Lavuk Evil Paladin’in Hikayesi – Bölüm 4

Biraz kavga ediyoruz, Zuros gerçekte de kuzenim olur. DM’in evine benim aracımla gelip gittiği için kızıyorum. “Dönüşte otobüsle git o zaman, Bayraklı’nın arka sokaklarında gece yarısı bıçağı takarlar da görürsün gününü” deyip korkutuyorum. Bu ayar ona bir süre yeter. Hehehe…

Bu sırada şövalyelerin lideri de yanımıza geliyor. Biraz laflıyoruz, ailemizin kuzenimizi geri çağırdığını söylüyoruz. O sırada bulundukları köy ile kontratları olduğunu, yakınlardaki düşman köy ile olan savaşlarında, onlar adına savaşmaları gerektiğini söylüyor. Ancak bu savaştan sonra kuzenimiz bizimle gelebilirmiş.

Düşünüyorum, kuzeni geri götürmek için BKŞ’ye saldırsak yine dayağı yiyeceğiz. Dahası; bizim bünye üst üste iki kez aynı şeyi kaldırmaz… O yüzden anlaşıyoruz. Biz onlara yardım edeceğiz, buradaki işleri bitince de onlar bize yardıma gelecekler. Bu arada, kuzenimi de alacağım. Güzel anlaşma doğrusu…

Kızılöfke Tavukçuluk A.Ş.!

BKŞ ile birlikte, bunların korudukları köyün düşmanı olan, diğer köyün lordu ile karşılaşmaya gidiyoruz. Bizim geldiğimizi görünce lord, adamları ile birlikte tahtadan yapılma ilkel bir kaleye sığınıyor. Duraklamayacağımızı anlayınca da, kalenin arkasındaki tünellere doğru kaçıyorlar.

Peşlerinden tünellere giriyoruz, büyükçe bir odadalar, bizi görünce lord bir kaç adamıyla kaçıyor. Biz tam takip edecekken, duvarlara monte edilmiş kafesler açılıyor, içlerinden tavuğa benzer yaratıklar çıkmaya başlıyor. “Glu glu glu” diye saldırıyorlar, hahaha!

Ama gel gelelim, bunlar tavuk değil. Dokunuşları, insanı taşa çeviren Cockatrice denen büyülü yaratıklar. Sayıları da yüzün üzerinde ve odanın tam ortasında sıkışıyoruz. Glu glu bizi mıncıklayıp duruyorlar, arada bir de taşa dönüşmemek için save atıyoruz. Tutturamazsan çok feci… Neyse ki genelde atıyoruz, baya bir katliam oluyor. Tarım Müdürlüğü bir denetime gelse durum çok fena, yer gök tavuk ölüsü doluyor. Ancak öldür öldür bitmiyorlar, diğer tünelden ileriye doğru devam ediyoruz, neyse ki takip etmiyorlar. Kaçıyoruz diyemem, şanımıza yakışmaz ama durum aşağı yukarı şuna benzer bir hal alıyor.

Tarla Kavgası Yine Can Aldı!

Tünelden ilerleyip başka bir odaya çıktığımızda, lord olacak hıyarı görüyoruz. Yanında bir tane tepe devi ve bir sürü de adamı var. Bizden çok daha kalabalıklar ancak bizim de yanımızda BKŞ var, eh ayıptır söylemesi bizler de boş adamlar değilizdir hani. Bilen bilir, elimin ayarı pek yoktur, kodum mu oturturum (ha BKŞ’nden dayağı yedin derseniz bozuşuruz o konuya çok girmeyelim).

Ben devi gözüme kestiriyorum, neden derseniz tamamen duygusal! Bir tepe devi nereden baksan bir kaç bin XP eder diye düşünüyorum, ancak yine bunu yüksek sesle dile getirmiyorum. Sonra malum DM ile XP kavgası çıkıyor aramızda…

Lord, devle adamlarının arkasından bizi korkutmaya çalışıyor, biz de o sırada teslim ol falan derken, Gümüşel benden aldığı işaretle yayına oku sürüp, lorda nişan alıyor. Kimse ne olduğunu anlamadan, kalabalığın arasından “çaaat” diye lordu vuruyor!

DM : Lord karnına giren oka inanmaz gözlerle bakıp, yere yığılıyor. 
Estanerion (ben) : Öldü mü laa?
DM : Lord hareketsiz bir şekilde devriliyor, ölmüş olduğu çok belli. 
Gümüşel : Hahahha kodum çocuğu!
Zuros : Helal beeeee!
E : Hahaha aferin len işe yaramaz, kedi olalı bir fare tuttun nihayet.
G : Kılıçtan anlamam ama iş oka gelince, şovumu yapar geçerim.
DM : Lord ölünce adamları dövüşmek istemiyor, bize ödeme yapıldığı için buradaydık dövüşmeye gerek kalmadı diyorlar. BKŞ de bunu kabul ediyor. 
G : Böyle oyarlar adamı, yok öyle lord felan anlamam ben…

Biraz bozuluyorum açıkçası, bu savaşla ilgili büyük (sayısal olarak  büyük) hayallerim vardı. 
E : Eee bitti mi burası, nasıl lordmuş bu yahu tek okla geberdi. Sıfatına tükürdüğümün adamı, XP de alınmaz bu heriften şimdi.
DM : Dev hala orada duruyor, anlam vermeye çalışıyor ne olduğuna.
Z : Ben dev lisanı biliyorum devle konuşacağım. 
E : Kafasını kessek mi devin acaba bilemedim ki, neyse bir konuş bakalım hele.

Aklımda hala devden alınacak XP var ama uzatmıyorum. Zuros devle konuşmak için yaklaşıyor, dev saldıracak gibi durmadığı için çok da gergin değiliz. Lordun adamlarını mekandan çıkarıyoruz o sırada, devle Zuros’un konuşmalarına şahit oluyoruz.

Adam Yiyen Dev

Zuros : Sen bu adamı mı takip ediyordun?
Dev : Evet, o şef ben onun adına savaşır!
Z : Biz onu öldürdük, yeni şef biziz!
D : Eeee… Siz yeni şef?
Z : Evet biziz. Silahlarımız, zırhlarımız, büyülerimiz var. (bu sırada bir kaç zararsız ufak büyü yapıp devin gözünü korkutuyor)
D (gözleri kocaman oluyor) : Sen şamansın!
Z : Öyle ya hehe, şamanım ben. Ters bir şey olursa lanetlerim seni ona göre!
D : Ben şamanı izlemek ama acıkmak, ben çok yemek yer!
Z : Tamam biz sana yemek buluruz tosunum merak etme.
D : Yemek olmazsa ben var adam yemek!
Z : Adam mı? Hmmm… Tamam olur, ayarlarız bir şeyler. Ama bana sormadan adam yemek yok tamam mı?

Bu yazı, "Lavuk Evil Paladin'in Hikayesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar