Soukyuu no Fafner – Fular Takmadan Evangelion Yapmak
Soukyuu no Fafner (ki Fafner in the Azure: Dead Aggressor olarak da bilinir. ) XEBEC stüdyosu tarafından 2004 yılında üretilmiş bir mecha animesidir. 1996 ve sonrasında üretilmiş birçok mecha animesinde olduğu üzere Fafner’in ortaya çıkışında da Neon Genesis Evangelion‘un etkileri şu ya da bu şekilde hissedilebilir. Öte yandan bu etkileri izleyiciyi boğmayan bir dille anlatması, lore’unu izleyiciye aktarmakta yetersiz kalmaması ve hikayenin sadece korunması gereken tek bir lokasyon değil tüm Dünya’ya, hatta daha ötesine yayabilmesi nedeniyle karakter kadrosunun duvara atarlanan ergenlerin ötesine geçmesi, kanımca bu animenin “Evangelion’un yanlış yaptığı her şeyi doğru yapan bir anime” olduğunu ortaya koymaktadır.
Konu
İnsanlığın dünya dışı türle ilk teması büyük bir çatışmaya dönüşür ve çıkan savaşta milyarlarca insan ölür. Geri kalan insanlık Neo UN ve onun Birleşmiş İnsanlık Ordusu çatısı altında birleşerek direnişe devam eder. Öte yandan Festum denilen bu yabancı yaşam formunun asimilasyon ve insan düşüncelerini okuyabilme yetenekleri yüzünden insanlığın kaderi karanlık görünmektedir. Dünya ise ya Neo UN ‘un nükleer saldırıları ya da Festum’ların yıkımı sebebiyle giderek kıyamete yaklaşmaktadır.
https://www.youtube.com/watch?v=VMOOsaqLP9g
Çok uzaklarda, Tatsuyajima adasında ise, adanın tüm çocukları sahte bir barış ve huzur ortamında günlerini geçirmektedir. Ada aniden Festum’lardan birisinin saldırı girişimine maruz kalınca çocuklar adalarının aslında devasa bir nükleer denizaltı olduğunu ve buranın insanlık için son sığınak vazivesi gördüğünü, tüm yetişkinlerin ALVIS adlı insan destekli bir bilgisayar sistemince idare edilen Arcadia organizasyonun gizli üyeleri olduğu gerçeği ile sert şekilde yüzleşmek zorunda kalırlar. Orijinal pilotun Festum’larca öldürülmesi sonucu, hikayemizin karakterlerinden, Kazuki Makabe çocukluk arkadaşı Minashiro Soushi tarafından Fafner Mark Sein‘e pilot olması için seçilir. Kazuki hem hayatta kalma içgüdüleri hem de ağır bir fedakarlık sonucu zaman kazandırılması ile Festum’u yener fakat ada Festum’larca artık keşfedilmiştir ve bu durum, sadece Kazuki’yi değil, onun sınıf arkadaşlarını da belki de asla kazanılamayacak, gittikçe sonu gelmez gibi görünen savaşlar silsilesine sokar.
Kazuki ve arkadaşları, bir süre sonra ne için savaştıklarını ve yaşamların o ana kadarki huzurlu kısmının ne adına olduğunu sorgulamak zorunda kalacaklar ve bunun sonrasında insanlığın devamı ya da yok oluşunu belirleyecek şeyin yapacakları fedakarlıkların boyutu olduğu gerçeğiyle yüzleşeceklerdir. Dahası Festum’lar adaya karşı tek tehdit değildir ve Festum’ların düşünce okuma yeteneklerine karşı adanın tek güvenebileceği silah olan olan Fafner birimleri de aslında giderek artan şekilde kullanıcılarının hayatlarını tehlikeye sokmaktadır. Öte yandan Kazuki her ne kadar bir noktada haberdar olduğu bilgi kırıntılarını birleştirerek ne kadar büyük bir savaşta ne kadar önemsiz piyonlar olduklarını keşfederek bir noktada kendisine kurgulanan Fafner pilotluğuna yüz çevirip dış dünyaya ulaşmak adına gerçeklerin ve cevapların peşine düşse de, zamanla hayatından ve insanlığından daha fazlasını ortaya koymayı kabullenir ve hikaye Kahramanın Sonsuz Yolculuğu minvalinde bir mirasa dönüşür.
Bu saydıklarım büyük ölçüde 2004’de yayınlanan ilk seriyi tanımlasa da (ki bu ilk seri kendi içinde tutarlı bir finale sahipti. ) Soukyuu no Fafner’in bundan daha fazlasına yayılan bir hikaye olduğunu söylemem gerekli. Prodüksiyon süresince planlanan bölüm sayısının yarısına bile varmadan insanların seriyi bir Evangelion klonu olarak görmeleri sonucunda her ne kadar rating rakamları açısından dibe vurmuş ve yapımcı şirket tarafından erken final yapma kararı alınmış olsa da, Soukyuu no Fafner yapımcılarından Gou Nakanishi risk alarak seriyi en azından kalan bölümlerde tutarlı bir finalle bitirebilmek amacıyla şef senaristlik görevini Tow Ubukata’ya vermesiyle serinin makus kaderi 2’nci yarıda değişmeye başladı.
Sonradan Ghost in the Shell ARISE, Psycho Pass 2 & 3 ve Mardock Scramble gibi koyu tonlu bilimkurgularda da gördüğümüz Ubukata, dahil olduğu andan itibaren hikayenin temasını “bir ada ve adaya akın eden esrarengiz canavarlar” yerine insanlığın önündeki nihai tehditin yine insanlık olduğuna ilişkin yeni bir işlenişle değiştirdi. Hatta hikayeye ikincil başrol demenin pek de yanlış kaçmayacağı yeni bir karakter ekleyerek riskli ama iyi planlanmış değişikliklerle hikayeyi sonradan sonraya bir hit haline dönüştürdü. Böylece Soukyuu no Fafner de bütçe sorunları sebebiyle belki de finalini bile göremeyip tarihin tozlu yaprakları arasında kaybolacak bir başka Anime yerine bir prequel OVA (The Right of the Left), bir uzun metraj devam filmi (Heaven and Earth) ve toplamda 3 sezon tutan devam serileriyle (EXODUS ve THE BEYOND) kendi içinde bir külliyata dönüşmeyi başardı.
Soukyuu no Fafner’i benzerlerinden farklı noktaya taşıyan taraflarından belki de ilki lore anlatımı konusunda büyük ölçüde açık olmasıdır. Hikayede akla gelebilecek her sorunun şu ya da bu şekilde seri içinde verilen tutarlı bir cevabı var. Michio neden bandanasını hiç çıkartmıyor? Tüm dünya savaş alanına dönmüşken Mamoru ve diğerleri Gobain mangasını temin etmekte neden sıkıntı çekmiyor? Kenji neden görüş alanına her girdiğinde Kazuki’yi pataklamaya çalışıyor? Festum’lar neden altın sarısı renkte ve neden sırtlarında yelken benzeri bir hale var? Hatta açılışta adadaki çocuklar neden kar topu oynarken görülüyor? Bunların hepsinin anlamlı cevaplarını gözünüze sokulmasa bile bulabiliyorsunuz.
Bu dediğim husus, üzerinden 25 sene geçmesine karşın Ölü Deniz Yazıtları denen şeyin fiziksel formu olup olmadığına, varsa şeklinin şemalinin ne olduğuna, Evangelion’a pilotluk edebilmek için katalizör görevi görmesi için o birime o pilotla bağlantılı bir kişinin absorbe ettirme şartı olup olmamasına ya da Ünite 04 faciasının kaza mı yoksa sabotaj mı olduğu gibi yüzlerce konu hakkında hala kabul edilebilir bir açıklama sunamamış Evangelion arasında kalın bir çizgi çizilmesine sebep oluyor. Özet geçelim, bu hikaye hiçbir şekilde “anlayanlar anlamayanlara anlatsın” ya da “anlamayanlar hayran yapımı wiki sayfasındaki entry’leri okuyup sonra fular taktıktan sonra bu seriyi çözdüğünü iddia edip sosyal medyada poser’lık yapsın” serisi değil.
Geniş Kadro
Bu serinin bir diğer üstün tarafı da karakter kadrosunun genişliği. Kazuki hiçbir zaman serideki tek ana karakter titrini taşımıyor ve diğer Fafner pilotları da onun gölgesinde kalıp kaybolmuyorlar. Seri bittiğinde şu ya da bu şekilde birkaç bölümden fazla gözükebilmiş her karakteri tanıdığınızı ve önemseyebildiğinizi hissedebiliyorsunuz. Karakterlerin hiçbiri duvara atarlanma noktasına varan şekilde birbirinin klonu değiller. Her karakterin güçlü ve zayıf yanları birbirlerinden tümüyle farklı.
