Split – Bir Yönetmenin Kariyerini İpten Alan Film

Night Shyamalan, Hollywood’a hızlı giriş yapan yönetmenlerden biri bana kalırsa. Kariyerinin üçüncü filmi ona dünya çapında bir tanınmışlık getirdi. Bruce Willis’in baş rol oynadığı Sixth Sense (1999) filmi ile yakaladığı başarıyı yönetmen bir sonraki filmi olan Unbreakable ile daha da yukarıya çekti. Fakat sonrasında nazar mı değdi, yoksa şan şöhret mi bozdu bilinmez ama yönetmen uzun yıllar sürecek bir düşüşe geçti. Yaptığı her film bir öncekinden daha kalitesiz olmaya başladı. Eleştiriler arttı, gişeler düştü. Hint asıllı yönetmen sürekli hısım akrabayı filme dahil etmeye başladı.

Tarihler 2010’u gösterdiğinde animasyon serisi ile büyük bir popülerite kazanan Avatar: The Last Airbender’ı sinemaya uyarlayacağını öğrendik. Geek bünyemiz bu haberle birlikte hem sevindi hem tereddüte düştü ama yine de yönetmene bir şans daha verdi. Fakat yönetmen yine kitlesini hüsrana uğratıp son derece kötü bir uyarlama ve yıkılan hayallerle baş başa bıraktı. Aradan üç yıl geçti  ve Night Shyamalan bir başka kötü işe daha imza atıp kariyerinin düşüşüne ivme kazandırdı. Bir yerden sonra insanlar onun Altıncı His gibi kaliteli bir gerilim filmi ile Unbreakable gibi alternatif bir süper kahraman hikayesini çeken kişi olduğunu dahi unutmaya başladı.

Split

Split

Ta ki bu filme kadar. Split, Night Shyamalan’ın silkinip kendisine geldiği, özüne dönüp yükselişe geçtiği film oldu. Uzun uzun yönetmenden bahsetmemin sebebi ise 2000 yapımı Unbreakable ile 2016 yapımı olan Split’in aynı evrende geçiyor olması. Yönetmen paylaşılmış bir evren kuracağını açıkladı. MCU ve DCEU’ün efekt kustuğu şu sıralarda Shyamalan Universe gibi gerçekçi bir düzlemde, gündelik hayata daha yakın karakterleri ve hikayeleri barındıran süper kahraman filmleri izlemek son derece sevindirici bir haber. Filmi Unbreakable ile aynı evrende geçtiğini bilerek izlerseniz daha çok zevk alacağınızı düşündüğümden inceleme öncesi bunu belirtme gereği duydum. Fakat öncesinde Unbreakable filmini izlemiş olmanız gerekmiyor.

James McAvoy’un başrolünü üstlendiği Split’in hikayesi, Billy Milligan’ın gerçek hikayesinden esinlenilerek oluşturulmuş. Filmde James McAvoy küçük bir çocukken babası tarafından terk edilmiş ve annesi tarafından sürekli eziyete uğramış 23 farklı kişiliğe sahip bir karakteri canlandırıyor. Birbirinden farklı bu kişiliklerden birisi diğerlerini bastırmanın bir yolunu bulup kendi planını uygulamak için üç genç kızı kaçırınca işler değişiyor. Yönetmen Night Shyamalan, Unbreakable’da yaptığı gibi yine empati kurulabilen, eylemlerini izleyicinin bir noktaya anlayışla karşılayacağı ve ardındaki düşünce ve sebepleri anlayabildiği bir düşman figürü yaratmış. Bu aslında süper kahraman ekolünden beslenen tüm filmlerde izleyicinin eksikliğini çektiği şey bana kalırsa. Tek tip klişe karakterler ve bir birinin aynısı davranış motifleri ile süper kahraman filmleri ne yazık ki arkası dolu kötü karakterler sunamıyor izleyicisine. Bunun elbette istisnaları vardır fakat genel durumun bu şekilde olduğu kanısındayım. Tabi buna sebep olan bazı etmenler var ama o bir başka yazının konusu. Lafı fazla uzatmadan filmin incelemesine geçmek istiyorum. Fakat yazının bundan sonrasının filmi izlemeyenler için spoiler barındırdığını belirtmekte fayda var.

