Geek Terminoloji – Uncanny Valley Nedir?

Film

A.I.: Artificial Intelligence

Steven Spielberg’ün filmi A.I.: Artificial Intelligence, gerçek oyunculara insan görünüşlü androidleri oynatarak Uncanny Valley konseptini tersine çevirmiştir. Bununla birlikte bu konsept, bazı sahnelerde bilgisayar animasyonlu kısmen hasar görmüş android’lerin avlanıp Flesh Fuarı’nda bir şenlik ateşine konulmalarında ve fabrikada asılı birçok erkek ve kız android’ın yer aldığı sekansta etkili oldu. Aynı şekilde David’in insan yemeği yedikten sonra “bozulduğu” sahne de oldukça etkileyicidir. Filmde yer alan robotların çoğu pürüzsüz ciltleri ve kusursuz saçlarıyla fazla mükemmeldir. Bu robotlara ne kadar uzun bakılırsa, vadide o kadar dibe inilecektir.

Captain America: The First Avenger

Bilgisayar efektlerini, The Curious Case of Benjamin Button filminde de çalışan ekibin yaptığı Captain America: The First Avenger’da, Steve Rogers’ın serum almadan önceki halinde Uncanny Valley göz önünde bulundurulmuştur. Bu sahnelerde kullanılan bilgisayar efekti o derece ikna edicidir ki, Roger Ebert gibi bazı eleştirmenler Steve’in hangi halinde efekt kullanıldığını ayırt edemediklerini söylemişlerdir. Yine aynı filmde Johann Schmidt nam-ı diğer Red Skull’ın mutasyon geçirmiş olan yüzü oldukça korkutucudur. Ancak filmin ilk saati boyunca, Schmidt’in mutasyonlarını çok belirgin bir lastik Hugo Weaving cilt maskesi altında gizlediğini görürüz. Bazı anlarda maskeli Schmidt’in, maskesiz halinden daha tüyler ürpertici olduğu görülmektedir.

Star Wars

Star Wars: The Phantom Menace

Darth Maul, neredeyse birer şövalye gibi görünen tüm Sith lordları gibi dehşet verici bir görünüşe sahip olsa da aslında orijinal tasarımında karakter daha az korkutucudur. Lucas’ın karakterin tasarımını değiştirerek doğru bir karar verdiğini söyleyebilirim.

Rogue One: A Star Wars Story

Rogue One’da bilgisayar tabanlı efektlerin kullanımına bolca rastlanır. Star Wars IV: A New Hope filminde Grand Moff Tarkin’i canlandıran Peter Cushing 1994 yılında hayatını kaybetmesine rağmen, Rogue One’da Tarkin rolünde tekrar karşımıza çıktı. Bu durum, bir aktörün vücuduna oyuncunun bilgisayar efektli yüzü konularak mümkün kılınmıştır. Ancak bazı izleyicilere göre aktörün doğal vücut hareketleri ile bilgisayar efektli yüz ifadelerinin kombinasyonundaki uyumsuzluk, Uncanny Valley’nin dip kısmına denk düşüyor. Aynı teknik o sırada halen hayatta ancak yaşlanmış olan Carrie Fisher’ın karakteri Prenses Leia’nın filmin sonunda yer alan sahnesinde de kullanılmıştır.

Rogue One: A Star Wars Story’de Grand Moff Tarkin’in modelleme süreci

Star Wars VII: The Force Awakens

The Force Awakens filminde yer alan First Order’ın lideri Spreme Leader Snoke’un insani görünüşüne rağmen yüzü ve vücudunun oldukça orantısız olması izleyiciyi rahatlatmaktadır. Snoke’un eskiden iyi görünen yüzünün, Güç’ün karanlık tarafını çok fazla kullandığı için solgun ve korkunç bir kabuğa dönüştüğü ek kaynaklar tarafından da teyit edilmiştir. Aynı filmde yer alan Kylo Ren’in de maskesinin altında tuhaf bir yüz ifadesi vardır. Güç’ün karanlık tarafında yer alan pek çok kişi gibi o da korkunç değildir. Ancak filmin sonlarında, Rey’le savaştığı sırada karakterin yüzü daha da garip bir hal alır.

Terminator

Makinelerle savaşı merkezine alan Terminator serisinde Uncanny Valley’ye kasıtlı bir şekilde başvurulmuştur.

The Terminator

İzleyiciler ilk filmde yer alan terminatörü tüyler ürpertici bulmuştur. Terminatörün filmin ilk sahnelerinden birinde kaşlarının yanması James Cameron tarafından verilen ve oldukça başarılı bulduğum bir tercihtir. Arnold Schwarzenneger’in kaşlarına spreyle sıktığı vazelinin etkisiyle karakter tüyler ürpertici bir görünüş kazanmıştır. Burada Cameron’ın niyeti ilk bakışta fark edilmeyen ancak karakterin yüzünde yanlış bir şeyler olduğu hissini izleyiciye veren bir durum yaratmaktır. Bu duruma bir de filmin ilerleyen bir sahnesinde terminatörün gözlerinden birini kaybetmesini ekleyince, Uncanny Valley’nin yoğun bir şekilde kullanıldığı anlaşılacaktır.

Terminator 2: Judgement Day

James Cameron, Uncanny Valley uygulamalarına ikinci filmde de çok yer vermiştir. İkinci filmde yer alan T-1000, bu konsepte tamamiyle uygun bir karakter olmuştur. İkinci filmin yapım sürecini anlatan belgeselde Cameron, Robert Patrick’i T-1000 olarak seçmesinin nedeni olarak oyuncunun tıpkı bir kedi gibi hareket etmesini gösterir. T-800’e göre pek çok açıdan gelişmiş olan T-1000, dokunduğu her şeyi taklit etmesinin yanı sıra ileri sosyal becerilere de sahiptir. James Cameron’ın bir röportajında, “Eğer 800 serisi tanksa, 1000 serisi Porsche olmalı” dediğini de araya sıkıştırayım. John Connor’ın üvey ailesiyle ve Sarah Coonor’ın kaldığı akıl hastanesindeki görevliyle yaptığı görüşmelerde normal bir insan gibi görünen hatta doğal bir şekilde gülümseyen T-1000, buna rağmen yer aldığı sahnelerde kurnazca ve tehditkar bir his uyandırmayı başarır. Ateş ederken gözünü kırpmayan, kafa haraketleri tıpkı bir kel kartal gibi olan, yorgunluk belirtisi göstermeden koşan ve hatta solumadan konuşan T-1000 Uncanny Valley grafiğinin diplerine yer almayı başarmıştır.

Terminator 3: Rise of the Machines

Üçüncü filmde terminatörlerin yüzlerine darbe aldıklarında ya da silahlarını ateşlediklerinde gözlerini kırpmaları, bilgisayar efekti kullanılarak silinmiştir. Buradaki amaç da yine insandışı bir görünüm yaratmaktır.

Terminator Salvation

Serinin dördüncü filmi olan Terminator Salvation’da o dönem California Valisi olan Arnold Schwarzenneger’in canlandırdığı T-800, bilgisayar efekti kullanılarak gösterilmiştir. Burada Schwarzenneger’in yüzü kullanılarak eski filmle bağ kurmanın yanı sıra seri üretim bandındaki T-800’lerin tüyler ürpertici ruhsuz ölüm makineleri olduğu vurgulanmıştır.

Terminator Genysis

Terminator Genysis filminin başında yer alan ve 1984 tarihli The Terminator’e birebir benzeyen sahneler, geçmişe gönderilen T-800’ü gördüğümüzde doruk noktasına ulaşır. Burada Arnold Schwarzenneger’in yüzü bilgisayar efektiyle, bir model ve vücut geliştiricinin bedenine konulmuştur. Bu da izleyicide tanımlayamadığı ve nostaljiyle karışık garip bir his uyandırmıştır.

Terminator Genisys’deki Arnold Schwarzenneger modeli

Televizyon

Televizyonda Uncanny Valley etkisi diyince akla ilk gelen iki yapımdan bahsedeceğim. Bunlar Doctor Who ve Star Trek serisi.

Doctor Who

Doctor Who bu konseptle sağlam bir ilişkisi olan bir yapım. Özellikle ilk zamanlarında düşük bir bütçesi olan klasik Doctor Who, ucuz özel efektleriyle bu etkiyi her daim yaratmıştır. Özel efekt ekibinin yaratıcılığı, bir müddet canavar kostümlerinin saçmalığını düzeltebildi, ancak buna rağmen kostümlerin tasarımı kötüydü ve bu kostümleri giyen oyuncuların düzgün insan hareketleri yapmalarına engel oluyordu. Ortaya çıkan etki ise kesinlikle korkutucuydu.

Tabi burada doktorları da es geçmemek gerekiyor. Çirkin olmayan ancak tuhaf görünen yüzlere ve tavırlara sahip olan doktorlar da izleyenleri yer yer huzursuz edebiliyor. Tom Baker’ın tüyler ürpertici mavi gözleri, Peter Davison’ın tuhaf gülüşü, Colin Baker’ın konuşması ve hareketlerindeki tuhaf tempo, Christopher Eccleston’ın sıradışı kemik yapısı, David Tennant’ın korkutucu bakışları ve Matt Smith’in aynı saniye içinde yakışıklıdan çirkine dönebilen yüzü ile doktorlar da en az diğer karakterler kadar huzursuz edici olabiliyor. Gelelim diğer örneklere:

  • Orijinal Cyberman’lar konuştuklarında hareket etmeyen ağızları ve boş göz çukurlarıyla ürkütücü bir tasarıma sahipti. Ellerinin insan eli olması da onları daha da korkutucu yapıyordu. İngiliz Morning Star gazetesi yazarı Ann Lawrence, beşinci sezonun ilk bölümü olan “The Tomb of the Cybermen”deki Cyberman’lar hakkında şunu söylemişti: “Bunlar çarpık yüzleri olan insan formundaki robotlardı ve kızımın kabus görmesine neden oldular. Ona neden Dalek’lerden değil de Cyberman’lardan korktuğunu sorduğumda bana Cyberman’lar kötü insanlara benzediklerini, Dalek’lerin ise sadece Dalek’ler olduğunu söyledi.”

1966 yılındaki Cyberman tasarımı

  • Dalek demişken, meşhur Dalek sesi, bu konsepte örnek olarak gösterilebilir. Dalek’lerin anlaşılabilir sözlerle konuşması, ancak insanlık dışı vurgu ve tonlamaları kullanmasına seslerinin bozulması ve şiddetini de ekleyince Dalek’lerin de çocuklar için korkutucu olduğu düşünülebilir.
  • “Pyramids of Mars” bölümünde Ibrahim’in bandajlarla sarılı hizmet robotları zombiyi andırır. Bilindiği üzere zombiler Uncanny Valley grafiğinin en altında yer almaktadır.
  • “The Robots of Death” bölümündeki Storm Mine 4 robotları, cesetlerle ilişkilendirilir. Bu bölümdeki referanslar robofobi formundadır. Burada bir parantez açıp size robofobi ile eş anlamlı olan Grimwade Sendromundan bahsedeceğim. Adını serinin yapım asistanı Peter Grimwade’den alan bu zihinsel rahatsızlıktan muzdarip olanlar bilinçaltı düzeyinde, insana benzeyen robotları hareket eden cesetler olarak kabul ediyor. Bu bölümdeki robotlar insanlara çok benzemese de, çok sayıda olmaları ve karakterlerin çevrelerini sarmaları tedirgin edici bir durum yaratıyordu. (The Walking Dead sağ olsun biz bu durumu kafamızda bayağı normalleştirdik.)
  • “The Ambassadors of Death” bölümünde ölümcül uzaylı istihbarat teşkilatı tarafından kontrol altına alınan astronot kıyafetlerinin hareketleri, izleyenlere tüyler ürpertici bir deneyim sunmuştur.
  • Beşinci doktorun yoldaşı Kamelion, gerçek bir robot tarafından canlandırılmıştır. Aslında bu değişimin eğlenceli olması gerekiyordu ancak kesinlikle korkutucuydu.
  • “Dimensions in Time” özel bölümünde ilk iki doktor olan William Hartnell ve Patrick Troughton’ın kafa modelleri tüyler ürperticiydi. Bu etkiyi yaratmak istediklerini sanmıyorum.
  • Bir animasyon bölümü olan “Dreamland”deki ham ve katı tarz, bölüme sanki tamamlanmamış hissi vererek izleyenleri huzursuz etmiştir.
  • Dizideki ganger’lar bu konsepte kesinlikle uyar. Özellikle eridiklerinde…
  • “The Girl in the Fireplace” bölümündeki saat düzenekli robotlar tüyler ürperticidir. Dişli ve camlardan değil de insan artıklarından yapıldıkları “Deep Breath” bölümünde daha da korkutucu bir görüntü ortaya çıkmıştır.

Star Trek

Star Trek: The Next Generation

Star Trek ve Uncanny Valley denildiğinde akla gelecek ilk isimlerden biri şüphesiz ki Data’dır.  Star Trek: The Next Generation’daki Data’nın bazı zamanlarda vadinin aşağılarına doğru kaydığı olmuştur. Genellikle dizinin mizah unsuru olan Data’nın izleyiciyi huzursuz ettiği sahneleri de mevcuttur. Örneğin “Data’s Day” bölümünde, dans etmeyi öğrendiği sahnedeki vücut ve yüz ifadeleri (evet özellikle gülümsemeden bahsediyorum) eğlenceli olması gereken sahneyi yer yer tüyler ürpertici hale getirmiştir.

Uncanny Valley’ye bu kapsamda pek çok kez sahnede rastlanır. Hatta bu konsepte, Data’ya insanları mükemmel bir şekilde taklit etmemesi için tasarlandığı aksi halde insanları korkutacağı söylendiğinde açıkça atıfta bulunulmuştur. Ancak yine de vadinin dışında daha çok vakit geçirmiş olan Data akıllarda sempatik bir karakter olarak yer aldığı için bu açıklamayı yapan Riker sinir bozucu bulunmuştur. Yalnız Data insanlar tarafından bu kadar benimsendiği için, duygu çipi aşırı yüklendiği Amargosa sahnesinde attığı kahkahalar daha da sinir bozucu olmuştur. Bu durum da hipotez için bir çalışma alanı daha oluşturur.

Star Trek: The Next Generation’dan Data

Data’nın Uncanny Valley ile ilişkisi en iyi kardeş prototipi Lore ile karşılaştırıldığında ortaya çıkar. Lore’un hissetme ya da hislerini ifade etme gibi insani özelliklerinin Data’nınkinden çok daha fazla olması, onu öngörülemez ve tehlikeli bir karakter haline getirmiştir. Sonuç olarak, Lore, etrafında olup bitenlerle uyuşmayan duyguları ile fazla insani bir hal aldığı için izleyicileri tedirgin etti. Buna karşılık Dr. Soong, Lore’un yerine geçmek için Data’yı yarattı ve ve onu vadiden uzaklaştırmak amacıyla yaklaşılabilir ve kibar olması için insan özelliklerini bilinçli bir şekilde azalttı.

“Brothers” bölümü Data’nın insan olmayışının vurgulandığı bir diğer bölümdü. Sonradan açıklanan nedenden ötürü, Data geminin kontrolünü tek başına ele alarak onu bilinmeyen bir yıldıza sürer. Buradaki korkutucu durum Data’nın bunu başarması ve ekipten kimsenin onu durduramamasıdır. Data’nın bu sahnelerdeki ifadesiz duruşu da rahatsız edici olmuştur.

Clues bölümünde, Data hariç gemideki herkes solucan deliğine girdikten sonra bilincini kaybeder. Ekip kendine geldiğinde Data onlara yalnızca birkaç saniye geçtiğini söyler ancak daha sonra yalan söylüyor olabileceğine dair göstergeler ortaya çıkmaya başlar. Picard, Data’nın aklından geçenleri bilmenin ne kadar zor olduğunu ve bu durumun çok sinir bozucu olduğunu fark ettiğinde gittikçe öfkelenir.

Star Trek: Deep Space Nine

Odo’nun yüzünü Uncanny Valley’ye örnek olarak gösterebilirim. Changeling ırkından biri olan ve bu sayede istediği şekli alabilen Odo, insan biçimini almasına rağmen insani ifadeleri taklit etmekte güçlük çeker. Sonuç olarak ortaya gerçek olamayacak kadar pürüzsüz bir yüz ve kaba ifadeler çıkar. Ancak dizideki diğer karakterlerin ona karşı bir tedirginliğinin olmaması Odo’yu Uncanny Valley’den biraz uzakta tutar.

Aynı aura Vorta’larda da mevcuttur. Menekşe rengi gözleri, cansız mankene benzeyen ifadesiz yüzleri ve aşırı kibarlıkları insanı rahatlatmaktan çok huzursuz etmektedir.

Star Trek: Voyager

Star Trek: Voyager’da Emergency Medical Hologram programının başarısızlıkla sonuçlanması Uncanny Valley etkisi ile açıklanabilir. Öyle görünüyor ki, Yıldızfilosu mürettebatı tıbbi konular söz konusu olduğunda gerçek olmayan birine güvenmekte zorluk çektiler. Burada hisseden, bilinç sahibi olan ve alanındaki inanılmaz bilgisi, keskin zekası ve kibirli tavrıyla bir hologram olduğunu unutturması da etkili olabilir.

Bu yazı, "Geek Terminoloji" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar