Kitapları ve Filmleriyle Harry Potter Fenomeni: Ateş Kadehi

Harry Potter isminin Michael Jackson’dan bile popüler olduğu zamanlardayız. Yeni milenyum ile birlikte piyasaya çıkan kitap, dünya edebiyatı açısından da yeni bir çağın habercisiydi.  Warner Bros’un film haklarını satın alıp çekimlerine başlaması sinema için de yeni bir trendi müjdeliyordu aslında. Fantastik tür artık genç yetişkinlere hitap etmeyecekti. On yaşındaki çocuklardan kırkını deviren yetişkinlere kadar yelpazesini genişletiyor ve bu şekilde bir fenomen olmaya doğru evrim geçiriyordu.

Bu açıdan JK Rowling’in, Tolkien’in bile vaktinde başaramadığı bir şekilde fantastik türü yediden yetmişe yaygınlaştırdığı söylenebilir. Bu yadsınacak bir başarı değildi. Alice Harikalar Diyarında ve Yüzüklerin Efendisi arasında bir yerlerden okuyucusuna seslenen Rowling için yaş bariyeri önemini kaybediyordu. Harry Potter ve Ateş Kadehi ise bu değişimin en büyük habercisi olacaktı. O kritik geçiş kitabındaydık, bir çocuk edebiyatı klasiği olarak yolculuğuna başlayan Harry Potter, okuyucusuyla birlikte büyüyor ve hayat onun için de çirkinleşiyordu.

Kitap

Harry Potter ve Ateş Kadehi, Hugo Ödülü kazanmış yegane Harry Potter romanı olma özelliğini taşıyor. Bunun bir çok sebebi var. Yukarıda da belirttiğim üzere bu çocukluktan yetişkinliğe geçiş yapan bir karakterin hikayesi. Hikayesi ölüm ile başlayan bir karakterin o tanıdık sima ile yeniden yüzleşmesi ve bir yetişkin olarak yeniden doğma hikayesi aslında. Rowling’in bu romanla birlikte dil ve üslup olarak koruduğu çizgiden de çıkmaya başladığını, 800 küsür sayfayı bulan hikaye kurgusuyla da evrenini bir üst seviyeye taşıdığını söylemek doğru olacaktır.

Önceki romanlarda yer alan geçmiş kitaba dair parantez için hatırlatmalar, basite indirgenmiş tasvirler ve karanlık olmanın eşiğinden dönen hikaye kurgusu sayfalar geçtikçe azalmaya ve son yüz sayfası itibariyle de romanın daha yetişkin hali ile bizi yüzleştirdiğini söyleyebiliriz. Bu bilerek yapılmış yapısal değişiklikler romanı daha kompleks hale getirdiği için de Hugo ödülünü almasına şaşırmamak gerekiyor.

Harry Potter ve Üçbüyücü Turnuvası

Kitaba ismini veren Ateş Kadehi için Rowling sık sık fikir değiştirmiş. İlk olarak ismini, “Doomspell Tournament,” olarak düşünmüş. Sonra bu ismin basit olduğunu düşünerek, Doomspell’i Triwizard haline getirmiş. Bu şekilde kitapta bahsi geçen turnuvanın da ismini değiştirdiğini fark ediyoruz. Elbette Triwizard’ın Doomspell’den daha basit durduğunu fark etmesi geç olmamış ve “Goblet of Fire” Türkçesiyle Ateş Kadehi’nde karar kılmış. Bu kararı almasındaki en önemli etken de Ateş Kadehi’nin romanda anlatılan temaları yansıttığını düşünmesiymiş. Elbette bu tercihinden dolayı Rowling’i kutlamak gerek. Kitabın isminin öncekilerden biri olması hem romanı basitleştirecek hem de odak noktamızı turnuvayla sabit tutacaktı. Ateş Kadehi’nin turnuva için bir karar mekanizması olarak kullanılması ve Rowling’in en başından beri anlatmaya çalıştığı tercihlerin bizi kim olduğumuzu şekillendirmesini de anlatan bir detaydı.

Hikaye olarak; Hogwarts’ta dördüncü senesine giren Harry için hayat hiç olmadığı kadar iyidir. Deneyimlerini paylaşabileceği bir vaftiz babası, aile diyebileceği kimselerle etrafı çevrilidir. Üstelik sene başında Quidditch Dünya Kupası gibi bir etkinliğe katılmış, Hogwarts’ta ise onun yaşında hiçbir büyücünün layık olmadığı Üç Büyücü Turnuvasına katılma şansı kazanmıştır. Eskisinden bile ünlü olan Harry için zor bir turnuva olsa da daha önce başa çıktığı zorluklar itibariyle olacak olan her şeye hazır olduğunu fark ederiz. Sanki üç senedir yaşadığı şeyler onu bu ana hazırlamış gibidir ancak finalde azılı düşmanı Voldemort’un dirilmesine yardımcı olmuş ve bu uğurda sevdiği bir dostunun ölümüne de şahit olmuştur. Voldemort ile birebir düello etme gibi bir talihsizlikle yüzleşecek olan Harry, bir kez daha sağ çıkmayı başarsa da yaşadığı travma hayatının tamamına etki edecektir. Ebeveynlerinin kaderini yaşamamak için daha genç yaşta çok daha güçlü olmak zorundadır.

