yu devirirken tezahürat yapıyor. Fakat Spider-man ani bir şekilde Rhino’nun boynunu ısırıp “bu et benim” dediğinde olay normalitesini kaybediyor. Ertesi gün bir otobüs dolusu çocuk alışveriş merkezindeki insanlara saldırıyor. Blop, Çin restoranındaki insanları yiyor, Daredevil yediği rahibelerin parmaklarını kolye yapıyor. Böylece yayılan virüs ile süper kahramanlar, süper kötüler dahil dünyadaki herkes et açlığı çeken yamyamsı yaratıklara dönüşüyor. Yaptığı çete baskını sırasında Survivor 118 sıvısına maruz kalan Punisher virüse karşı bağışıklık elde ediyor. Böylelikle dünyanın son silahı Frank her zaman aldığı işi alıyor. “Temizlik

Hikâye anlatımı günlük betimlerinden ilerlediği için Frank’in iç sesinden oldukça lezzetli tasvirler ile kendimizi kaptırıyoruz. Anlatımda sürükleyiciliği kuvvetlendiren yalın bir dil kullanılmış. Bu yalınlık Frank Castle netliği ile daha da kuvvetleniyor. Konu ve olay örgüsü merak uyandırıyor. Frank’İn bir sonraki rakibinin kim olacağını ya da onu nasıl indireceğini merak ederek sayfaları çeviriyorsunuz. Aynı şekilde kurgunun ve işlenişin çılgınlığı size sayfaların peşinden sürüklenme olarak dönüyor.

dd

Çizimler Marvel standartlarında modern, düzgün ve dinamik. Kareler kurgunun içinde bulunduğu atmosferi etkili yansıtacak şekilde renklendirilmiş. Kostümünde enerjik renkler barındıran Spider-Man gibi karakterler de daha soft çizimler ile ortamına uygun stilize edilmiş.

Karakter zenginliği olarak doyurucu bir yapım olduğunu tahmin edebiliyorsunuzdur. Deadpool’un kurgunun biraz merkezinde olması eğlenceli olmuş. Böylelikle Marvel’da merak uyandıran meselelerinden biri olan Deadpool – Punisher ilişkisini afiyetle okuyoruz. Karakterler virüsün etkisinde ortak bir hastalığı paylaşsa da dönüştükleri yaratık formlarında yine kendi karakteristik çizgilerini yakalamayı başarmışlar. Örneğin Kingpin’in yine bir krallık inşa etmesi veya Hulk’ın egoist bir şekilde Wolverine pençelerini boynuna asması gibi güzel dağıtılmış roller mevcut. Punisher’ın da ayrı bir seyir keyfi olduğunu söylemeye gerek var mı bilmiyorum.

asdg

Marvel Universe vs The Punisher bu tarzın lezzetli yapımlarından biri olmuş. Çizgi romanda çılgınlık arayan okurlara Punisher tadında harika bir alternatif sunuyor. Marvel’a ev sahipliği yapan tüm koleksiyonlar için değerli olduğunu düşünüyorum. Keyifli okumalar dilerim.

Benzer Yazılar

Yorumlar