Stephen King’in En İyi Romanı: “O”!

Bir tek Mike Hanlon geride, Derry’de kalmıştır. Bekçilik etmek için. Bunu tam isteyerek yapmamıştır aslında, nasıl “O” insanların algılarını fark ettirmeden şekillendirebiliyorsa, dünyada “O”ndan başka güçler de vardır ve bazıları, çocukların kazanmasını istemektedir.

Dikkatli baktığımızda, hepsi büyümüştür, ancak hiçbiri çocukluğundaki travmalardan kurtulamamıştır. Dünya görüşleri değişmiştir, ama bazı şeyler hep aynı kalmıştır. Bu insanlara ait pek sevmediğimiz gerçeklerden biridir. King bize hem çocuk hem büyüklük hallerini anlatırken bu gerçeği öyle ustalıkla işler ki, her karakterde kendinizden bir parça bulmanız işten bile değildir. Yine bir ortak nokta olarak, hiçbiri çocuk yapmamıştır.

“O”nun gerçekte ne olduğu roman boyunca asla açıklanmaz. King bu konuda çok dikkatli ve ustaca davranır. İnsanların “O”nu nasıl algıladığından bahseder, görülen şeylerden, yaratığın nasıl Derry’nin bir parçası, hatta kendisi haline geldiğinden, aslında Derry’den çok daha ötesini kapsadığı için bütün bunları yapabildiğinden. Büyüklerin ve çocukların “O”nu algılayışı farklıdır, ki zaten çocukluk korkularını atlatamamış olan (Derry’de yaşayanların tahmin ederim ki atlatmaları ekstra zordur) büyüklere de dadanır.Yetişkinlerle ilgili en büyük gücü, zaten onların içinde var olan çarpık dürtüleri yavaş yavaş kendi istekleri doğrultusunda şekillendirerek, onlara istediklerini yaptırmasıdır. Bir çocuk, inanç gücünü kullanarak bir canavardan kaçabilir belki, ancak alkolik babasının onu kemeriyle kırbaçlamasından o kadar kolay kurtulamayacaktır. Yetişkin, yavaş yavaş karşısındakine öldürücü zarar verme kıvamına gelecektir. Dünya kurbanını umursamayacak, sadece üçüncü sayfa haberi olarak geçiştirilecektir.

it_7

Aslında “O”nun ne olduğu ve yaptıkları ile ilgili en yoğun açıklamaları, geride kalan Mike Hanlon’un tuttuğu günlükte okuruz (Romandaki anlatım bu günlükler dışında üçüncü şahıs gözündendir). Mike, şüphelendiği bütün cinayetleri not eder ve polis teşkilatını, antipatilerini kazanmak pahasına “O”nun varlığına inandırmaya çalışır. Elbette gözlerinin önündeki gerçeklere inanmayacaklardır. Özellikle bu kısımlar, ne yazık ki Altın Yayınlar’ın çevirisinde büyük ölçüde kesilmiştir. Aslında Gönül Suveren çevirisiyle yayımlanan kitabın yarısından fazlası kesilmiştir; orijinal metin 1000 küsür sayfayken, Türkçe çeviri sadece 460 sayfa kadardır. Ama insan sanırım dünya tarafından okunan bir yazar olup da eserleri her dile çevrildiğinde nasıl yayınlandığına müdahale edemiyor. Ancak okura yapılan haksızlık müthiştir. Romanın sonunda Kaybedenler Kulübü’nün yeminlerinin parçası olan bir ritüeli kesmelerini ülke şartları düşünüldüğünde bir nebze anlayabilirdim*, ama güzelim romanı niye kuşa çevirdiklerini her zaman merak etmişimdir. King’in bir diğer romanı Mahşer (The Stand) de bu akibete uğramıştır.

Mike Hanlon, cinayetleri takip ederken bir kaç kere eski arkadaşlarını aramayı düşünür, ama erteler. Bir süre sonra, erteleyemeyeceği bir noktaya gelir. Çünkü dokuz çocuk ölmüştür ve kimse bir şey yap(a)mamaktadır. son gördüğü cinayet ise, “O”nun gerçekten ne istediğini anlatmaktadır. Kurbanın arkasındaki duvara, kanla şunlar yazılmıştır: “BURAYA DÖNÜN BURAYA DÖNÜN BURAYA DÖNÜN”

it_8

Hanlon arkadaşlarını arar. Altısı da, çocukluklarını kararlı bir şekilde unutmuşlardır. Mike’nın telefonundan sonra yavaş yavaş hatırlayacaklardır. Kitaptaki 28 yıl öncesine dayanan flashback kurgusu, işte hepsinin yavaş yavaş, parça parça hatırlamalarıdır. Kaybedenler Kulübü’nün beşi, o gece uçağa biner. Stan hariç… Çünkü Mike’nin telefonundan sonra banyoya girmiş ve kollarına dikey yarıklar açarak (IT yazarak) intihar etmiştir. Bunun nedeni, “O”nunla ilgili arkadaşlarının fark edememiş olduğu bir şeyi bilmesidir. Lağımlara yeniden inip “O”nunla yüzleşme vakti gelmiştir. Peki Kaybedenler Kulübü’nün altı üyesi, yedi kişiyken ve çocukluğun ebedi sihrine sahipken yapabildikleri şeyi tekrar edebilecekler midir? Birlikte olduklarında keşfettikleri o muazzam güç geri dönecek midir?

Yorumlar