Böylesi katmanlı bir içeriğin sekiz yüz küsür sayfaya yayılan anlatımı da okurken size bir o kadar zevk veriyor. Normalde bu kadar uzun bir kitabın bitirilmesi aylar alırken, kendinizi bir anda son sayfada bulduğunuza hiç mi hiç şaşırmıyorsunuz. İşte bu da çok az yazara ait bir yetenek.

Quidditch Dünya Kupası ve Atmosfer Yaratma

Weasley’ler tarafından gayet eğlenceli bir şekilde Dursley’lerden koparılan Harry’nin Quidditch Dünya Kupası deneyimi bizim için de eşsiz bir düzeyde. Ursula K Leguin, Neil Gaiman ve Douglas Adams gibi usta yazarların izinden giden Rowling’in yarattığı içi dışından büyük çadırları okuyucuya büyük oranda Doctor Who dizisindeki Tardis’i hatırlatıyor. Elbette büyücü dünyasında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığının farkında olduğumuz için bizim de şaşkınlığımız Harry’ninki kadar düşük seviyede oluyor.

Dünya Kupasına geldiğimizde ise atmosferi yaşatma açısından Rowling’in çok yetenekli biri olduğunu dile getirmek lazım. Özellikle üçüncü kitapta yazdığı Gryffindor – Slytherin karşılaşmasını orada seyirciymiş gibi hissettiğimiz hatırlatmak istiyorum. Ben de bu kadar iz bırakan bu karşılaşmaya yakın bir seyir beklesem de İrlanda ve Bulgaristan arasında geçen bu final o kadar hızlı oynanıyor ki, ne izlediğinizi pek fark edemiyorsunuz. Krum’un efsanevi Snitch yakalayışı aklınızda gelen yegane an oluyor. Elbette karşılaşmadan önce yapılan gösteriler ve stad atmosferi çok daha fazla aklınızda yer kaplıyor.

Ölüm Yiyenler ve Terörizm

Karşılaşma sonrası Death-Eaters veya Türkçesiyle Ölüm Yiyen denilen bir grubun saldırısı ile maç gölgede kalıyor. İlk defa bu romanda tanıştığımız grup tıpkı Ku Klux Klan grubu gibi giyinmekte ve Voldemort’un fanatik müritleri olarak bilinmekte. Rowling, bu benzerliği elbette bilerek kuruyor. Amerika Birleşik Devletlerinde, siyahilere karşı şiddet ve ölüm içeren faaliyetlerde bulunan bu radikal ırkçı grubun büyücü dünyasındaki iz düşümü Ölüm Yiyenler. Beyaz olmanın yüceliğini temsil etmesi amaçlı beyaz cüppeler giyen bu grubun aksine Ölüm Yiyenler siyah giyinmeyi tercih ediyor. İsimlerinin bu şekil olması da Voldemort’un ölüme karşı verdiği savaşa ithafen olduğunu düşünmekteyim. Elbette bu da bir çeşit foreshadowing (Gelecekte geçecek bir olaya dair ipucu) görevi görmekte.

Onların dertlerinin renkle değil kanla ilgili olduğunu kısa sürede öğreniyoruz. Büyücü ırkının safkan olması gerektiğine inanan Voldemort’un yolundan giden bu terörist grubun bir zamanlar çok kalabalık olduğunu ve Voldemort’la beraber büyücü dünyasını kana buladıklarını da öğreniyoruz. Olaylar sırasında gökyüzünde açığa çıkan kuru kafa ağzından geçen yılan işareti ise olayların ateşleyicisi vazifesi görüyor. Karanlık İşaret olarak bilinen bu simge, bir ölüm yiyen tarafından diğer ölüm yiyenlere çağrı olarak gönderiliyor. Sadece bu dövmeye sahip ölüm yiyenler tarafından yapılabilen işaretin sahip olduğu anlam ise büyücü dünyası için çok daha derin anlamlar taşıyor: Voldemort yeniden güçleniyor!

Elbette doğaları gereği yaptıkları her eylem ile korku unsuru yaratan terörist grubun eylemi kısa sürede bastırılıyor ancak Harry ve arkadaşları üzerinde bıraktığı iz çok daha derin oluyor. Rowling’in memleketi İngiltere’de fazlasıyla yüzleştiği terör eylemlerini fazlasıyla andıran bu olayın bir şenlik sonrası olması da tesadüfi değil. Kendi tarihimize dönüp baktığımızda da bu tarz eylemlerin büyük kutlamalar veya önemli anma günleri sırasında ve ardından olduğunu fark edersiniz. Anılması bile zihinlerde yaralara yol açan bu olayların bu kitapta ilk defa yer alması da Harry’nin değişmek zorunda olmasına dair güçlü bir uyarı özelliği taşıyor aslında. Çünkü şeytan kendini unutturduğunda çok daha tehlikeli bir hale gelmektedir.

Bu yazı, "Kitapları ve Filmleri ile Harry Potter Fenomeni:" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar