Ölü Dalgıcın Sonbaharı: Gerçeklik? O da Nesi?

Fanzin okumalarıyla aranız nasıl? Bir çeşit atölye ortamı olmaya meyilli, kendin pişir kendin ye kıvamında işlerin yapıldığı ama çok başarılı metinlere rast gelmenin mümkün olduğu ve o metinleri daha sonra mumla arasan bulamamanın vuku bulabildiği yayınlardan bahsediyorum. Yayından ziyade zihin ve duygusal veletler olarak görüyorum. Benim fena değil denilebilecek düzeyde. Fırsat buldukça edinir, okur ve tavsiye eder ya da hediye ederim.

Marşandiz Fanzin bu yayınlar arasında hem içerdiği yazarlar ve metinler hemde tasarım açısından sevdiğim bir fanzin. Tren rayları üzerinde ilerlemeyi yol bilmiş bir ekibin başarıyla sürdürdüğü bir çalışma. İşte Ölü Dalgıcın Sonbaharı adlı kitap bu yayının yazarı ve hazırlayanları arasında yer alan Onur Selamet’in ilk öykü kitabı. İçinde bir hayli hayal gücü barındırıyor, benden söylemesi.

Like a Zine

Öykü ve kısa öykü okurken genellikle son kelimesine kadar okuduğum şeyi hissetmeye çalışıyorum. Romana kıyasla daha kısa ömürlü, ancak çok daha vurucu olabilen bir tür. Her kelimeyi özümsemek elzem. Bu kitapta yer alan öykülerde yine böyle hissedilmeden okunmayacak türden öykülerdi. Bir bağ kurmak mı diyelim ya da anlatılanı sindirmeden ilerlememek gerek mi diyelim orası size kalmış.

Kitaba adını veren ilk öykü ile çıktığımız sualtı, okyanusvari dipsiz seyahat yazarın zihninin ne yönde ürettiğinin en güzel işareti. Hayal kurmayı ve cümleler ile cambaz gibi oynamayı seviyor yazar. Öyle ki bazı anlarda yakalamakta güçlük çektim diyebilirim. Kurduğu bazı cümleler bittiği yerden çok daha iyi başka bir cümleye kapı aralıyor. Cümle tamlaması diye bir şey yoksa bile artık var. Burada çok fazla örneğini görmek mümkün. Anlattığı olaylar için kullandığı benzetmeler bayağı hoşuma gitti. Özellikle karakterler nezdinde sıradan olanla yetinmiyor, her biri başka bir grotesk rüyanın parçaları olan kişilikler yaratıyor.

Yazarın standart temalar ya da anlatım tarzları kullanmak yerine kendine ait olaylar ve durumlar ile okuyucuya dünyadan bağımsız anlara, alanlara davet ediyor. Kitabı okumaya başlamadan öncesi ve sonrası olarak o dakikaları ikiye ayırabilirim. Okuduğum sırada açıkçası ne yaşıyorum ben demek gereken şeyler okuduğumu biliyorum. Olumsuz bir intiba bırakmak istemem, hakikaten zevkle okuduğum şeyler barındıran bir kitaptı. Mesela içerisinde raydan çıkmaya meyilli trenlerin olduğu Bandosuz Kulak Gezegeni gibi öyküler barındıran bir kitap var elimizde…

Gerçeklik Ne Yanda?

Öykü içerisinde bir kasaba var. Kasabanın içerisinden geçen tren rayları var ve o trenin uğrayabileceği bir istasyon. O istasyonun ise bir şefi var. Her şey ne kadar masum ve olması gerektiği gibi değil mi. Değil işte. O kasaba halkının neler olduğu ve daha da önemlisi o kasabada neler olduğu kısmı büyülü gerçekliği de geride bırakıp direk büyülü kısmına odaklanmış. Gerçeklik ile bağı olmayan bir metin ve sonu beklenmedik ölçüde dramatik. Okurken sonu nereye varacak bu sonsuz yolculukların ve patlama noktasına daha ne kadar kaldı dediğim öykü olması gerektiği gibi neticelendi. Ve hayal edebileceğimiz en absürt dünyalardan birinde noktalandı.

Bu hayal dünyası mimarlığı Onur Selamet’in kitap boyunca ara vermediği bir meşgale. Hemen hemen her öyküde bizim daha önce bilmediğimiz ve bilmemizin mümkün olmadığı dünyalar yaratıp arkadan iteklemek suretiyle içine atıyor bizi. Öykü/kısa öykü yazma olayının en güzel kısmı burası; derdinizi anlatmak için seçebileceğiniz envai çeşit yöntem var. Aklınızdaki fikir pekala roman olabilir ancak siz seki şiddetinde bir vuruculuk tercih edip çok daha az kelime ile okurun zihnine taarruz edebilirsiniz.

Onur Selamet

Tanıdık Simalardan

Kitaptaki her öykü için daha önce görmediğimiz şeyler barındırıyor dedik. Ama bir tanesi hariç. General Diştaşı’nın Patenli Örümcekleri öyküsünde, dedektiflik peşinde koşmaya bayılan salyalı bir dostumuz rol alıyor. Scooby-Doo ile en yakın arkadaşı olan başarısız bir ototeyp hırsızının bir çeşit intikam girişimi tadında bir metin. Olmaz olmaz demeyin, hayatta insanın karşısına ne çıkacağı belli olmaz. Hele kitap denen ‘hayatta’ hiçbir şeye şaşırmamak gerek.

Bu öyküler gibi şeyler çıkmaz ancak insan çıksın isteyebilir. Yazar, tıpkı bir fanzin hazırlar gibi canı istediği gibi, özgür, hayal ettiğinin aynısını sayfalara taşıdığı kitabında inanın yukarıda saydığım örneklerden tonla bulunduruyor. Az ve yetersiz bile söyledim. Kitap özgün olma konusunda belli bir seviye oluşturmuş lakin tat olarak bir şeyler eksikmiş hissi yaratıyor. Misal başladıkları hızla bitiyor oluşu bazı öyküleri yarım kalmışlıktan kurtaramıyor. Bazı öykülerdeki bazı cümleler akıcı olsun diye tutarsızlık hissine neden olabilir. Bu tempoya, bu damak tadına alışık olmayanları zorlayabilecek bir metin olduğunu da belirtmek gerek.

İçerik anlamında dilim döndüğünce bir şeyler yazmaya çalıştığım Ölü Dalgıcın Sonbaharı kapak tasarımı ile on üzerinden onluk iş çıkarmış. Hem renk hem de desen olarak çok beğendim. Dedalus Yayınları’nın kapak tasarımları özellikle hoşuma gidiyor. Biz, Boğulanlar ve Elemge kitapları -henüz okuyamasam da- tasarım anlamında beğendiğim işleri arasındaydı.

Hayal etme kapasitesi birbirinden çeşitli dünyalara kapı aralama yetisine sahip, kelimelerle tıpkı bir top cambazı gibi oynayan ve karakterlerinin başına açtığı işler ile okunmaya değer öykülerle bizi buluşturan Onur Selamet’in ilk kitabı. Ölü Dalgıcın Sonbaharı, hayal etmeyi ve okumayı seven her bünyeye yaşadığı gerçekliğe kısa bir mola vaat ediyor.

Benzer Yazılar

Yorumlar