Ve… Sonraki Hayattan Kırk Öykü-Bir Agnostiğin İncili

Yine 2016 Tüyap kitap fuarında, Domingo Yayınevi’nin standından sayın Murat Arayıcı’nın tavsiyesi üzerine edindiğim bir kitap Ve… Sonraki Hayattan Kırk Öykü . Edindiğim gün içinde bitmiş olması ise tam bir hüzün öyküsü…

Eagleman değişik bir adam, değişik bir yazar ve değişik bir nöro-bilimci ve düşüncelerini Possibilianism” yani “ihtimalcilik” olarak adlandırıyor.

Kendi sözleriyle;

“Evren hakkında cehaletimiz, ateizme tamamen inanmamız önünde bir engel. Ancak aynı zamanda tek bir dine kendimizi tamamen veremeyecek kadar da çok bilgimiz var. Üçüncü diğer ihtimal ise agnostisizm ama bu da yetersizdir zira burada da sadece tek bir doğru olup olmadığı soruşturulur. Ben, ‘ihtimalcilik’ ile yeni bir bakış açısı getirmek istiyorum – yeni, düşünülmemiş ihtimalleri vurgulamak istiyorum.”

Ve Sonraki Hayattan Kırk Öykü

Dr. David Eagleman

Ve Sonraki Hayattan Kırk Öykü’yü İncelersek

Her türlü bilimkurgu veya fantastik eserlerde bulabileceğimiz ihtimalleri ve fazlasını Eagleman bir araya toplamış ve öldüğümüz anda neler olabileceğini bize 40 farklı öyküde sunmuş.

Öykülerin çoğu oldukça komik, bazıları ise traji-komik ve hatta dramatik olarak bile adlandırılabilir.
İnsanız ve hepimiz öldükten sonra ne olacağını merak ederiz, bazılarımız bunun için dinde bir rahatlama bulurken bazılarımız ise Ateizm ile kendi öbür dünya zorunluluğuna bir sınır çekip öyle rahatlamayı tercih eder. Şahsım adına ve bir agnostik olarak bu yüzden Eagleman’ın bu eserini anında yuttum ve hala hazmediyorum diyebilirim.

Kara mizah anlayışı sayesinde bizler bir öyküye tam kahkaha atacakken bir anda düşünmeye başlıyoruz ve yüzümüz asılıyor. İnsanı yazılarıyla düşündürmek böyle bir şey olsa gerek.

Bir anda bakmışız ki Tanrı çaresiz kalmış ve elindeki hayran olduğu Frankenstein eseriyle kendini teselli ediyorken, bir bakmışız Tanrı dişi, sonra bir bakmışız ki Tanrı aslında senin içinde yaşayan bir mikrop ve hoop oradan da karısıyla dişi-erkek yarışmasına girmiş bir varlık. Aynı zamanda bilinen bazı inançların, örneğin reenkarnasyon gibi, öbür dünyada nasıl işleyebileceğine ve evrim merdivenlerinde sadece yukarı değil aynı zamanda akıl-zeka olarak aşağıya da inip kendimizi yeni hayatımızda bir at olarak bulup insan olmanın nasıl bir şey olduğunu düşünürken de bulabiliyoruz.

Öldükten sonra bir anda Tanrı’nın çoktan pes edip “amaan, ne haliniz varsa görün, sizinle uğraşamayacağım artık” demiş olduğunu görseniz ne yaparsınız? Cenneti beklerken karşınızda bakımsızlıktan dökülen bir cennet bulsanız?

Biraz Daha Detay

Favori öykülerimden birine göre üç ölüm gerçekleşir: Birincisi bedenimizin işlevlerini yerine getirememesi, ikincisi bedenlerimizin mezara gömülmesi ve üçüncüsü ise gelecekte adınızın son kez zikredilmesidir. Bu şemaya göre öldüğümüzde bir kozmik bekleme odasında oturup adımızın son kez zikredilmesini bekleriz. Bu arafta ise genellikle çok ünlü kişilerin çok uzun zamandır bulunduğunu görebiliriz. Oradan kurtulmak için beklerken iyi veya kötü olmalarının hiçbir farkı yoktur, herkes durumun nihayete kavuşmasını bekler durur.

Kitabın orijinal kapağı

Burada hepsini saymanın bir anlamı olmaz, üstelik her öykünün en fazla 3-4 sayfa olduğunu düşünürsek. Tüm öyküler kendine has ve orijinal ve elbette içerikte aslında çok derin ve dolu.

Ve Sonraki Hayattan Kırk Öykü konusunda tavsiye etmem gereken önemli bir husus daha var ki, o da benim gibi kitabı tek seferde bitirmemektir. Her oturuşta en fazla üç öykü okunmalı ki her biri üzerinde düşünmeye ve kafanızın çok da karışmamasına fırsat vermelisiniz.

Şunu da belirtmelidir ki, Kitabın orijinal adında geçen “sum” –Sum: Forty Tales from the Afterlives– Descartes’in bilinen “Cogito ergo sum” -düşünüyorum, öyleyse varım- sözünden gelmektedir. Bu söz kitabın amacı hakkında da aslında inceden bir ipucu taşır. Zira, Eagleman aslında bize; Her ne olursa olsun, al sana hepsini verdim ama sen onları bırak, şimdi yaşa, düşün ve kendine gel diyor, öykülerden birinde karşımıza çıkan minicik ve güçsüz bir varlık olan Tanrının tüm cevapları bizden istemesi ihtimali var ki, işte bu çok korkunç!

Gerek öykülerin kısalığı, yalın dili ve sayın Duygu Akın’ın harika çevirisiyle sadece kendiniz için değil, eş dost tanıdık, kitapsever herkese armağan edilebilecek nefis bir çalışma. Tek eleştirebileceğim nokta ise kitabın kapak tasarımının orijinaline yakın bir tasarım olmamasıdır.

Kısaca söylemek gerekirse;

  • Kitabımız incecik
  • Öykülerimiz kısacık
  • İçeriği binlerce sayfalık
  • Dili çok basit
  • Çevirisi desen nefis!

Not: Aman dikkat, dinlerini ve inançlarını fanatik şekilde yaşayanlara göre bir kitap değildir, sinirden kitabı ısırabilirsiniz!

Yorumlar