Dampyr – Londra’da Dehşet: Hayatımıza Esaslıca Dokunan Yapay Bir Kurgu Olmak!

Bakalım bu özetlediğim hikâyenin kaynağını kimler hatırlayacak:

Bir adam var, doğaüstü güçleri var, bir okulu yönetiyor, burada çocukların beyinleri yıkanıyor, öğrenim görüyor ve zamanı geldiğinde bu adam tarafından sosyete dâhil akademilerin, ordunun ve devletin çeşitli kademelerine yerleştiriliyor, bir tür uyuyan hücre gibi işlem görüyor, bu arada başlarına onları doğrudan güçlü adama bağlayan bazı gözetmenler bırakılıyor, mistik, mitik, masalsı bir takım lakırdılarla bu insanlar hep işleniyor, bir gün ani bir emirle uykudan uyandırılarak bir ülkenin yönetimine el koymak üzere harekete geçiriliyorlar ve işin içinde paralel bulunuyor… Müritler yakalanır, okullar kapatılır, belgelere el konulur.

Hatırladınız mı? Elbette hatırladınız Dampyr’in “Londra’da Dehşet” macerasının özeti bu…

Maceraperest Çizgiler tarafından yayınlanan Bonelli Comics kahramanı Dampyr dizisinin 22. cildinde ikinci macera olarak yer alan “Londra’da Dehşet” ( GliOrroriDi Londra) adlı maceranın yazarı dizinin yaratıcısı Mauro Boselli, çizeri Giovanni Freghieri. 2012 yılında dilimize kazandırılan eserin çevirmeni İnci Aslı er.

Bilmeyenler için kısa bir özetle başlayalım. Ama spoiler olabilir, dikkatli olun!

marsden1

Diziye adını veren Dampyr insan bir anneyle, gecenin efendisi denilen ayrıcalıklı ve doğaüstü güçleri olan Vampirlerden birinin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Bu sırada sene 1945’dir ve insan adı Harlan Draka olan Dampyr yaşlanmadan dünyayı arşınlamaktadır. Doğduğu köyde “şeytanın oğlu” olarak kovalanmış, hor görülmüş, dışlanmıştır. Bu sebepledir ki; Yugoslavya’yı parçalayan iç savaş sırasında avarelik ederek köy köy dolaşmış, kendisine yakıştırılan sıfata uygun davranarak insanları kandırarak geçinmiştir. Saf köylülere vampir avcısı “Dampyr” olduğunu söyleyen Harlan yeni gömülen insanların göğsüne tahta kazık çakmaktadır…

Ama kader bu ya, Sırp bir birlik vampirlerce tuzağa düşünce Harlan’ı yardıma zorlar. Olay bu ya, Harlan’ın aslında yalancı değil, Dampyr olduğunu bilmeyen bir Dampyr olduğu ortaya çıkar. Bu ilk macerada dişi vampir Tesla’yla Sırp subay Kurjak onunla arkadaş olup gecenin efendilerini avlamayı kafalarına takarak dünyayı gezmeye başlarlar. Bu süreçte onlara yardım eden meleklerle, şeytana hizmet eden melekler, mitolojik varlıklar, yamyamlık tanrısı, cinler, periler, ruhlar, büyücüler eşlik etmeye başlar. Maceradan maceraya koşulur…

Ancak gözlemim o ki; bu macera sürecinde hiç de ucuz korku hikayeleri okumayız. Dünyanın farklı yerlerini gezen ekip din, kapital, iktidar, ideoloji üzerinden sömürü yapan global şirketleri, yöneticileri, din adamları, silah tüccarlarını, insan tacirleri hedef alınır, hemen her macerada sorgulayıcı bakış açısıyla hümanist bir mesaj verilir. Dampyr çizgi romanı “derdi olan” bir çizgi romandır! Okurunu eğlendirmek ziyade düşünmeye, sorgulamaya ve yüzleşmeye itme gayreti içindedir.

marsden2

Londra’da Dehşet

Hikaye Ekim ayı sonunda Londra’nın Highgate Mezarlığında başlar. “Mezarlılar Kulübü” adlı organizasyonun başkanı bir grup insana uzun zamandır kimsenin gömülmediği ve bakımının yapılmadığı mezarlığı tanıtmaktadır. İki genç insan da bu olayı haber yapma umuduyla oradadır. Kaza olur, başkan ölür, o gençlerden Tiny kaybolur ve mezarlık duvarının dibinde şu yazı belirir:

Humpty Dumty
Sat on a wall
Humpty Dumpty
Had a great fall

Yani “Humpty Dumpty güvenli oturuyordu, ama birden düştü, kaldırmaya gerek yok zaman kaybı, çünkü Humpty Dumpty parçalandı”

Bundan sonrası polisin araştırmaları, izlerin bir yetimhaneye çıkması, Dampyr’le ekibinin olaya karışmasını ve masal tekerlemelerinin ipucu olduğu yeni cinayetlerle sürüyor.

Bu seri bölümünde polisiyelerdeki kurgu aynen akıyor ve adım adım olayların içine çekiliyor okur. Her yeni ipucu ve her yeni cinayet başka sorulara kapı açarken olaylar yavaş yavaş netleşir gibi oluyor… Ama netleşmiyor! Polisiye bir kurgu olarak ben hikâyenin yapısını ve okuru ters köşelere yatırışlarını hayli başarılı bulduğumu belirteyim.

Başka… Başka da bir şey yok, bu kadar! Öyküye dair bir şeyler yazarsam “Altıncı His” misali açıklamalar yapmış olurum ki; açıkçası sopa yiyecekler listesine girmek istemiyorum.

Bunun yerine şunu söyleyeyim, bu macerada bir gecenin efendisi var ve olaylar her adımda başka bir sürprizle yön değiştiriyor ve evet sonuçta yine de iyiler kazanıyor.

Yorumlar