Amerika’nın En Ünlü Hortlağı: Bell Cadısı (Bell Witch of Tennessee)

Blair Değil, Bell Witch Diyeceksiniz!

Yaa, yaa. Şimdi, Blair Witch’in kendi kültürünü yaratmadığını asla iddia etmiyorum, hatta tam tersi. Ama gerek filmlerin, gerek bilgisayar oyunlarının senaryolarının dayandığı kasaba kültürü ve ölümlerin arkasında eski Kızılderili ruhlarının rahatsız edilmiş olması hep Bell Witch olayından esinlenilmiştir. Eğer üç genç kampçının sonradan bulunmuş kamera kayıtları Blair Witch ekibinin yarattığı hayali bir cadı olan Elly Kedward yerine gerçekten yaşanmış Bell vakasına dayandırılsaydı, sanırım bir çok kişi o filmden arızasız çıkamazdı.

Not: Elly Kedward ismi bir anagramdır ve 1500’lerde İngiltere’de yaşamış simyacı ve okültist Edward Kelley’den esinlenmiştir.

Blair Witch’in kalitesiz devam filminin yerine böyle kişilik bozukluğu konu alan, seyirciyi iki arada bir derede bırakan bir şeyler çekselerdi iyi olurdu diye düşünmüşümdür hep, kim bilir belki de yaparlar, ama uzak bir ihtimal. Maalesef bizim cin hikayeleri gibi sinemaya aktarımı pek başarılı olmamış pek çok film var:

Bell Witch Haunting (2004), An American Haunting (2005), Bell Witch: The Movie (2007), The Bell Witch Legend (2008), The Bell Witch Haunting (2013). Hepsinin puanlarının zayıf olduğunu göreceksiniz. Ben 2005 yapımı An American Haunting’i tavsiye ederim. Donald Sutherland (John Bell) , Sissy Spacek (Lucy Bell), Rachel Hurd Wood (Betsy Bell) gibi kalburüstü oyuncular yer alıyor ve özellikle dönemin yaşam tarzı, atmosferi çok güzel verilmiş. Yönetmen Courtney Solomon da Betsy’nin pek tekin olmadığını düşünmüş ki, Bell Witch’i seslendiren kişi, aynı zamanda Betsy’yi canlandıran Rachel Hurd Wood ve çok başarılı. Filmin tempo ve kurgu konusunda zayıf bulduğum yanları olsa da, saydıklarım arasında en izlenilesi diyebilirim.

Tabii Ghost Adventures, Liars & Legends ve Mystery Hunters gibi programların kendisi Bell Cadısı üzerine yapılmış bölümlerini de izleyebilirsiniz.

Peki, Bell’lere Ne Oldu?

Çok kalabalıklar, affınıza sığınarak sadece önemli bulduklarımı yazacağım.

Lucy Bell, kocasının ölümünden sonra zengin bir miras devraldı ve 1837’ye kadar yaşadı. Vefatından sonra kocasının ve diğer çocuklarının yanına gömüldü. Ailenin en büyük oğlu Jesse’nin dokuz tane çocuğu oldu, ancak annesinin ölümünden sonra ailesiyle Mississippi’ye taşındı. 1843’te, orada öldü.

Kate’nin saygısını kazanmış olan John Bell Jr. ise, oğlu Doktor Joel Thomas Bell’e olanları anlattı ve olay ilk kez bu şekilde yazıya geçirildi. Charles Bailey Bell de kitabını yazarken bu notları kullandı (Baba oğul arasındaki bu diyalogların düzmece olabileceği söyleniyor ama hiç veri yok, bulursam güncellerim). Evlendikten sonra kulübelerinin biraz güneyinde bir ev inşa etti, babasının sahip olduğundan iki misli fazla toprak edindi ve yargıçlık yaptı.

Bell Kulübesi, günümüzdeki hali.

Betsy Bell, babasının ölümünden 3 yıl sonra, yani 1824’te Richard Powell’la evlendi ve 1837’deki mali bir krize kadar, politikaya atılan ve bu konuda son derece becerikli olan kocasıyla varlıklı bir hayat yaşadı. Bu evlilikten doğan sekiz çocuğunun sadece dördü yetişkinliğe erişti, bunlardan biri de İç Savaş’ta öldü. 1837’de ailece mal varlıklarını büyük ölçüde kaybettiler, ama Elizabeth kocasını asla terk etmedi. Hayatının sonuna kadar evliliğinin son derece mutlu olduğunu söyledi ve mali sorunlardan ötürü sağlığı bozulmaya başlamış olan kocasına bakmaya devam etti. On bir yıl sonra, Powell öldüğünde kendini yemek yemeye verdi ve obeziteyle birlikte onun da sağlığı bozulmaya başladı, ama o bana mısın demedi; 1888’e kadar yaşadı, öldüğünde 82 yaşındaydı. 1849’da, Saturday Evening Post adlı bir gazete, Bell Cadısı hakkında bir hikaye yayınladı ve her şeyin onun başının altından çıkmış olabileceğini yazdı. Buna sert tepki gösteren Betsy, gazete bir özür yayınlayıncaya kadar davasından vazgeçmedi. Dostlarının söylediğine göre, çok akıllı ve zeki, hoş sohbet bir kadınmış, Kate’den bahsetmeyi şiddetle reddetmiş ve hayatının sonuna kadar yalnız uyuyamamış: sadece duvarla başka bir insanın arasında yattığında huzurla uykuya dalabilirmiş.

Bell Cadısı’nın gizemi, bugün hala açıklanamamıştır ve ne olduğu büyük ihtimalle hiç bilinmeyecek.

Notlar: Konuyla ilgili çok fazla çelişkili kaynak olduğunu söyledim mi? Söyledim. Büyük bir kısmı da tutarsız. Aslında yerinde gidip görüp (gidenler, rehberlerin internette olmayan bir çok şeyi anlattığını söylüyor), kitapları okuyup bu yazıyı güncellemek istiyorum ama sayın Kate şimdilik kusura bakmasın, doların durumu fena.

Bu yazı, "Ünlü Hayaletler" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar