Amerika’nın En Ünlü Hortlağı: Bell Cadısı (Bell Witch of Tennessee)

“I am the air you breathe
I am the Bell Witch
I am a million years
I am the Bell Witch”

Şahane yeni saat uygulamamız sonucunda adeta kuzey ülkelerine döndük, değil mi? Eh, bu bol korku hikayesi zamanı demek. Bugün sizlere, dünya tarihindeki en esrarengiz vurucu ruh vakalarından birini anlatacağım. Eğer benim gibi King Diamond hayranıysanız, yukarıdaki alıntı kesinlikle tanıdık gelmiştir. Bu şarkı sözleri, King Diamond’un Mercyful Fate ile 1993 yılında çıkardığı In the Shadows albümünden The Bell Witch’e ait. Okültle ilgili ilk bilgilerimi King Diamond’dan öğrendiğimi söyleyebilirim (Tabii o zaman “Oğluuum gerçek hikayeymiş!” deyip ardını arkasını hiç araştırmadan, Shermann ile Denner’ın sololarını tekrar tekrar dinlemek bana çok daha cazip geliyordu). Yıllar sonra “The Bell Witch of Tennessee neymiş?” diye araştırdım, bu hikayeye bulaşan pek çok kişi gibi, ben de etkisinden uzun süre çıkamadım.

Bakın uyarıyorum, hassassanız evde yalnızken veya gece okumayın! Okursanız da sonra bana küfretmeyin, uyarımı yaptım.

Öncelikle hemen amme hizmetimizi yaparak, şarkının linkini buraya koyalım:

Günlük dozumuzu aldıysak, artık hikayemize başlayabiliriz. Bazı başlıkları dayanamayıp şarkı sözleri şeklinde yazdım, umarım bu ergenliğimi hoş görürsünüz.

“Back in Tennessee”

Hikayemiz, 1817-1821 yılları arasında Amerika’da, Tennessee’de geçiyor. Çiftçi olan John Bell ve eşi Lucy, 19. yüzyılın başlarında Robertson County’deki Adams şehrine taşınırlar. Adams’da yaşadıkları 10-12 sene boyunca işleri hiç fena gitmez; John Bell başta sahip olduğu topraklarını hatırı sayılır miktarda genişletmekle kalmamış, yakınlardaki kilisenin ihtiyar heyetine de kabul edilmiştir. Kasaba halkı, “çok dindar” oldukları gerekçesiyle Bell ailesine kısa sürede büyük saygı duymaya başlamıştır. Bu verimli yıllarda zaten beş çocuklu olan aileye üç çocuk daha eklenir; Elizabeth (Betsy), Richard ve Joel.

Ancak, ailenin sakin (sekiz çocukla ne kadar sakin olabilirse yani) ve rahat hayatı 1817’de değişmeye başlar. Öyle dramatik bir şekilde hemen olmaz bu. John Bell bir sabah tarlaya gittiğinde orada adeta insana benzeyen bir kuş görür. Detaylı tarifini anlatılarda bulamadım, hatları insan gibiydi diyor. Korkan adam, çiftesiyle kuşa ateş eder ama yaralayamaz bile. Kuş uçarak uzaklaşır. Bell ertesi gün, aynı yerde tuhaf biçimli bir hayvan daha görür; tavşan kafalı bir köpeğe benzemektedir. Tedirgin olan adam, bir kaç el ateş eder ama vuramaz, hayvan da gözden kaybolur (Bana sorarsanız bu reaksiyon bizim uzaylıya taş atanlardan hallice ama neyse).

John Bell ve “tuhaf hayvan”

Bu tür şeyleri gören sadece Bell değildir. Çocukları da ormanda dolaşırken garip hayvanlara rastlamaya başlarlar, ama bunlar, çocuklar dikkatli bakamadan hemen gözden kaybolmaktadırlar. Bir kaç kere de arazide sinsi sinsi dolaşan yaşlı bir kadın gördüklerini sanırlar. Bu sırada tuhaf sesler de başlamıştır: Geceleri evin etrafında aniden kavga eden köpek sesleri, çatıdan gelen yüksek sesli kanat çırpışları, duvarlardan gelen sinir bozucu tırmalama sesleri duyulur; sanki biri uzun tırnaklarını ahşaba sürüyormuş gibi. Aile üyeleri ara sıra ne oluyor diye dışarı çıkıp baksalar da, hiçbir şey göremezler.

Bell bu olayların üstünde fazla durmaz, her zamanki gibi tarlasında çalışır ve bir akşam yemek yemek için evine döner. Yemek sırasında, birden çatıdan çok şiddetli vurma sesleri gelmeye başlar; o dönemde Amerikalı çoğu çiftçi ailesi gibi, Bell’lerin evi de kütükten yapılmadır; her darbede ev parçalanıyormuş gibi sesler çıkar. Aile panik olur ve büyük oğullar bunu yapanı aramak için dışarı çıkar, ama kimseyi bulamazlar.

Bu yazı, "Ünlü Hayaletler" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar