Yabani #10 – Klasiklere Saygı Duruşu

Yabani, Mart ayı sayısını alt kültür edebiyatının önemli klasiklerine ayırıyor ve literatürde kendisine yer edinmiş eserleri bizlere farklı yorumlarla sunuyor. Bu ayki fikirler, teknikler ve hatta basım bile 10. sayıya özel, farklı ve yenilikçi. Türkiye için belki de şimdi değeri bilinmeyen, ileride parmakla gösterilecek bir çalışmadan bahsediyoruz. Tabii, hakkında söylenecek çok şey var, o yüzden yazıyı okumaya başlamadan önce elinize geçirip okumanızı tavsiye ediyorum. Sanıyorum ki bu sayıdan spoiler yemeyeceksiniz… Klasikleri okuduysanız tabi.

Klasik dedik, ne demek istiyoruz? Yabani neleri almış, çevirmiş bizlere sunmuş? Gotik edebiyatın ustası Amerikalı şair Edgar Allan Poe olmasa bu sayının samimiyeti sorgulanırdı. Korku üzerine çıkarılan bir dergide görev alan herkesin bilmesi gereken bir insan Poe. Peki ya Tolkien? Neredeyse bir asır boyunca tüm disiplinlerden sanatçılara ilham veren yüce yazar. Yabani #10’da olan seçmeceler bildiğiniz ve sevdiğiniz eserlere yeni yorumlarla bakmanızı sağlayacak bir uyarlamalar bütünü.

Cthulhu’nun Çağrısı (H.P Lovecraft)

Korku edebiyatını derinden etkileyen, bu türün sevdalıları tarafından saygıyla anılan H.P Lovecraft’in en ünlü eseri şüphesiz ki “Cthulhu’nun Çağrısı”dır (Call of the Cthulhu).  Gerçeklik ve insanlığın acizliği üzerinden son derece varoluşsal korkular güden Cthulhu hikayeleri, delilik ve vahşetin gerginliğini sizlere yaşatan eserler. Tüm kısa hikayeyi bulup, okuyup, sonrasında da Lovecraft’ın tüm eserlerine başlamanız gerek, ben ilk okuduğum zaman henüz lisede olduğum için tam kavrayamadığım dehşet öğelerini, şimdilerde hatırıma geldikçe tiksintiyle karşılıyorum. “Nasıl olur? Olabilir mi böyle şeyler?” gibi sorularla, Lovecraft sizi sımsıkı tutuşuyla esir almakta.

Yabani’deki uyarlamamız ise, her sayfada bizi başlı başına dijital resim sanatının nadide örnekleriyle karşılıyor. Büyük ve geniş alınan çerçeve, objelerin detaylarını gözler önüne seriyor. Normalde üç parçaya ayrılmış kısa hikayenin en çarpıcı ve korkunç kısmını çizmiş Ömer Tunç. Rl’yeh’deki karşılaşma ve şehrin derinliklerindeki karanlık, sayfalara başarılı şekilde aktarılmış, renkler okyanusun ortasındaki kayıp bir şehrin soğukluğunu yansıtmakta.

Kuzgun (Edgar Allan Poe)

Kuzgun, bende ayrı bir yere sahiptir. Poe’nun “Komposizyon Felsefesi” (Philosophy of Composition) adlı makalesinde nasıl yazdığını anlattığı bu klasik eseri okuyup, bir de Christopher Lee’nin sesinden dinlemenizi öneriyorum. “Kuzgun”, aşkını kaybetmiş, eğitimli ve bir o kadar gizemli bir kişinin ağzından yaşadığı acının etkisiyle yavaş yavaş delirmesini anlatıyor. Sembolik anlatım, ritm ve ölçüyle zenginleştirilmiş bu şiirin çizgi öykü uyarlamasını okuyoruz.

Açıkcası “Kuzgun” çizgi uyarlama olması zor bir eser, hele ki zaten bu şiiri bilenlere beğendirmek zor olacaktır. Çizimlerde şiire kıyasla bir donukluk var ve bu şiirin ritmine uymuyor. Yeşil, “Kuzgun” şiirini okuyunca aklıma gelen en son renk olabilir. Gece yarısında geçen bir hikayede, mavi gibi soğuk bir rengin kullanımı, kırmızıyla desteklenmesi çok daha etkileyici olurdu. Şiirde geçen mor perdelerin görülmemesi, pencereden kuzgunun geliş sahnesinin bulunmaması çizerin, şiirin önemli imgelerini es geçtiğini gösteriyor. Hikaye normalde adamın yatak odasında geçiyor, bunun bir nedeni de evinde, yatağında bile Lenore’un düşüncelerinin onu rahat bırakmadığını göstermek. Ve mesela Pallas’ın büstünün, bilgelik tanrıçası Athena ile alakası olmaması? Mitolojik karakterlerin, tanrıların kendilerini belli eden bazı simgeleri vardır, Bana doğrudan gösterseler bu büstü tanımam, kimdir nedir? Ne yazık ki “Kuzgun” şiirinin çizimlerini bu nedenlerden dolayı başarısız buldum ve hayal kırıklığına uğradım.

Dönüşüm (Franz Kafka)

Kafka’nın “Dönüşüm” adlı kısa romanı günümüz insanıyla kurduğu bağlantı sayesinde klasik eserler arasında yerini alıyor. Belki de bu sayı içerisinde hakkında yazı yazılsa, en uzun analize sahip olacak eser, Dönüşüm’den başkası değildir (bu konuda “Kuzgun” ile yarışacaktır). Kapakta adını gördüğüm an, aklımda canlanan ilk şey “Dönüşüm nasıl uyarlanmış?” oldu. Şimdi gelelim Yabani uyarlamasına.

Deneysel ve sanatsal bir çalışma, grafik tasarım açısından başarılı fakat “Dönüşüm” romanını daha önce okumamış bir insan için hiç bir şey ifade etmiyor ve bu bence kocaman bir eksi. Eminim ki okuyucular arasında olayı bilmeyen, sadece bakıp “hmmm” diyip bir sonraki öyküye geçecekler vardır. Tasarım tarzı da farklı olduğundan dolayı yabancılaşma yaşanması çok doğal. İronik olarak öykünün de işlediği temalardan biri bu, eğer bilerek yapılmışsa güzel bir detay fakat dediğim gibi bir kopukluğa neden oluyor. Fikir özgün, işleniş özgün, seçilen sahneler hikayenin önemli yerleri, uyarlama olarak duygu da yerinde, ama dediğim gibi; hiç değilse yazılar yamuk-ters açılarda olmasaydı çünkü ben “Dönüşüm” eserini bilmeyen birinin uyarlamayı okuyup “bu neymiş, ben bunu bir okuyayım” demesini tercih ederim.

İstif (J.R.R Tolkien)

“İstif”, J.R.R Tolkien’in yazmış olduğu bir şiirden uyarlanmış. Çizimlerde kullanılan tarz ve imgeler hem Tolkien’in masalsı hayal gücünü, hem de aşina olduğumuz Peter Jackson filmlerinin görselliğinden ilham almış. Yabani’nin tüm sayılarını almış, okumuş ve çoğunu incelemiş biri olarak diyebilirim ki, çizimlerini en çok beğendiğim eserler arasına rahatça girebilir. İçerik ve çizimin uyumu çizgi öykü/roman sanatı için önemli bir kıstas ve “İstif” bunu okuyucuya veriyor.

Özellikle son panelin üstünde durmak istiyorum: İstiflenen hazinenin nasıl kimselere yâr olmayıp, başlarına gelen kötülüklerin acıların sonunda hepsinin sandık gibi kara toprak altında kaldığını gösteriyor. Tolkien esinlendiği orta çağ ve öncesi şiirlerinin ahlaki, etik duruşunu gösteriyor ve şiirin asıl mesajının altını çiziyor.

Bu yazı, "Yabani Dergi Tanıtımları" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar