Alkarısı Nasıl Cin Oldu?

“Bana yeni doğmuş bebeklere, gebelere ve lohusalara musallat olan bir nosferatu’dan söz eden yaşlı kadına baktım: ‘Bu hikâyeyi biraz biz de biliriz Akkadın Teyze. Ama başka adlarla. Alkarısı, Al Basması, Çarşamba Karısı.’

Ancak Akkadın’ın cevabı hazırdı. ‘Bilirim. Şöhreti memleketin her yanına yayılmıştır kahpenin!’”

Erkut Deral, Gece Gelini’nden

“Albastiufağuni, o ağlaya ağlaya/Aldiuşaciğuni, eleşturdi hocaya/Hoca bakti uşağa, dedi bunialbasti/Yazdi hama binuska, omuzcuğunaasti/Ne oldi sana yarumsararusolayisun/He gızgocan mi eldi, saçuniyolayisun” (Karadeniz yöresinden muhtemelen eski bir türkü)

İsmet Zeki Eyüboğlu, Anadolu İnançları’ndan

Bazen “korku gecesi” adı altında daha kalabalık, bazen de az kişiyle bir araya gelerek Twiter’da flood olarak yahut nesir olarak yazdığım, derlediğim korku hikayelerini canlı canlı Edirne akşamlarında anlattığım oluyor. Bu tür toplanmalarda genelde ilk birkaç hikayeyi takiben dinleyiciler de katılıp kendi yörelerinden anlatıları, rivayetleri aktarıyorlar. Öğrenci şehri olduğundan farklı bölgelerden hikayelere, söylencelere sıkça denk geliyorum.

Alkarısı

Geçen yıl böyle akşamların birinde, yine bir kafe köşesinde “üç harflilerden”, “define sahipleri”ne bir nice korkulu rivayet dillendirilmekteyken, sohbettekilerden birinin “alkızı”ndan bahsetmesiyle hayli şaşırmıştım. Şaşırmanın nedeni kırsal kültür içinde büyümüş ve görece yaşı büyük kimselerle konuştuğum zaman, kaybolmaya yüz tutmuş eski inanışlara denk gelmemin daha olağan oluşundandı. Bu tür sohbetleri daha sık denk geldiğim için genellikle öğrencilerle gerçekleştirdiğimden, “benden genç” birinden “alkızı” anlatısı dinlemeyi pek de beklemiyordum.

“Alkızını nereden duydun?” diye sorup üstüne fazladan soru içeren jest ve mimik de katınca masada yaşanan ufak çaplı bir “galiba dehşetli bir şeye çattık” gerilimi yaşandı. Korku filmlerindeki görmüş geçirmiş karakterin, canavarın asıl kimliğini keşfettiği sahnelerden biri canlandı adeta. Yanlış anlaşılmaya mahal vermemek için tabi yukarıdaki şekilde gerekli açıklamayı yaptım.

Yaşı genç olanın ağzına tuhaf gelse de, yaşı geçkinler için hayli aşinası vardır Alkarısının. Nitekim Anadolu’da yapılmış folklor derlemelerinde cinden, periden ve karabasandan (ağırlık) sonra en sık anlatılan memoratlar bu varlıkla ilgilidir. Pek çok doğaüstü varlık söylencesi, “Türklerin korktuğu şeyler” başlıklı incelemelerin altında birkaç maddede sıralanırken, Alkarısı kendisine atfedilen tez bölümlerine ve hatta makale başlıklarına sahiptir.

Hortlak inancı gibi tarihi kaynaklara dahi geçmiş “cin harici varlık memoratlarına” Anadolu’da tek tük rastlanırken, Alkarısı temalı söylence ve rivayetlere hala yaygın bir şekilde rastlamak mümkündür.

Peki nedir bu Alkarısı yahut Albastı?

Musibetin Adı: Albasması Yahut Al Hastalığı

Alkarısını internetten yahut çevresinden duyan birini yoldan çevirip ne olduğunu sorsak muhtemelen bize “cin” deyip geçerdi. Yukarıdaki yaş ayrımı ve yaşlara göre alkarısını bilip bilmeme oranını bu yazıya dahil etmemin bir nedeni de bu zaten. Genç kuşak için daha doğrusu şehir kültürü içerisinde büyüyüp yetişenler için alkarısı “cindir”. Ancak kırsal kültürde yetişenler, yaşı daha geçkinler için alkarısı apayrı bir varlıktır. Hattı zatında günümüzde birçok doğaüstü varlık anlatısının “üç harflilerle” ilişkilendirilmesine karşılık Anadolu’da “cin başka, peri başka” şeklinde bir deyiş de vardır.

Üstelik bu ayrı konumlandırma sadece Ahmet Yaşar Ocak’ın tanımlamasıyla “Popüler İslam” dairesi çerçevesindeki kırsal bölge inanışlarına has değildir. “Medrese İslam”ı dahi böyle bir ayrımda bulunmaktadır.

Önemli başvuru eseri İslam Ansiklopedisi’nde “cin” ve “peri” başlıklarıyla birlikte “alkarısı” maddesi de mevcuttur. Burada “alkarısı”nın cin inanışından ziyade İslam öncesi inanışlara dayandığı belirtilmekte, hatta “cin” maddesinin altında ilgili madde olarak bile geçmemektedir. Alkarısıyla ilgili kabul ve uygulamalara yüzeysel bir bakış da zaten İslam öncesi inanışlarıyla bağlantıları görebilmek için yeterlidir.

Anadolu’da birçok varlık artık “üç harfli” olarak anılıp zaman içerisinde özel isimlerini, hususiyetlerini kaybetmişken lohusalara ve yeni doğum yapmış hayvanlara, hatta çoğunlukla atlara musallat olan, ciğer söken musibet “alkarısı”nın adını ve namını hala koruması dikkat çekicidir. Türk korku edebiyatında az da olsa değerlendirilmiş, Murat Başhekim “Hayal Et Hikâyeleri”nde “MalleusHaereticarum” (2014, İletişim) adlı öyküsünde, Erkut Deral da folklor ögeleriyle bezediği “Gece Gelini” (2006, Okuyan Us) romanında bu varlığı ustalıkla işlemiştir.

“Doğum sonrası depresyon” ve “lohusa humması” gibi bugün bilimle açıklanabilen hastalıkların genel olarak ilişkilendirildiği bir varlık olduğundan, popülaritesini günümüze kadar koruyabilen “alkarısı” denilen varlık, “alavradı”, “hal anası”, “alanası”, “alkızı”, “albasması”, “alarvadı”, “albıs”, “albıs”, “almış”, “hal ninesi” gibi isimlerle de anılmakta ve Azerbaycan’dan Altaylara dek uzanan sahada bu isimler altında, farklı tasavvurlarda kendini göstermektedir.

Tüm bu farklılıklar da genelde halk ağzında yeni doğum yapmış kadınlarda görülen “al”-“hal” adlı rahatsızlıkla ilintilidir. Lohusanın nefesinin kesilmesi, kızarması yahut sararıp solması, bebekte de bu tip rahatsızlıkların görülmesi inanışa göre Alkarısı yahut Alkızı ile bağlantılıdır. Bu noktada devreye “halk usulü” tedaviler ve asla “kitabi” denilemeyecek tedbirler girer.

Yorumlar