Açmaz (Avengers: Standoff) ve Pleasantville Sinema Filmi İlişkisine Göz Atıyoruz

Gerekli Şeyler’in Tulgan Köksal aracılığıyla dilimize kazandırdığı Avengers: Açmaz macerası aslında tüm süper kahramanlık çizgi romanlarının genel sorununu işlerken 1998 yapımı sinema filmi Pleasantville’in alt yapısından esintiler taşıyor.

Küçük Bir İsyan

Yazıya dalmadan önce bir isyanımı dile getirmek istiyorum ve biliyorum birçok kişiye bu saçma gelecek ama durum bu: Yurt dışında yenilerde basılan çizgi romanların ülkemizde hemen basılmasını sevmiyorum!

Daha doğrusu seviyorum da sevmiyorum… Yani “eskiden” ne güzeldi. Eskiden ne okusak hep geride kalır sürpriz olacak eski sayıları bulmaya çalışır veya basılsın diye beklerdik. Sonra elimize geçtiğinde mutlu falan olurduk. Şimdilerdeyse ya maceralara hemen ulaşır olduk ya da sabırsızlıkla yurt dışında basılmasını bekliyoruz okumak için. Saçma biliyorum ama sevmiyorum bu durumu. Öte yandaysa bunu başarabilen yayıncıları sadece kutlayabiliyorum o ayrı.

Süper Suçlu Sorunsalı

Avengers: Açmaz, comics aleminin süper hero konseptinin en büyük sorununu ele alan ve yine başarısız olunan bir konusunu işliyor: Süper suçlular nerede hapsedilmeli?

Comics aleminin ilk yıllarında bu sorun son derece basitti. Süper güçlü suçlular en az kendileri kadar güçlü kahramanlarla dövüşür, duvarları kırar, patlamalardan çıkar, ateşlerden geçer, dağları devirirlerdi ama polis memurlarını görünce ya kaçar ya da teslim olurdu. Okur da yayıncı da buradaki mantıksızlığı görmez veya görmezden gelirdi.

Sonrasında süper kötülerin sıradan parmaklıklı odalarda hapsedilmeleri de; ilginç bir şekilde, garip gelmezdi eski okurlara. Dağları deviren tipler sıradan kelepçe ve demir parmaklıklarla tutulabilirdi.

Derken, birileri artık bunun anlamsız olduğunu söylemiş olmalı ki, son derece teknolojik tasarımlı kelepçe modelleri ortaya çıkmaya başladı. Üstelik her suçlu gücünü nötrleştirecek odalarda tutulmaya başlandı.

Ancak yine de onlarca tutuklunun nerede tutulacağı sorunsalı devam ediyordu. Bunun üzerine özellikle Marvel Comics özelindeki örneklere bakarsak birçok denemeye rastlıyoruz. Suçlular karadaki büyük özel binalardan başka, adada, uzayda, negatif boyutta, yer altında, denizin içindeki yer altında kurulan cezaevlerine atıldılar. Sonra da hep oralardan kaçtılar. Böylece de bu cezaevi arayışları hiç durmadan sürdü.

Avengers: Açmaz’daki hikâyeyi oluşturan Pleasant Hill de bunlardan biri.

Avengers: Açmaz

2016 yılında yayınlanan macera birçok çizer ve yazarı konuk etmiştir. 2017 yılında da ülkemizde yayınlanmıştır. Maceranın yaratıcıları Nick Spencer, Mark Bagley, Jesus Saiz üçlüsüdür.

Yıllardır SHILED’in yöneticiliğini yapan Nick Fury’nin yerine geçen Maria Hill “Pleasant Hill” adlı bir kasaba kurdurmuştur. Süper suçlular bu Pleasant Hill’e hapsedilmektedir.

Bu şehirde 1950’ler havasında ve aslında bir illüzyonu yaşayan suçlular kendilerine verilen yeni kimlikleriyle bir bakıma mutlu sayılırlar. Kasap, bakkal, ev hanımı, öğretmen, hatta köpektir burada hapsedilenler. Ta ki birileri bu illüzyondan kurtulana kadar.

İllüzyon bitince ve sahte kişilikler yerini eski süper suçlu kimliklere bırakınca olanlar olur, isyan çıkar, onlarca süper kahraman kasabaya toplaşır ve büyük bir savaş yaşanır.

Bu hikayenin iki önemli aşaması vardır bana göre:

  1. Captain America tekrar gençleşir.
  2. Marvel evreninin efsanevi bir kozmik gücü bence inanılmaz işlevsel kullanılmıştır.

Pleasantville Diye Bir Sinema Filmi

1998 yılında Gary Ross’un senaryosunu yazıp yönettiği Pleasantville’in yani Yaşamın Renkleri filminin başkahramanı çizgi roman okur ve izleyicilerinin yakından tanıdığı Tobey Maguire.

Filmin özeti kısaca şöyle: Genç iki kardeş TV’nin uzaktan kumandası için itişirken televizyonun içine giriverirler. Bu sırada açık olan program 1958 yılına ait siyah-beyaz bir dizidir ve iki kardeş bu dünyaya uyum sağlamaya çalışırken yavaş yavaş 90’ların yaşam tarzını empoze etmeye başlarlar. Böylece de film renklenmeye başlar.

