Jack the Barbarian – Bana Et, Köpeğime de Su Getir Hancı!

RPG ve simülasyon oyunlarını seviyor musunuz? Evet mi? O halde aradığınız Jack the Barbarian! Jack the Barbarian bu iki elementi mükemmel bir şekilde birbirine katmış. Eski RPG oyunlarını hatırlatan nostaljik bir oyun aslında. Biraz da Stardew Valley havası seziyorsunuz, Stardew Valley’de başınıza bela almak için aranmadığınız takdirde bulamadığınız, çeşitli haritalarda yaratıklarla olan karşılaşmaları saymazsanız. Tabii ki, bu karşılaşmalardan kaçınabilir (bütün yaratıkların hepsi haritada görünür durumda) ve çiftçi/balıkçı tarzında bir barbar da olabilirsiniz.

Türk bir geliştirici olan Cloaz Studio tarafından yapılıyor ve stüdyonun ilk oyunu değil. Survive in Angaria adında başka bir oyunları daha mevcut. Survive in Angaria da Jack the Barbarian gibi bir RPG oyunu. Adından da anlayacağınız üzere de bir hayatta kalma oyunu. Geliştiricilerin Ankaralı olması da oyuna Ankara ve angarya kelimeleri ile yapılan şakalar ve komiklikler serpiştirmelerini sağlamış olsa gerek.

Jack the Barbarian’ın Steam dükkandaki açıklamasında yazan “Barbarlar, elfler, korsanlar… Aralarından kim kazanacak!” ifadesi yüzünden, acaba dedim başka ırklar sınıflar da seçebiliyor muyuz? Cevap, hayır. Ama Jack elinizin altında her şeye dönüşebilecek bir karakter olduğu için, tabi kalkıp adamı elf yapamıyorsunuz da, bana kalırsa oynarken ne kadar da güzel korsanım dediğiniz noktalar olacaktır.

Peki bu oyunu benzer türlerinden ayıran şey ne? Jack the Barbarian, daha önce bu tarz RPG oyunlarında görmediğiniz bir deneyim sunuyor sizlere; balıkçılık. Oldukça zor (En azından benim için öyleydi. Zaten hiçbir zaman iyi bir balıkçı da olamamışımdır.) ve sanki gerçekten bir gölün kenarında dikilmiş, oltanıza solucanınızı iliştirmiş, oltayı da göle sallamış, balık tutuyormuşsunuz hissini gerçekten yaratıyor. Çantanızda bir olta ve yem olmadan balık tutamıyorsunuz. Bunlara gerek size verilen görevleri tamamlayarak, gerek olan paranızı dükkana gömerek sahip olabilirsiniz. Aynı zamanda ufak detaylara gösterilen özen de oldukça hoşuma gitti; örneğin yem olarak sadece solucan kullanmanıza gerek yok, size yem olarak kullanabileceğiniz bir kaç seçenek sunuluyor.

Sosyal etkileşimler görev almak ve vermek ile sınırlı olmasına rağmen barbar kabilelerinin o “sıcak” hissini yaşamanıza yardımcı oluyor. Görüntüler ise klasik 2D, güzel görünüyor ve çok sevimliler. Savaşa girdiğinizde biraz çiğ kalmış olabileceğini düşünebilirsiniz ancak oyunun genelinde tasarıma özen gösterilmiş. Ayrıca etkileşebileceğiniz kutular da dekorlardan ayrı bir görsele sahipler, dolayısıyla loot kaçırma derdiniz de yok. Seviye atladığınızda da aldığınız bir sürü yeni yeteneğiniz oluyor; yanlış anlaşılmasın Barbar olabilirsiniz ama büyü kullanmıyor değilsiniz. Ayrıca, çantanız tıka basa doluyken hangi zırhın veya silahın daha iyi olduğuna teker teker bakarak uğraşmak istemezseniz oyun size bunu otomatik olarak yapabileceğiniz bir seçenek de sunuyor.

Savaşlar

Oyunun pek de iyi olmadığını düşündüğüm tek bir yanı var; savaşlar. Kazanılmaları oldukça güç ve dengeli gelmiyor. Düşündüğünüzde bu bir RPG oyunu ve oyun boyunca asayım-keseyimcilik yapmanıza izin vermiyor. Klasik bir pixel-art RPG’den de beklendiği üzere sıra-tabanlı bir savaş sistemi mevcut. İyi ki etrafta çeşitli oyunu kaydedebileceğiniz noktalar bulunuyor ve o zamana kadar kat ettiğiniz yolu baştan gitmek zorunda kalmıyorsunuz. Eğer dikkatli ve zekice oynar ve bu noktaları değerlendirirseniz de, hitbox’u hesaplayamayıp ayılardan birine kafa atar ve bir değil iki ayıyla karşılaşırsanız her şeyi kaybetmek zorunda kalmazsınız.

Oyunda pek bir “bug” ile karşılaşmadım, sadece Alt+Tab yaptığınızda oyun donabiliyor.

Genel olarak, oyun oldukça eğlenceli ve fiyat/performans oranı olarak baktığınızda da mükemmel. Oldukça uzun bir oynanış süresi var ve oyunun sunduğu içerik de oldukça zengin. İyi eğlenceler!

Yorumlar