İnsanlık Tarihinin Büyük Ayıbı: Cadı Avı ve Salem Cadı Mahkemeleri

Yehuda Beşiği

Bu işkence aletinin sapkın bir doğası olduğu ve pek kullanılamadığını düşünenler olduğu gibi yine sapkın doğası gereği her türlü sapkınlık vakasında kullanılabileceğini düşünenler de var. Kibarca ifade etmek gerekirse, kurbanın çeşitli makara sistemleriyle bağlanıp sivri bir piramite oturtulduğu bir düzenek mevcut.

Acı Armudu

Ah ne ola ki, adı armut! Bu o kadar da korkunç olamaz diyerek öğrendiğim bu yöntem ise Hollandalı bir kaptan tarafından susturmak için kullanılan bir tıkaç olarak bulunmuş. Ben zehirli bir armut gibi iyimser bir bakış açısıyla yaklaşarak hata etmişim. Sonrasında birazcık daha karmaşık bir yapı kazanan acı armudu aslında dört menteşeli ve metal yapraklardan oluşuyor. Kapalı şekli armuda benzeyen bu araç kurbanın vücudundaki herhangi bir deliğe sokuluyor ve ucundaki anahtar yardımıyla o dört yaprak yavaşça açılmaya başlanıyor. Kafatasını boyundan ayırabildiği de düşünülürse kısaca korkunç.

witchcraft-across-the-world-europe

Filistin askısı; parmak burgusu ve kafa sıkıştırıcının (artık detay yok!) en sık kullanılan yöntemlerden olduğu Cadıların Çekici’nde dile getirilmektedir. Çivili koltukların, mengenelerin ve daha birçok korkunç aletin bulunduğu işkence odalarında Maleus Maleficarum’un emrettiği şekilde yargılanan kişiye acımak ve gözlerine bakmak kesinlikle yasaktı. Engizisyon’un cadıdan istediği ise, sadece bir itiraf değil, cadı olan diğer tanıdıkların ismiydi, toplantılara kimlerle gittiği en mühim noktalardan biriydi. Elbette bu korkunç yöntemlerle yargılanan ve işkence gören kişilerin işkencenin ikici ya da üçüncü gününde pes edip cadı olduklarını itiraf etmeleri ve diğerler “cadıların” isimlerini vermeleri kaçınılmazdı. Engizisyon’un mahkeme kurduğu kasaba ve köylerde mahkemeler bir türlü bitmek bilmemiş, histeri gittikçe yayılmış ve yargılama çemberi gittikçe genişlemiş. İşin en sıkıntılı taraflarından biri de cadılığı sorgulamanın sapkınlık olmasıydı, yakınlarını savunmaya çalışan insanların bir kısmı da yardım etmekle suçlanıp yargılandılar.  Özellikle Almanya’da ve Fransa’da kurulan mahkemelerde bu tip durumlar sıkça yaşanmıştır, Almanya Würzburg mahkemesinde neredeyse tüm kasaba yargılanmış ve on dokuzu çocuk, kırk biri rahip olan altı yüz kişi aynı gün infaz edilmiştir.

Dönemin tarihçileri bu köy meydanındaki kazıkları ormana benzetirken köydeki kadın nüfusunun neredeyse tamamı yok edilmiştir.  Genellikle yakılarak yapılan infazların fazla olmasının sebebi ise şeytani güçlerin ancak beden yanıp kül olunca ruhtan temizlenebildiğine inanılmasından kaynaklanıyordu. Cadılık kanıtı için kullanılan pek çok farklı yöntem vardı. Bu yöntemler arasında yüzdürme ve Salem şehrinde Tituba adlı bir dadının duruşmasında da kullanılan cadı pastası gibi ilginç yöntemler mevcuttu. Bir noktadan sonra sıradan bir şey hâline gelen işkenceciler ve cadı mahkemeleri arasında ünlü olan birkaçını da sizlerle paylaşmak isterim; İskoçya’da kuzey Berwick cadı mahkemeleri, İsveç’te Torsaker cadı mahkemeleri, Trier cadı mahkemeleri, Fulda cadı mahkemeleri, Würzburg cadı mahkemeleri ve son olarak da hepimizin aşina olduğu Salem. Bunun yanında İspanya’da Pireneler’in eteğinde küçük bir köy olan Zugarramurdi de cadılık tarihi ve Engizisyon açısından önemli sayılabilecek bir konuma sahiptir. 1609 yılında köye gelen Engizisyon köyde tam anlamıyla bir korku ortamı oluşturdu, köyde kadın çocuk demeden onlarca insanı tutuklandı, kayıtlara göre yetmiş yaşında bir kadın cadı kraliçe olmakla suçlu bulunmuştu ve hatta tutuklananlar arasında 9 yaşında bir çocuk dahi vardı. Köyde bebekleri yemesi ve uçması dışında cadıların kurbağalara sahip olduğuna, bu kurbağaların sevilip şımartılması gerektiğine aksi takdirde şeytanın gelip kadına zarar vereceğine de inanılıyordu. Engizisyoncu Salazar, durumun ehemmiyetini fark etti ve insanların birbirini suçlamasına aldırmadan daima gerçek kanıtlarla ilgilendi. Bu bağlamda önemli bir yeri olan Salazar her ne kadar uğraşsa da yargılananların tamamını kurtaramadı. Ancak infazdan dört yıl sonra Engizisyon infaz edilenlerin suçsuz olduğunu açıkladı.

Salem Cadı Mahkemeleri

mapofsalem1692 860x640

Salem’de yaşananları daha iyi kavrayabilmek için önce o bölgede yaşayan püritenler hakkında genel bir bilgiye sahip olmak gerektiğini düşünüyorum. Püritenlik, bir Protestan inanışı ya da yönelişi olarak görülebilir. Katolik kilisesinin uygulamalarını doğru bulmayan püritenler, kendilerinin kirlenmemiş pür bir dini uyguladıklarını iddia etmekteydiler. İngiliz İç Savaşı’nda da belirgin bir yeri olan püritenler 16. Ve 17. Yüzyıllar boyunca İngiltere’de oldukça etkili olmuş hatta İngiliz tarihini bir ölçüde şekillendirmiştir. 1630’dan sonra püritenlik Yeni Dünya’da da görülmeye başlandı. Amerika’ya özellikle de New England ve çevresine büyük püriten göçleri yaşandı. Bölgeye gelen püritenler, İncil’deki mükemmel toplumu kurmak ve dini arındırmak istiyorlardı. Ancak bölgede aradıkları refahı bulamadılar. Şeytanî faaliyetlerin gözle görülebileceği, şeytan çarpması gibi durumların yaşanabileceğine inanan püritenlerle birlikte New England’a Maleus Maleficarum’un bir kopyası da geldi. Püritenlerin katı bir inanışları ve aile yapıları vardır, evliliklerinde Adem ve Havva’yı temele oturturlar ve kesinlikle erkek egemen bir toplum yapısına sahiptirler. Erkekler evin sadece sosyal olarak değil, dinî olarak da liderliğini üstlenir. Kadınlar pek fazla konuşamaz, çocuklara kesinlikle oyun oynatılmaz ve çocukların eğitimlerine önem verilir. Temel eğitim İncil üzerine olsa da New England’daki püritenler o dönemde eğitim alan erkek çocuklarının hukuk/anayasa dersleri de almasına önem vermişlerdir. 1639’da kurdukları okul ise sonradan Harvard adını alarak en başarılı üniversitelerden biri olarak görülmeye başlanmıştır. Kız çocukların da İncil eğitimine önem verilirken, erkekler gibi balığa çıkmalarına ya da avcılık yapmalarına kesinlikle izin verilmemiş ve evlenecekleri erkeklerin hizmetleri için evde yetiştirilmişlerdir. Tüm bunların yanında diğer bazı yerlerde olduğu gibi Salem’deki püritenler de ormanlardan korkarlardı. Onlara göre ormanlar hem yerlilerin baskından önce saklanabileceği hem de cadıların saklanıp buluşabilecekleri kötü ruhları da barındıran bir yerdi.

Genellikle inanılanın aksine Salem cadı mahkemeleri bölgede yaşanan ilk cadı mahkemesi değildir. Bundan olaydan önce çeşitli yargılamalar ve infazlar yaşanmıştır ve bunlar arasında en ünlüsü ise 1648 yılında Charlestown’da yaşanmıştır. 1613 yılında doğmuş olan Margaret Jones, ebelik ve şifacılık yapıyordu. Geleceği gördüğü iddia edilen Jones’un mahkemesinde görgü yanıklarından biri 12 yaşındaki John Hale idi. Margaret Jones infaz edildi. Bu noktada önemli olan ise Boston yöneticisi olan Cotton Mather’ın bu olay ile ilgili kaleme aldığı “Memorable Providences” adlı bildiridir. Bildiride kötü güçlerden etkilenmiş çocuklardaki belirtiler ve cadıların davranışları hakkında bilgiler de vardı. Bu bildirinin Salem cadı olaylarını tetikleyen faktörlerden biri olduğu da düşünülmektedir.

