The Punisher: Savaş ve Travmanın Yarattığı Anti-Kahraman

Daredevil dizisinde görüp hayran olduktan sonra kendisine ayrı bir dizi çekileceğini duyduğumuz an mutluluktan havalara uçmuştuk. Jon Bernthal, Punisher olarak bir anti-kahraman rolüne ancak bu kadar yakışabilirdi. Hemen bitirmek istemesem de binge-watch olayına kendimi kaptırıp iki günde bitirdiğim The Punisher hakkında sonunda SPOILER içeren bir inceleme yazısı yazmaya karar verdim. Marvel & Netflix ortaklığının en iyi yapımlarından birisi!

Bölüm 1: 3 AM

“One batch, two batch, penny and dime…”

Bu cümleyi gerçekten özlemişiz sanırım! İlk bölümümüze Punisher’ın Alabama’da Dogs of Hell çetesinin üyelerini, Meksika’da bir uyuşturucu kartelini, New York’ta da Kitchen Irish üyelerinden birini kendi usulünde “cezalandırması” ile başlıyoruz. Daha sonra kıyafetlerini ateşe veriyor ve efsane bir jenerik giriyor. Punisher artık bir “cezalandırıcı” değil, o artık yeni kimliği ile bir inşaat işçisi, Pete Castiglione. Sabahtan akşama kadar elleri kanayarak ve her bir darbede ailesinin katliamını hatırlayarak balyoz ile duvarları yıkıyor. Ufacık bir dairede yapayalnız bir hayat sürdürüyor ve eşi ile çocuklarıyla olan anıları sürekli olarak flashback sahneleri ile karşımıza geliyor. Yaşadığı dram ve travmayı o kadar iyi işlemişler ki o acıyı hepimiz hissedebiliyoruz.

Kendisinin hala hayatta olduğunu ise sadece Karen Page ve askerlik arkadaşı Curtis Hoyle biliyor. Karen Page’i hepimiz Daredevil dizisinden tanıyoruz. Yeni karakterimiz Curtis ise; Castle’ın asker arkadaşı, kendisi bir PTSD (travma sonrası stres bozukluğu) sendromu ile başa çıkmaya çalışan bir terapi grubu ile ilgileniyor. “Eşin Maria ve çocukların başına gelenlerden sorumlu olan herkesi cezalandırmanın ve Punisher’ın da ‘ölmesinin’ üzerinden 6 ay geçti. Hayatının yarısı hala önündeyken onu da yaşamayacaksın ölmüş sayılırsın. Artık sadece kendini cezalandırıyorsun.” diyen Curt, bir dost olarak aslında doğruları söylüyor ama bu Frank Castle için göründüğü kadar kolay değil.

Daha sonra İç Güvenlik Bakanlığı özel ajanı olan Dinah Madani ile tanışıyoruz. Kendisi ortağı Ahmad Zubair‘in ölümünü araştırmayı kafaya takmış bir hatun. Afgan ulusal polisi olan Zubair, ABD askerlerinin eroin kaçakçılığı yaptığı keşfettikten sonra kaçırılıp öldürülüyor. Afganistan’daki görevinden Amerika’ya gelen Madani için çok önemli olan bu davaya ise patronu Carson Wolf sıcak bakmıyor, tabii Madani ve yeni ortağı Sam Stein yine de peşini bırakmıyor. Madani’nin davayı araştırmaya Schoonover ve Castle’dan başlamak istemesinin sebebi ise ikisinin de Afganistan’da aynı birimde olmaları. Daredevil ikinci sezondan hatırladığımız üzere uyuşturucu karteli Blacksmith, yani Deniz Piyade Komandosu Albay Schoonover, Punisher tarafından öldürülmüştü.

Bölüm sonuna yaklaşırken tam da “Lan iki aksiyon sahnesi görseydik iyiydi” demeye başlıyorduk ki, bizim Frank Castle İtalyan mahallesi soygunu yüzünden başı belaya giren çocuğa yardım etmek için kollarını sıvadı. Açıklama yapmayacağım, açın izleyin yani! Daha sonra kameralara yakalanan Castle, yürüyüş şekli tanıması ile birisi tarafından tanınıyor, “Evine hoş geldin Frank.”