Karakterler

James McAvoy’un oyunculuğunu konuşturup canlandırdığı karakterin sahip olduğu her bir kişiliği muazzam bir şekilde oynaması sanırım filmin en güzel yanı. Özellikle filmin sonlarında karakterin kişilikten kişiliğe atladığı hızlı değişimlerin altından sorunsuz kalkması takdire şayandı. Bir çok kişinin aksine ben Anya Taylor-Joy’un da fena olmayan bir oyunculuk sergilediğini düşünüyorum. Okuduğum bazı eleştiride oyuncunun mimiksiz ve donuk olmasından şikayetçi olunmuştu. Bu doğru bir tespit, fakat olması gereken bana kalırsa buydu. Çünkü Anya Taylor-Joy’un canlandırdığı Casey’in gerek geçmişte babası tarafından duygularına hakim olabilen, avcı ve soğukkanlı birisi olarak yetiştirilmesi sebebi ile gerekse babasının ölümünden sonra amcası tarafından yıllarca istismara uğramasının yarattığı travmanın sonucu donuk ve mimiksiz bir yapıya büründüğünü düşünüyorum. Bu açıdan bakıldığında oyuncunun aslında karakteri olması gerektiği gibi yansıttığı düşünülebilir. James McAvoy ve Anya Taylor-Joy’un haricinde kayda değer bir oyunculuk göremiyoruz ne yazık ki. Fakat film genellikle bu iki oyuncuya odaklandığı için diğerleri çok da göze batmıyor.

Karakterlerin ince düşünülüp tasarlanması ve eylemlerinin arkasının doldurulması da filmin bir diğer güzel yanıydı. Örneğin  Anya Taylor-Joy’un canlandırdığı Casey yoğun stres altındayken stratejik hamleler yaptığında onun konumunda bulunan bir gencin bunu nasıl akıl edebildiğini sorgulamıyoruz izleyici olarak. Çünkü karakteri o noktaya getiren eğitim sürecini bize zaten gösteriyor yönetmen. İçi dolu karakterler yaratmak bana göre gerilim ve korku filmlerinin en önemli unsurudur. Çünkü karakterler ve eylemleri gerçeklikten koptuğu an izleyici de filmden kopar. Bu yüzden sağlam temelleri olmalı gerilim filmi karakterlerinin. Örneğin 2016 yapımı olan 10 Cloverfield Lane filminde ana kadın karakterin bir Mary Sue tiplemesi olması filmin gerçekliğini sorgulamamıza neden oluyor. Doğal olarak da filmden kopuyoruz bir süre sonra. Fakat Split’de mevcut 23 kişiliğin her birinin kendince özellikleri, mimikleri, ilgi alanları vardı ve bunları izlemek gerçekten de keyifliydi.

Bunların yanında filmin görselliği ve sinematografisi de gayet iyiydi ve karakterlerle uyumlu bir görsel dil kullanılmıştı. Filmle ilgili çok göze batan bir nokta veya eleştiriye tabi tutulacak bir yer yoktu benim için. Alternatif süper güçlü/süper kahraman hikayesi izlemek isteyenler için tavsiye ederim.

Unbreakable Şart mı?

En başta da belirttiğim gibi film Unbreakable’ın sonrasında geçiyor ama hikayesel bir bağlantı yok. Split’i Unbreakable’dan bağımsız olarak da izleyebilirsiniz fakat önce Unbreakable’ı izlemeniz Split’deki easter egg’leri görmenizi, iki film arasındaki bağlantıları yakalamanızı sağlar ve daha eğlenceli bir hal alır. Bu tarz daha gündelik hayata yakın hikaye ve karakterlerin olduğu alternatif süper kahraman filmleri umarım yaygınlaşır. Bu tarz filmler süper kahraman konseptinin kısırlaşmasını engeller diye umuyorum.

Yorumlar