cadı2

Salem’deki cadı olayları ise bir mutfakta püriten toplumun en hor görülen tabakalarından biriyle başladı; küçük kız çocuklarla. 1689 yılında Salem vekili olarak seçilen Samuel Parris’in kızı Elizabeth Parris ve Elizabeth’in kuzeni Abigail Williams 20 Ocak 1692’de evlerindeki hizmetçi kadın olan Tituba ile oyun oynuyorlardı. Bir Karayipli olan Tituba fal bakan bir kadındı, kızlara çeşitli öyküler anlatıyor ve hatta vodoo büyüsünden bahsediyordu. Olayların başladığı gün ise iki kızla birlikte ilkel bir kristal hazırlamıştı; “Venüs camı” olarak da bilinen bu kristal, bir bardak suya kırılan yumurtadan oluşurdu. Kızlar bu kristale sorularını soruyor ve biraz bekleyip bardaktaki yumurtanın şekline bakıyorlardı. Bu esnada kızlardan biri evleneceği kişiyi görmeyi beklerken bir tabut gördü ve titremeye başladı. Sonrasında kızlar garip hareketler sergilemeye başladılar; görgü tanıklarının ifadelerine göre kendilerini oradan oraya atan, sara krizi geçiriyormuş gibi sarsılan, kendilerine acı verecek düzeyde kasılıp bükülen kızlar köyde korku yaratmaya başladılar. Genç kızlar arasında yayılan bir hastalık gibi köydeki bazı başka kızlar da benzer şekilde davranmaya başladılar. Çığlık atan ve haykıran bu kızlardan bazıları kendilerini ateşe atarak intihar etmeye çalıştı. Şubat ayı ortalarında da doktor Griggs kızları inceleyip bir sebep bulamayınca sebebinin cadılık olabileceğini dile getirdi. 25 Şubat 1692’de Tituba, komşusu olan Mary Sibley’in önerisiyle cadı pastası pişirdi. Cadı pastası inanışında, cadı olduğuna inanılan kişinin idrarıyla yapılan kek, şeytanla benzerlikleri olduğu düşünülen köpeğe yedirilir ve köpeğin davranışları gözlenirdi.

Bu olaydan sonra kızlar ilk başta Tituba’yı sonrasında ise Sarah Good’u ve Sarah Osborne’u suçladılar. Sarah Good, Sarah Osborne ve Tituba 29 Şubat’ta tutuklandı. Sarah Good’un mahkemesinde çığlık atmaya ve garip davranmaya devam eden kızlar, kafalarını Sarah Good ne yana giderse o yana doğru aynı anda çeviriyor ve haykırıyorlardı. Sarah Good her şeye rağmen suçlamaları reddetti. Sıra Tituba’ya gediğinde ise mahkemenin seyri değişmeye başladı. Tituba, şeytanın peşinden geldiğini onu dövüp zorla kendine hizmet ettirdiğini iddia ediyordu. Bunun yanında konuşan hayvanlardan, gece uçuşlarından ve spektral ziyaretlerden de bahseden Tituba herkesi şaşırtmıştı.  Boston’dan gelen uzun boylu bir adamın şeytanın kitabını kanla imzalattırdığını da söyleyen Tituba, kendisiyle birlikte dokuz kişinin daha imzasının olduğunu söyledi. Başka cadıların varlığı konusunda dehşete kapılan püritenler arasında birbirini suçlamalar arttı ve suçlananların listesi histerik bir şekilde kabarmaya başladı. İlk başta toplumun alt sınıfına mensup olanlardan oluşan liste bu histeri ile birlikte üst kesimlere de sıçramaya başladı.

1280px-Salem_witch2

Bu noktadan sonra suçlanan neredeyse herkes başkalarını suçlamaya, geçen süre boyunca gittikçe artan sayıda genç kız cadı etkisindeymiş gibi davranmaya başlamıştır. Mahkemenin ilk infaz kararı 2 Haziran 1692’de Bridget Bishop için verildi, mahkeme kayıtlarına göre etkilenmiş olan kızlar mahkeme boyunca haykırıyor ve Bishop’ın bazı davranışlarını hep birlikte tekrar ediyordu. Daha önce de cadılıkla suçlanmış bir dul olan Bishop’ın infaz kararı mahkemeden sekiz gün sonra uygulandı. Bu noktada üzerinde durulması gereken önemli noktalardan biri de infaz edilenlerin yanında hapishanede ölenlerin de bulunmasıdır. Tutukluların gönderildiği Salem hapishanesi özel bir hapishaneydi ve uzun süre kalmak için kesinlikle uygun değildi. Hapishanede kalanlar yeterince yemek ve su için ücret ödüyorlardı, bu gelir Şerif George Corwin’in cebine giderken tutuklu sayısı arttıkça yetersiz kalan hapishanenin hijyen koşulları kötüleşiyordu.  Mahkemeler 1693 yılında tutuklanan herkesin salıverilmesiyle sona erdiğinde pek çok masum insan hayatını kaybetmişti.  Hapishanede hayatını kaybedenlerin sayısı tam olarak bilinmemekle beraber, on dört kadın ve beş erkek Salem cadı mahkemesince idam edildi. Bir kişi işkence esnasında göğsünün üzerine yerleştirilen taşlar yüzünden hayatını kaybetti. Tituba bir başka efendiye satıldı, Samuel Parris görevden alınıp yerine John Green getirildi.

Korku filmi bitişi gibi olacak ama 3 Haziran 1692’deki mahkeme kaydından sonra Abigail Williams’a ne olduğu ise bir muamma. Şu an tüm bu yazdıklarıma göz atınca, insanlar bunlara nasıl inanmış demekten kendimi imkânı yok alamıyorum.

Yorumlar