Bölüm 2: Two Dead Men

Bir lokantada kahvaltı yaparken karakterimiz Frank Castle’a bir telefon geliyor. Yemin ediyorum bu adamı çok merak etmeye başladım, Micro kim ve Castle’ın yaşadığını nereden biliyor? Ayrıca biz bu CD’yi Daredevil ikinci sezonunda görmemiş miydik? Ne Afganistan’mış kaç kişinin psikolojisi bozulmuş ne CD’ymiş uğruna kaç kişi ölmüş derken Madani’nin davasına devam ediyoruz ve yeni bir yüz ile tanışıyoruz, Billy Russo. Tanıştığıma çok memnun oldum sen nasıl tatlı nasıl yakışıklı bir şeysin öyle! Bebeğimiz Billy Russo da Curtis Hoyle ve Frank Castle ile askerlik arkadaşıymış, ama Frank’in hala hayatta olduğunu bilmiyor. Kendisi aynı zamanda Anvil adında özel bir askeri şirketin sahibi, ay överken yoruldum.

Micro ise Ulusal Güvenlik Teşkilatı analisti David Lieberman imiş, gizli bilgiler sızdırdığı için sözde “öldürülmüş” ama o da Castle gibi gizli gizli yaşıyor. Castle da ona ulaşmak için Lieberman’ın yaşadığından haberi olmayan ailesini kullanıyor. “Microchip” rumuzuna yakışır bir hayat süren Lieberman’ın dijital olan her şey ile arası çok iyi, tam bir tech-nerd diyebiliriz. Castle ise kendisine yardım etmek ve onun gözü kulağı olmak için can atan Lieberman’ı doğal olarak bir tehdit olarak algılıyor ve sorguya çekiyor.

Bölüm 3: Kandahar

“Kandahar başka hiçbir yere benzemiyor.”

derken gerçekten de haklıymışsın be Frank, onlar nasıl çatışma görüntüleriydi öyle! Cerberus Operasyonu adı altında göreve giden Russo ve Castle tahmin edilemez zorluklar ile karşı karşıya kalmışlar. Kerberos bildiğiniz üzere mitolojide geçen yeraltı dünyasının bekçisi olan üç başlı köpeğin ismi, Albay Schoonover da zaten “İşimiz Cerberus Operasyonu ve sizler de savaş köpeklerimsiniz. Görevimiz basit. Öncelikli düşman hedeflerini yakalayıp sorgulayacağız ve infaz edeceğiz.” diyerek aslında ne kadar da pis bir iş olacağını belirtiyor. Agent Orange denilen eleman ise “Tüm yetki bende, kongre açısından da sorun yok. Ben işaret edeceğim, siz ateş edeceksiniz ehehe” samimiyetsizliğiyle karşımıza çıkıyor. Ekibin liderleri Castle ve Russo seçiliyor, ilk sorguladıkları kişi kimmiş peki tahmin edin? Ahmad Zubair, adam kafaya mermiyi yiyor tabii, bunu da ekipten Gunner Henderson kayda alıyor. Micro’nun verdiği CD bu görüntüleri içeriyor, bu yüzden bu operasyon hakkında bilgisi olan herkes tehlikede.

Pusu dedik, gitmeyin dedik, herkes ölecek dedik, dinlemediniz. Ne oldu? Pusuya düştünüz işte, herkes yaralandı öldü, Castle da hafızasından asla silemeyeceği bir gece yaşadı, kaç kişiyi öldürdü sayamadım. Geri döndüklerinde ise bizim Ajan Orange tek bir şeye odaklanmıştı: “Ee naptınız lan hedefi öldürdünüz mü bari?” Askerler kan revan içerisinde yaşadıkları travmayı atlatmaya çalışıyorlar şunun dediği şeye bak. Ne salak salak sorular soruyorsun ya? Normali bunun nedir biliyor musun? Frank bey iyi akşamlar, operasyon nasıl geçti? “Böyle mi sorulur!” diyen Frank dayanamaz ve bizim ajan portakal tipsizinin suratına yumruğu çakar. Ya bırak Russo sen de ne araya giriyorsun. Oh canıma değsin.

Operasyon timinin American Taliban olarak bir namı olduğunu öğrendik, terör karşıtı olan ve teröristleri ortadan kaldırmaya yönelik sert politikaları ve yaptırımları olan bir tim yani. Silahların, kavga gürültünün, bombaların ve bıçakların hiç de eksik olmadığı Kandahar sahnelerinde Heckler & Koch 416 A5 ve AKS-74U kullanarak ülkesine hizmet etmeye yeminli vahşi ve öfkeli bir Frank Castle görüyoruz. Aldığı katı eğitimler, yaşadığı ve tanık olduğu şeyler, aynı zamanda cephede de uzun süre kalmasının Castle’a karakter kaybı yaşattığını söyleyebiliriz. Daredevil’daki hapishane sahnesine hayran olanlar bu sahneleri yeteri kadar “aksiyonlu” bulmadıklarını söylemişler. Bir askerin o an büyük bir sorumluluk alarak yaşadığı psikolojik travmayı fark edebilirseniz aslında ne kadar da aksiyonlu olduğunu fark edebilirsiniz diye düşünüyorum. Respect!

Diğer tarafa baktığımızda Amerika’da sonu gelmeyen bireysel silahlanma tartışmasının da konu alındığını görüyoruz. Curtis’in terapi grubunun bir üyesi olan psikolojisi bozuk asker Lewis Wilson gelecek bölümlerde vigilante olacağını çoktan belli etti bile. Lieberman’a geldiğimizde ise, yine o tech-nerd becerilerini konuşturarak CIA veri tabanına erişmiş. “Kerberos Operasyonu’nun hiç resmi kaydı ve kongre onayı yokmuş. Tamamen gizliymiş. Sizi piyon gibi öne sürmüşler. Ve ben sana intikam alman için yardım etmek istiyorum. Çünkü ikimiz de aynı şeyi istiyoruz.” diyerek bölümü sonlandırıyor.

Bölüm 4: Resupply

Birlikte intikam alma kararı veren Lieberman ve Castle için eksik olan bir şey var: cephane. Ve bu bölgede cephane denildiği zaman akla gelen ilk isim ise: Turk Barrett. Daredevil, Luke Cage ve The Defenders dizilerinden tanıdığımız silah kaçakçımız Turk burada da karşımıza çıktı. Fakat Castle tüm sevkiyat başkasına yapıldığı için eli boş dönmek zorunda kalıyor, boş dediğim de pembe bir Ruger ile!

Bu bölümde bir yandan Lieberman ailesi ile yakınlaşan Castle’ı, bir yandan psikolojisi bozuk Lewis Wilson’un ilginç hayatını, bir diğer yandan da Russo ve Anvil şirketi programını izliyoruz. Daha sonra sevkiyat operasyonu başlıyor. Operasyonu kırmızı bir Mustang ile işgal eden Castle ve Lieberman ikilisi Madani’den bir türlü kurtulamıyor. Mükemmel bir kovalamaca sahnesi izliyoruz, Castle bir kamyon dolusu silah ile kaçmayı başarıyor ama geride Madani’ye Punisher’ın yaşadığına dair düşünceler bırakıyor.

Bölüm 5: Gunner

Zaten dava konusunda çok ısrarlıydı şimdi Punisher’ın yüzünü gördü ya artık hiç bırakmaz. Öyle de oldu ve Madani bunun doğru olduğundan emin olmak için Karen Page‘in ağzını aramaya karar veriyor, Karen hiç çaktırmıyor tabii.

Kandahar operasyonunda ismi olan bir diğer kişinin de Gunner Henderson olduğunu öğrenen Ajan Orange, yani William Rawlins, hemen duruma müdahale ediyor. Bu arada Cerberus Operasyonu’nda yediği yumruk aslında Castle’dan ona bir hediyeymiş, meymenetsiz. CIA’de Gizli Hareket Direktörü olmuşsun ama adam olamamışsın adam! Madani yani sana da bir şey diyemiyorum, bilgi alacağım diye Russo ile yakınlaşıp duruyorsun, çok pişman olacaksın çok! Russo benim olacak…

Yorumlar