Pleasantville (1998)

 

Pleasantville kasabası, yani keyifli, keyif alınan bir yerdir. Ama bu son derece yapay bir dünyadır. Üstelik tutucu, muhafazakâr, statükocu, sahte ahlak anlayışıyla dolu, bireyi yok sayan ve keyif almayı ancak ve ancak toplum bireylerine dayatılan kurallara uyulmasıyla gerçekleşeceği yalanına yaslanmaktadır.

Bu siyah-beyaz dünyada hiç yağmur yağmamaktadır, hava hep ılıktır, seks yoktur, kitaplar boştur, hiç yangın çıkmamaktadır, tuvalet yoktur…

Diğer bir deyişle televizyondan toplumu yönlendirmeye çalışan iradenin öğütlediği bir yaşam modelidir Pleasantville. Sanal bir gerçekliktir ve bu yanılsamanın izleyenlere empoze edilmesi umulmaktadır. Burada insanlar cinselliği bilmemektedir. Çirkin olarak sunulan bir şey yoktur. Buna karşın aslında kasaba beyaz Amerikalıların şehridir. Koca çalışmaktadır, kadının yeri evi ve mutfağıdır, ırkçılık yapılmaktadır ve sorgulama yapmadan vatana bağlılık yemini etmişçesine iktidarı eleştirmeden yaşayan insanların kasabasıdır aynı zamanda. Kısacası burası özgürlüğün olmadığı tatsız tuzsuz bir ortamdır.

Tabi bütün bunlar kasabaya ışınlanan kardeşlerden genç kız olanı bir gün bir gençle sevişene kadar sürer. Böylece ilk renk ortaya çıkar siyah-beyaz filmde. Ardından da ilk yangın çıkar. Peşinden de sorgulamalar, ıslık çalmalar, şarkı mırıldanmalar ve renkler…

Cinsel özgürlükle başlayan devrim hayatın ve bireyin yaşamına yayıldıkça film renklenir. Ancak statükocu ve muhafazakâr dayatmaların yanı sıra filmde 1990’ların yaşam tarzı da eleştirilir ve irdelenir. Bir bakıma neresinden bakarsanız bakın son derece tanıdık ve yobaz bir toplum yapısının nasıl yıkılacağının ip uçlarıyla doludur.

İlginçtir, film The Truman Show’la aynı yıl çekilmiştir ve aynı konuyu işlemektedir: Birey ve bireyin muhafazakâr toplum dayatmaları nedeniyle baskı altına alınmış olması. Ama ne yalan söyleyeyim her ikisi de kült birer yapımdır bana göre ve ikisini karşılaştırmak çok da yersiz olur.

Pleasant Hill ve Pleasantville

“Yalan” bir dünyada yalan mükemmel hayatlar… İşte her iki kasabada yaşanan budur.

Mutlu mesut insanların her gün aynı şeyleri yaptığı, düzenin bozulmadığı, kısır döngüden keyif alan insanlar yanılsaması… İnsanın merak etme, keşfetme, araştırma, tanıma, eğlenme, zevk alma dürtülerini yok sayan bir yaşam biçimi. Bir tür yalancı dünyevi cennet.

Böylesi insan doğasına aykırı yalan dünyalar yıkılmaya mahkumdur, her iki eserde de yıkılır. Ve her ikisinde de kasabaya bir yabancı gelir. Her ikisinde de olayları bir yangın başlatır. İnsanlar yalandan, yanılsamadan uyanır ve toplumun onlara dayattığı kişiler değil kendileri oluverirler.

Spoiler vermeden yazı yazmak çok zor ya hani. İşte onu yaşıyorum bu aşamada. Bu nedenledir ki önerim filmi izlemeniz, bir kültle tanışmanız, Açmaz’ı okuyup iki katı pleasant almanızdır.

Ama lütfen şunu unutmayın, her iki eserde de mükemmel olarak sunulan ve bireyin özgürlüğünü elinden alan yaşam modeli bir tür hapishane olarak sunulmuştur.

Kısa Kısa Eklentiler

  1. Japon halk masallarından sinemaya uyarlanan “olağanüstü/yabancı yaratık-canavar” Kaiju kavramı burada American Kaiju olarak kullanılmış. Bu uyarlamayı çok ucuz buldum. Bunları sadece Gojira (Godzilla) ve Pacific Rim gibi filmlere yakıştırıyorum açıkçası.
  2. Howling Commandos ekibi hakkında daha sonra uzun uzun yazacağım bir grup. Grubun adı da bugünkü hali de yıllar öncesine dayanan bir geçmişe sahip.
  3. Kobik… Okuyanlar bilir, kim olduğunu söylemeyeceğim, Thunderbolts grubuna katıldı daha sonra. O sayıların hemen hepsini okudum ve eğlendim. Son ne oldu onu bilmiyorum yalnız, buruk içim biraz.

Yorumlar