Halt and Catch Fire ile İsyana Dahil Olun

Cameron’ın eline su silahı alıp diğerleriyle oyun oynadığında sanki bir savaş oyunu oynadığınızı düşüneceksiniz, çünkü kamera sizin gözünüzden çekim yapıyor o sahnede ve etkilenmemek elinizde olmayacak. Daha da ilginç bir şey varsa, 2. sezonda Messenger’ın temelleri atılmaya başlanır Community (Topluluk) programı ile. Hatta, kullanıcılar için düzenlenen bir partide genç bir kız Cameron’ın yayına gelerek ona teşekkür eder, bunun nedeni ise kızın hayatının çok kötü olması ve Community ile birlikte tüm dertlerini diğer insanlara anlatabilmesi ve böylece bir çeşit terapi görebilmesidir. Sık sık da Community’nin insanların birbirine yüzyüze söyleyemediği şeyleri rahatça söyleyebildiği bir ortam olduğundan bahsedilir. İşte tam bu noktada bir farkındalık başlar. Community, geleceğin inşasında insanların ilacıdır. Bağımlılık yapıcı bir ilaç. Tam da ihtiyaç olan şeydir yani.

halt-and-catch-fire-3

Mutiny’de ortalık karışırken Joe o sırada kayınpederi ile Mutiny üzerinden iş yapacaktır, ama her şey yine mahvolur. Joe yine hayatında, ilişkilerinde, dostluklarında tek bir dikiş tutturamayan eski haline sanki tek bir gelişme bile olmamışçasına geri döner. Bu sezonda Joe ve Gordon, Cameron ve Donna’ya göre biraz daha geri planda kalmalarına rağmen, son noktayı koyan kişiler yine onlar olur. Çünkü “Ta Taaaam!”, Gordon Sonaris adında bir virüs yaratır ve aynı zamanda bu virüsün yarattığı hasarları onarmak için bir de Tabula Rasa adlı antivirüs programını yaratmıştır. Joe yine paçayı bununla kurtarmayı başarır. Büyük ihtimalle 3. sezonda da bu konu üzerinde durulacaktır.

2. sezonun final bölümünde, 3. sezona dair çok fazla bilgi verildi. Artık karakterlerimizin hepsi sil baştan California’ya taşınıp yeni bir sayfa açacaklar. Buradan benim anladığım kadarıyla Silikon Vadisi’ne giriş yapıp yepyeni konular ve karakterlerle bize geri dönecekler. Tüm yaşanan kırılma noktalarından sonra hem 1. hem 2. sezonun yenilenip sonraki sezona taşınması, dizinin yaptığı en iyi şeylerden birisi. Böylece hep yeni şeyler sunuyor ve izleyiciyi sıkmıyor. Hiçbir klişeye yer vermiyor ve sizi garip bir şekilde heyecanlandırmayı hiç kesmiyor. Zaten sezonlar 10’ar bölümden ibaret oldukları için izlemesi de daha kolay oluyor. Tek bir lokmada yutulabildiğini söyleyemem, sindirilerek izlenirse çok daha fazla zevk verebilir. Ama gerçekten diziyi bırakamayacağınıza eminim. 2. sezonda bir ara yaşanan tıkanmalar ve başa sarmalar bile yıldıramıyor sizi.

Efsane müziklerinden de bahsetmeden geçmek istemiyorum. Talking Heads, Joy Division, Wire, Johnny Cash, Duran Duran, Depeche Mode gibi mükemmel isimleri tam gereken zamanlarda ve yerlerde duyuyorsunuz ve içiniz kıpır kıpır oluyor. Tam olarak Mutiny’ye katılmak ve onların arasında o dağınık ve kreşe benzeyen çılgın evde yaşamak ve çalışmak istiyorsunuz müzikleri dinleyince.

Bazı bilgisayar terimlerini benim gibi anlamayabilirsiniz. Ama bu gerçekten diziyi sevmeyeceğiniz ya da anlamayacağınıza işaret bir durum değil. Hatta özenebilirsiniz bile bir süre sonra. Onların da dediği gibi,

“We are the future.”

Yorumlar