Sakura’nın erkek gibi yetiştirilmesinden dolayı yaşıtlarının üzerinde dominantlık kurarak bağ kurabilmesi, Kenji’nin çoğu zaman hayatta kalan olmak için çabalamak dışında bir şey yapmayan bir korkak olmasına karşın iş kaçınılmaz noktaya geldiğinde bu zayıflığıyla yüzleşmek zorunda kalması (ve bunun üstesinden gelebilmesi), Kasugai’nin onu sadece bir Fafner pilotu olduğu için önemseyen gösterişçi ve toksik bir aileye sahip olmasından dolayı kendisinde büyüyen bu boşluğu arkadaş edinerek ve onları ne pahasına olursa olsun destekleyerek doldurmak için sürekli bir çaba gösterme zorunluluğu hissetmesi, Kanon’un ait olabilecek bir yer bulma çabası, Soushi’nin kendisine biçilen rol sebebiyle en azından başlarda diğer insanlara empati yapmaması ve daha birçok şey karakter çeşitliliği açısından serinin hem kolaya kaçmadığının hem de risk alabildiğinin göstergesidir.
Karakterler arası duygusallık da anlatımı başka noktalara saptırma ihtimali olmadan, tadında işlenmiş. Öte yandan bu açıdan asıl hikayelerden biri Kazuki ve Soushi arasında geçen sorunlu dostluk bağının güçlenişi üzerine. Bromance kavramının en stabil örneğini burada görmekteyiz de denebilir. Oluşabilecek ön yargıların aksine yetişkinler de tek boyutlu tiplemeler değiller. İyiler, kötüler ve griler burada da karşımıza çıkmakta. Benzer şekilde karakter kadrosunun tamamı tüm külliyatı göz önüne alırsanız bölüm sayısının yarısına varmanıza yakın zamanda anlatıma katılmış oluyor, buna rağmen sonrada n uydurulmuş değiller de zaten oradalarmış da sıra onlara yeni gelmiş gibi bir anlatım oluşuyor.
Her ne kadar kalabalık denebilecek bir yan karakter cast’ı içerse de ve bu bazen gerçekten kafa karıştırıcı olsa da bu aslında serinin bir noktadan sonra 3 kişinin monologları üzerinden dönen bir serinin formatına dönmesini çok fazlasıyla engelleyen bir işleniş olmuş. Sadece bunun için bile, Soukyuu no Fafner -kanımca- bilimkurgu anime külliyatı için “dogmatik” bir yerde duran Neon Genesis Evangelion‘dan çok daha değerlidir ve bu serideki tüm yanlışların -kanımca- antitezini temsil etmektedir. Zira karakter kadrosunun az ya da çok görünen her biri, aslında hikayede diğerlerinden az ya da çok öneme sahip değiller.
Karakterlerin tamamı değilse de büyük kısmı en azından hayatınızın bir kısmında tanıyabileceğiniz bir zaman diliminden insanları akıllara getiriyor. Kimin Mamoru, Kenji ya da Shoko gibi bir okul arkadaşı olmamıştır ki? Ya da kim yakın çevresinde Kouyo’nunki gibi ebeveynler duymamıştır ki? Kim Yumiko veya Michio’nunkine benzer bir sevgiye tanık olmamıştır ki? Yeri geliyor, asla sahip olmadığı bir hayatı ve kişiliği yaşayan bir kuklanın dramını bile iliklerinizde hissediyorsunuz, öyle diyeyim.
Fafner
Fafner ismini ve bazı temalarını İskandinav ve Mezopotamya mitlerinden alsa da bu arka plan plot’la teğet geçen birkaç göndermeden fazlası değil. Hikaye ise büyük ölçüde çocuklara/gençlere biçilen roller ve onların yetişkinlerin dünyasına ne kadar ait olup olmadıkları ile ilgili. Karakterlerden bir kısmı adanın geleceği için savaşmayı anında kabullenirken, bir kısmı ise buna karşı çıkmak istiyor, sadece aileleri öyle istediği için kabul ediyor ya da yakaladıkları ilk fırsatta dış dünyaya kaçmaya çalışıyor. Öte yandan dış dünya hakkında karşılaşacakları gerçekler pek hoş şeyler değil.
Ada metaforu da tam olarak burada karşımıza çıkıyor: Adada kalmak için koşullandırılmaya çalışılan çocukların en ön planındaki Kazuki adadan kaçmak ve dış dünyayı görmek istiyor. Aslında çocukların tamamının arzuladığı şey bu. Adanın dışındakiler ise adaya girmeye ve onların sahip oldukları gücü ele geçirmeye çalışıyor. Bu anlamda ada bir tür yetişkinlik ve statü karşısında masumiyeti arama hikayesinin bir sembolizmine dönüşüyor. Ölüm ögesi ya da ölüme yakın drama yaratan olaylar seriyi ilk gaza gelenin diğerini harcadığı basit bir boş zaman seyirliği olmaktan çok daha öte ufuklara taşıyor.
Hiçbir Fafner birimi tamamen zarar göremez ya da yok edilemez değil. Dahası seride tamamen şanslı ya da dokunulmaz hiç kimse yok. Hatta son minvale varıldığında en güçlü Fafner’e sahip olmak bile ana karakterin bırakın Dünya’yı, kendisini kurtarmasını bile garanti edemiyor. Fafner’de her şeyden önce dünyanın tüm kaderi poster çocuğumuz Kazuki’nin ellerinde değil, aksine tüm sınıf arkadaşları en az Kazuki kadar önem arz eden rollere sahipler. Üst üste zaferler almadıkları gibi zaferler kazandıkları anda bile aslında meçhul bir geleceğe karşı savaşmaya devam etmek durumundalar. Dahası bu savaş herkes için trajedilerle dolu. Eğer beklediğiniz şey, en yakınlarındaki insanların bile zaaflarından yararlanan, kusursuz planlar kurup ucu ucuna hayatta kalan, tokadına cevap verilemeyen, lafının üstüne laf söylenemeyen karakterler ise, bunu bu seride bulamayacaksınız.
Açıkça söyleyebilirim ki seri checkhov’s gun‘larla dolu; ama bunu gerçekten yapması gerektiği şekilde yapıyor ve usta işi senaryosuyla ayırdığınız zamanın da rewatch‘lerin de hakkını fazlasıyla veriyor. Seride gerçekten gereksiz hiçbir bölüm ya da karakter yok. Şunu bu minvalde söylüyorum, ilk sezonda ismini bile duymayacağınız kimi figüran karakterlerin bile ileride neredeyse hayati rolleri var.
Mecha dizaynları Super Robot ve Real Robot ekolleri arasındaki sınır noktasında kalıyor. İnsansı fakat humanoid dizayna tek benzerliği iki kol ve ayak olan organik, canavarlara karşı canavarlar yaratarak savaşma ekolünden modeller bunlar. EVA ile ilgili bazı alıntılar var gibi gözükse de bunlar aslında saygı duruşu olarak da adlandırılabilir. Serideki Mecha konsepti gayet özgün ve ilk birkaç bölümü geride bıraktığınızda göze hoş bile geliyor. Sadece Mark Nicht‘in tasarımına bile bakarak bu seriye saygı duyabilirsiniz. Ayrıca Festum’lar kadar Fafner birimlerinin de pilotların hayatları için tehlike yaratması durumu da var ki bu da serideki gerilimi sabit tutan unsurlardan birisi. Serinin mecha tarafını çok anlatmayacağım zira seri neticede bir Mecha serisi ve Mecha’lar yok sayılarak anlatılabilecek bir evreni yok. Ama bu açıdan bu seriyi Evangelion gibi bir kültle kıyaslarsak bile tutarlılığının daha yüksek, çeşitliliğinin daha fazla ve aksiyon dozunun kıyas kabul etmez şekilde daha iyi olduğunu görürürüz. İkisini de izleyip bitirenleri yorumlara beklerim.
Notlar
- Normalde Mecha serileri Drone kullanımını oldukça yoksaysa da Soukyuu no Fafner adanın drone tabanlı bir savunma sisteminin de olması, hatta ileride Drone Fafner’lere de yer vermesi açısından ilginç bir noktada durmaktadır.
- Soukyuu no Fafner, ismindeki Fafner’den de anlaşılabileceği gibi birçok noktada Beowulf ve Nibelungen gibi İskandinav mitolojisi örneklerinden ilham almaktadır.
- Serinin ileriki bölümlerinde çok kısa da olsa kadraja giren ve serinin arka planıyla realitemiz arasında bağlantı kuran en önemli obje olan Altın Kayıt 1977’de Voyager sondası ile Güneş Sistemi’nin dışına gönderilmiş olup içeriğinin hazırlanması konusunda Carl Sagan’dan danışmanlık alınmıştır.
- Serinin orkestral kayıtları Polonya’da Varşova Filarmoni Orkestrası tarafından hazırlanmıştır. Külliyattaki tüm vokal şarkılar Angela duo’su tarafından seslendirilmiştir. (Tanıtımını daha önce sunduğumuz Knights of Sidonia da Angela imzalı şarkılara sahipti. )
- Tow Ubukata’nın yazdığı roman adaptasyonu Anime serisiyle pek uyuşmayan alternatif bir evrende geçiyordu.
- Serideki kurgusal kahraman Gobain hiçbir zaman kadraja girmese de yapımın karanlık tonunu yer yer dağıtabilmek için 1970’lerin tokusatsu serileri ya da retro Super Robot serilerini hatırlatmakta kullanıldı.
- Serinin terminolojisinde önemli yer tutan “sinerjik genetik kod” şu an itibariyle kurgu olmaktan büyük ölçüde çıkmış durumdadır. Netflix’deki Unnatural Selection belgeseli bu konuda fikir verebilir.
- Serinin yayın slotu Gundam SEED (2002) ve Gundam SEED DESTINY (2004) arasındaki boşlukta yayınlandı ve görevlendirilen karakter tasarımcısı Gundam SEED’in o dönem çok yüksek olan popülaritesinden ötürü o serinin karakter dizaynırı görevinde olan Hisashi Hirai’dir. Bu durum bazı izleyicilerin, bazı karakterlerin Gundam SEED serilerindeki bazı karakterlerle ikizlik seviyesinde benzerlik taşımasından ötürü tepki göstermesinden ötürü serinin karakter dizaynlarının ilkin önyargıyla karşılanmasına sebep oldu.
- Serinin “canavarlarla savaşmak için yaratılmış canavarlar” olarak özetlenebilecek başarılı Mecha tasarımlarını hazırlayan Naohiro Washio, 2. cour öncesi seriye farklı bir hava katmak isteyen Mobile Suit Gundam 00 yönetmeni Seiji Mizushima tarafından rakip birimler olan Throne Gundam’larını tasarlaması için ekibe alındı. Son Gundam alternatif evrenlerinden Iron Blooded Orphans’da ise kendisi serinin Mecha dizaynırlık görevinin başına getirildi.
- EXODUS sezonunda iyice yükselen bütçeden dolayı animasyon kalitesinin zaten oldukça yükselmesinin yanısıra ilk bölüm BluRay versiyonunda Director’s Cut olarak 50 dakikaya yakın süreye çıkartılmıştı. Benzer şekilde Right of the Left prequel’i de BluRay sürümde ek sahnelerle az da olsa uzatılmıştı.
- İlk sezonda ölen karakterlerden birisi, onu seslendiren seiyuu’nun o hafta gerçekleşen vefatından ötürü EXODUS sezonunda cameo olarak bir bölümlüğüne yeniden hatırlatıldı.
- Nothung-model Fafner’ler ortalama 35 metre iken yegane Aegir-model olan Zero Fafner 100 metreden daha büyük olabilir. Karşılaştırma yapmak gerekirse Rebuild of Evangelion ile gelen yan dökümanlarla konfirme edildiğine göre EVA birimleri 70 metre uzunluktalar.
- Banpresto’nun Nintendo DS için hazırladığı sıra tabanlı strateji oyunları Super Robot Taisen K’da Anime serisinde ölen ya da asimile olan karakterleri hayatta tutarak alternatif bir rotaya ulaşmak mümkün olduğu gibi oyun TV serisinden farklı bir karakteri boss düşman olarak varsayıyordu. Nintendo 3DS için hazırlanan Super Robot Taisen UX karakter seslendirmeleri ve Anime geçişli saldırı animasyonları gibi biçok noktada geliştirilmiş bir oyunda Fafner senaryosunu yeniden kullanmıştı.
- Serinin son sezonu görevini görecek Soukyuu no Fafner: THE BEYOND post prodüksiyon aşamasında iken XEBEC stüdyosunun Sunrise tarafından satın alınması sonucunda yapım Sunrise altında oluşturulan yeni bir ünite olan Sunrise Beyond olarak isimlendirilerek sinema salonlarına öncelik verilerek vizyona sokuldu.
https://www.youtube.com/watch?v=srjRUmOp4Jc
Sonuç
Halen anime topluluğu açısından dünyanın geri kalanı için mainstream bir seri olmaması Soukyuu no Fafner’ın kusursuzluğuna hiçbir şekilde halel getiremiyor bence. Psikolojik ve drama içerikli, fakat akıcılık konusunda sorunu olmayan, hikayenin ve backplot‘un baş rolden çok yan karakterler üzerinden anlatıldığı bir yapım istiyorsanız, bir mecha serisi izlemekten ziyade “neden yaşıyoruz?” sorusuna cevap arıyorsanız, kanımca herşeyden çok, EVA’nın yanlış yaptığı her şeyi doğru yapan bir serinin neye benzeyeceğini görmek adına izlemelisiniz. Fafner bugün bile rewatch’lanabilecek denli kaliteli bire seri kanımca ve emin olun, son sezon olan THE BEYOND’un yeni başladığı şu sıralarda “orada olmak” isteyeceksiniz. Bu sebeple şimdiden izlemeye başlamanızı öneriyorum. Kendinizi bu dokunaklı destandan mahrum bırakmayın.