XCOM 2 ve Uzaylılar Üzerine Düşünceler

Oyunda genelde gizli görev yapan taraf biz olduğumuzdan birçok senaryoda rakip görmeden sessizce ilerleyebiliyor ve açığa çıkmaya karar verince pusu kurabiliyoruz. Özellikle bazı zor görevlerde hedefin dibine kadar gizlice gidip, hedefe ulaştıktan sonra çatışarak kaçmanın çok faydasını gördüm. Senaryoların bir kısmında yere düşen her şey otomatik toplanırken kalanlarında karakterlerinizle neyi eve taşıyabilirseniz o geliyor. Haritalar her görevde rastgele üretiliyor. Bu büyük bir ilerleme, çünkü bir önceki oyunun en büyük sıkıntılarından biri zaman içerisinde haritaları ezberlemekti. Gerçi gittiğiniz her ülkede hala aynı araba ve evleri görmenizin bu sefer hikayesel bir açıklaması var.

xc2e

Silahları bulduğumuz parçalarla modlamak bu ara Fallout 4’le tepe noktaya ulaşmış özelleşme sevdasının ürünü olmuş. Ek ekipmanlar ise eski oyunlardan tanıdık. Klasik olarak askerlerin her şeylerini değiştirebiliyoruz ama bu özellik sanırım sadece benim ilgimi çekmiyor, henüz askerlerinin saçını başını ayarlamaktan oyuna başlayamayan arkadaşlarım var. Düşmanların estetik tarzları da değişmiş, bazılarına bayıldım, bazılarına “eeeh olmamış” dedim. Birebir eski XCOM yaratıkları üzerine Advent askerleri olsa daha güzel olabilirdi. Estetik beğenilerim insanlığın geri kalanı tarafından paylaşılmadığı için size her şey iyi gelebilir.

XCOM 2 tanıtımını bırakıp bilinç akışına ve saçmalamaya geçmeden önce son bir eklemem var. Bu oyunda randomizasyon işini kesinlikle çözmüşler! Birinci oyundaki gibi peşpeşe 5 tane %99’luk atış kaçırıp duvarı yumruklayarak komşuları kapıya toplama derdi kesinlikle yok. İhtimal ne yazıyorsa o!

DİKKAT: Bundan sonraki sayfa lüzumsuz miktarda bilim, bilimkurgu ve goygoy içerir. Ama öncesinde şunu dinleyin gazınız yerine gelsin:

Direniş Diye Diye Kafamı Ütülediniz!

Öncelikle şu oyunun “direniş” teması üzerine olması yüzünden biraz saydıracağım. Batı kültürü kadar konformist olup da “direniş” fetişine sahip olan kültür yok. Kapitalizmin bütün nimetlerinden faydalanıp sonra ruhen devrimci olduğunu iddia eden, ekonomik olarak tepe %10 içinde olup “we are the 99%” muhabbeti çekenlere içten içe kılım. Aslında bu yüzden kapitalizmin “direniş” kavramını allayıp pullayıp Atlantik Okyanusu etrafındaki milletlere yedirmesine de çok laf edemiyorum. Yattığınız yerde daha beter olun!

past

Gerçi buna karşı direnilmez mi şimdi? Tipini sevdiğimin…

Uzaylılar Beni Yer mi Anne?

“İki olasılık var: Ya evrende yalnızız, ya da değiliz. İkisi de eşit derecede korkutucu.”
― Arthur C. Clarke

Şimdi burda benden klişe bir “insanlık gökyüzüne ilk baktığından beri yanlız olup olmadığını merak etti” başlangıcını bekliyorsanız çok yanılırsınız ama madem konumuz uzaylılar ve işgal, biraz içimi dökmem lazım.

Ne zaman “uzaylı işgali” temasına sahip bir bilimkurgu görsem, acaba bu sefer mantıklı bir iş çıkarabildiler mi diye bakarım. Genelde sonuç hayal kırıklığı olur ve mantık devrelerimi yakar, ortalıkta “Why u do dis?” suratıyla dolaşır hale gelirim. O kadar yolu kasıp gelebilen bir medeniyetin bu kadar önemsiz bir gezegeni işgal etme motivasyonu bana saçma gelir. XCOM için de durum farklı olmadı zaten ama bir şekilde gazı nasıl vermişlerse görmezden geldim.

Bu meselenin derinine inmek için önce yıllardır yapılan klasik tespiti yapalım: Uzaylı işgali teması aslında insanın işgalci, yağmacı ve yıkıcı tarafını yansıtır. Uzaylılar yerinde biz olsak kendimize ne yapacağımıza ışık tutar.

Yorumlar