Kıyamet Sonrası Ortam ve Mahdumları

Peki gerçekte böyle bir şey olsaydı ne olurdu? Biraz buna bakalım:

Konu buraya geldiğinde genelde kullanılan iki örnek var. Birincisi Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombalar, ikincisi de (hatalı olarak kullanılan) Çernobil’de olan kaza. Ve ikisi de temel almak için yanlış örnekler.

İlkin kazayı ele alalım, çünkü diğerine kıyasla daha kolay bir anlatımı olacak. Nükleer füze dediğimiz silahlar düşmana minimum zamanda maksimum kaybı yaşatmak için tasarlanan şeyler. Dolayısıyla füzeyi attıktan sonra olacak olan uzun ömürlü etkilerin olabildiğince kısa olması isteniyor. Çernobil ise uzun süre çalışması düşünülen bir güç santrali. Bu kazada çıkan izotopların uzun süreli zarar vermesi de tam da bu niyet farkından ötürü.

Taktik veya konvansiyonel bir nükleer silah kullandığınızda, atmış olduğunuz bölgeyi tekrardan kullanıma açmanız görece olarak kısa sürüyor. Bu yüzden Hiroşima ve Nagazaki şu anda insan yaşayan yerler. Ek olarak bu tarz füzeler zaten yer üstünde patlatılıyor ve patlamayı gerçekleştirmek için yapılan nükleer reaksiyonda kullanılan izotopların yarıömürleri çok kısa. Çernobil ise hem uzun yarı ömrü olan izotopları kullanıyor hem de, doğal olarak, yer ile tümleşik biçimde, ve hatta yerin altında olduğu için, doğaya olan etkisi daha uzun süreli oluyor.

Little Boy

Little Boy

Gelelim Nagazaki ve Hiroşima’ya. Bu bombalamada kullanılan başlıklar prototip ve o dönemde üretilen füzelere nazaran düşük kudretteler. Bu dönemlerde denizaltılardan atılan füzeler bile birkaç Hiroşima’ya bedel. Kıtalarararası (ICBM – Inter Continental Ballistic Missile) füzelere takılan başlıklar ise daha da ürkünç. Şöyle diyelim Hiroşima’ya atılan “Little boy” 13-18 kiloton, Nagazaki’ye atılan ise 21 kiloton. Hemen ardından üretilen ilk başlık ise 120 kilotona kadar çıkabilen bir yıkım kudretine sahip. Soğuk savaşın sonlarına doğru üretilen Mark 17 ise 15 megatonluk gücü olan füze başlıkları da üretiliyor.

Daha net bir fikir vermesi açısından haritada gösterelim.

Resimler http://nuclearsecrecy.com/nukemap/ adresinden üretilmiştir. Resimdeki çemberler ise şu anlama geliyor, Sarı daire ateş topu, kırmızı ise yok olan yerler. Yeşil daire serpinti alanı, mavi daire şok dalgasının çarptığı yerler ve en son olan portakal daire de radyasyon yanıklarına sebebiyet veren termal radyasyon alanı.

Görebileceğiniz üzere soğuk savaş eğer nükleer atışmalı sıcak savaşa dönüşseydi eğer bilimkurgusal olarak mümkün görülen kültürün hayatta kaldığı noktaların ne kadar hayatta kalabileceği ciddi bir soru işareti. Ana yıkımdan sağ çıkmış olan yerler de serpinti etkisi ile zarar görüyor. Ki bizim bildiğimiz bombalar kamuya açık olanlar. Spekülasyona açık bir biçimde de olsa, eminim ki etkisi kısa olmayan bombalar da üretilmiştir diye düşünmeden edemiyorum.

Dahası bence bir nükleer yok oluştan ziyade biyolojik bir silahla olabilecek bir yok oluş daha olası.

15mt

15 megaton

Bu konuda neredeyse hiç bir hikaye veya oyun yok zira hepimiz iş biyolojik silaha geldiğinde hiçbirimizin hayatta kalamayacağını biliyoruz. Tarihin bize gösterdiği örnekler de bunu doğrular nitelikte. Herhangi bir teknolojik müdahale ile ortaya çıkmayan kara veba %80 ölüm oranına sahip. Teknolojimiz yeterli değildi diyeceksiniz, zaman ileri değildi diyeceksiniz, hayhay 1. Dünya savaşı sonunda ortaya çıkan 1918 grip salgınında (ki ispanyol gribi olarak geçer) yüz milyon insan ölüyor. Bu virüs kendi kendine mutasyona uğrayarak, daha az ölümcül bir hale gelerek yokoluyor.

Peki ya bizim ürettiğimiz virüs ve bakteriler? Sizce onların teorik bulaşma oranını gösteren bir harita bulsak, size göstermiş olduğum resimleri kabul edilebilir hale getirmez mi?

Kıyamet sonrası ortamlar neden var? Niye distopyalar üretme ihtiyacı hissediyoruz peki? Belki de bu sorunun yanıtı Geralt’tan gelir. “The Last Wish” adlı kitapta şöyle der Geralt:

“İnsanlar canavar ve canavarlıklar uydurmayı severler. Çünkü sonrasında kendileri daha az vahşi görünürler. Körkütük sarhoş olurken birbirlerini kandırır, hırsızlık yapar, karılarını döverken veya yaşlı bir kadını aç açına sokağa terk ederken gündüzleyin Bane adındaki bir yaratığın evlere girmesi daha canavarca gelir. Sonra kendilerini daha iyi hissederler, daha kolay yaşarlar.”

Yorumlar