Geçmişin Sözlerine, Dizelerine Doğru Bir Arayışın Hikayesi: Anlatış

Bu zamana kadar okuduğum bilimkurgu kitapları içinde en insancıl olanların yazar kısmında gördüğüm isim türün kraliçesi olan Ursula K. Le Guin’den başkası değil. İnsan ve toplum merkezli kurguları, toplumsal düzene getirdiği kimi zaman ürkütücü olan alternatif senaryoları ile bu türün sosyolojik olarak en başarılı kitaplarına imza atmayı başarmış bir isim kendisi. Anlatış isimli kitabı da yine bu saydığım özellikleri içinde barındıran harika bir eser.

Türkçede ilk defa yayınlanan eser İthaki Yayınları’nın Bilimkurgu Klasikleri dizisinin 25. kitabı. Eserin hikaye anlatıcılığı gibi enfes bir konusu var…

Zaman Teknoloji Zamanı

Efendim, insanoğlunun yaşamını devam ettirdiği gezegen yani Yerküre’deyiz. Zaman belirtimemiş bir dönemde geçen kitabımızda söz konusu gezegenin dışında da hayat bulunmuş, uygarlıklar ile temaslar kurulmuş. Uzay boşluğunda insanlık varlığını arttırmaya hız kesmeden devam ediyor anlayacağımız. Ana karakterimiz Sutty, Yerküre’de -bildiğimiz Dünya, kitaptaki adı bu- yaşamını sürdüren, ailesi tarafından iyi bir eğitim alması için çaba gösterilen, sonunda da istediği mevkiye gelmeyi başarmış bir tarihçi. Sözünü ettiğimiz mevki Gözlemcilik. Yani başka gezegenlere gönderilen bir nevi elçi, gözetmen. Statü olarak yüksek olmasının sebebi ise hiç kuşkusuz mevcut inanç sistemi.

Tekçi olarak anılan bu sistem adından da anlaşılageldiği üzere tek bir dinin söz sahibi, yetki sahibi, geçerli olduğu bir sistem. Bütün bir gezegene bu din hakim. Kitabın içerisinde daha detaylı anlatımı bulunan bu sistemin Yerküre’yi ve onun görevli olarak gönderdiği kimseleri bu kadar mühim kılmasının sebebi ise sahip oldukları bilimsel ve teknolojik güç. Sutty’nin göreve atandığı Aka gezegenine medeniyeti taşıyan yine bu din ve onun temsilcileri. Haliyle Sutty de o oranda önemli bir birey. Ancak bir sonraki görevi için sahip olduğu tüm yetkiler bile yetersiz kalabilir.

Yazar Ursula K. Le Guin

Aka gezegenindeki bireyler, teknoloji hayatlarında yer etmeye başladıktan sonra din, gelenek, kültürel geçmiş gibi soyut kavrmlara sırtını dönen bir düzende hayata devam ediyor. Öyle ki hedefleri “yıldızlar”. Bir tarihçi olarak Sutty ise bu gezegende var olmuş olan eski gelenek, yaşam tarzları, sözlü ve yazılı hikayeler, şarkılar gibi her türden kültürel meta ve öğretileri araştırmakla görevlendirilir. Ancak saydığım tüm bu şeylerin ciddi suç unsuru olarak görüldüğü bir toplumda bunu bir caus edasıyla hareket etmek zorunda. Ucunda ölümün olduğu hikayeleri dinlemek, öğrenmek ve belki de öğretmek için…

Dinin boyunduruğu altındaki bir toplum ne kadar distopya ise tamamen dinsizlerden oluşan bir toplumda onun aynadaki aksi gibidir…

Bir Zamanlar…

…şekilde başlayan hikayelerin, masalların yasak olduğu ve yeniden ortaya çıkarılmaya çalışıldığı bir kitap okuyoruz. Konu olarak yaratıcı olduğu kadar yaşadığımız topluma bakınca bir o kadar da yakın geliyor. Herkesin teknolojiden anlasın anlamasın onun peşinde koşmaya çalıştığı, bilinçsizce aygıt edinme, dijitalleşme çabasının tavan yapmaya başladığı bir dönemi yaşıyoruz. Henüz 21. yüzyılın başındayız. Açıkçası hakikaten “acaba dinlediğimiz hikayeler günün birinde kaybolacak ya da yasaklanacak mı” demeye yol açıyor. Bununla ilgili aklıma geçenlerde yşadıpım bir olay geldi. İşten erken geldiğim bir akşam elektirikler kesildi. Tüm aile evdeydik, tam kadro. Geçici ışık kaynakları -bildiğimiz mum- tedarik ettik devreye soktuk. Oturduk sohbet etmeye çabaladık biraz. Olmadı. Fazla uzun süremedi. Herkes erkenden yatağına çekildi. Sanırım elektirik ve ona bağlı multimedya sistemleri devredışı olduğu zaman bireylerde kendisini uyku moduna almaya fazlaca alıştı…

Aka gezegeni için az evvel sözünü ettiğim bilinçsizliğin ana vatanı diyebiliriz. Hatta sonradan görme tabiri çok daha yerinde olacak. Toplumsal kimliklerine sırtlarını dönmüş, adeta George Orwell’ın 1984 adlı kitabı seviyesinde bir bağnazlık içinde yaşıyorlar. Ortadan Big Brother yok ancak yine demiryumruk olmuş bir “devlet düzeni” mevcut. Duygulara sahip olmak serbest ancak anlatmak, dışa vurmak yasak. Gelenek dediğimiz şey gelişmeye engel değildir ki terk edilmesi gereksin. Aksine toplumun temelinde varlığını sürdürmesi gelişmenin lehine olacaktır. Farklı gelenek ve kültür yapıları daha yaratıcı gelişmelere ön ayak olabilir pekala.

Kitabın orijinal kapağı

Her Yerde ve Her Şeyde

Kitaba adını veren Anlatış için Sutty bir tanımlama yapmakta zorlanıyordu. Din mi felsefe mi güç elde etme aracı mı yoksa sadece hikaye uydurma sanatı mı. Okudukça öğreniyoruz ki aslında hepsi. Gelenek olarak aktarıla gelmiş hikaye, masal ve şiirlerin hayatın içine dahil edilmesi yöntemi, uygulaması. Ve yasak. Çünkü eskide kalmış, geçmişe ait. O yüzdendir ki ona ulaşmak hem tehlikeli hem zor.

Henüz okuyamadım ama yazarın Hep Yuvaya Dönmek adında müthiş merak ettiğim bir kitabı mevcut. Okjyanlar bilir Ursula K. Le Guin bu eserinde yaşamamış bir toplumu bize anlatır. Fikir tüylerimi diken diken etmeye yetip artmıştı bile. Bu referans yazarın toplum inşa etmek/edebilmek noktasında ne kadar kuvvetli olduğunun en temel işareti. Anlatış, bu noktada az evvel bahsettiğim kitabı getiriyor akıllara. Toplumların kültürel yapıları hakkında alternatif üretebilmek. Buna diptopya olabilme ihtimalleri de dahil.

Yozlaşmanın Tanımı Yok Tabi

Sutty ise bu hikaye için biraz zayıf kalmış gibi bir izlenim oluşturuyor. İçinde bulunduğu durumun zorluğu göze alındığı zaman okur daha güçlü bir karakter bekliyor. Olayların geçtiği mekan bırakın tanıdık olmamayı bambaşka bir gezegende geçiyor. Bolca bocaladığı sahne okuyoruz. Tamam, kurgu gereği olduğunu biliyoruz ama insan biraz daha dirayetli olmasını istiyor. Psikolojik yükü -özellikle karakterin geçmişine bakınca- çok fazla. Bu kitabın eksi bir yönü mü. Kararsızım. Zira daha önceden okuduğum kitaplarında karşılaştığım Ursula K. Le Guin karakterlerine benziyor. Zorlayıcı görevlerin altına elini koyan, sorunlu, ne yapacağından emin olamayan seçilmiş kişi.

En başta da söylediğim gibi Ursula K. Le Guin’in sosyolojik kurgular kaleme alma konusunda ne kadar başarılı olduğuyla ilgili söyleyecek sözüm yok. Çoğumuz Mülksüzleri okuduk. Orada anarşist bir gezegen ile üzerinde yaşadığımız dünyanın bir tık ilerisindeki kapitalist bir gezegende geçiyordu hikaye. İçerik olarak, işleniş olarak tek kelime ile harikaydı. Anlatış’ta da benzer bir ritm ile iki farklı gezegen ele alınıyor. Toplumsal değerler açısından yolaşma yolunda ilerleyen ile sözde bu yozlaşmadan uzaklaşmaya çalışan. İkisi de esasen aynı hatayı tekrar ediyor. Tek bir düşünce yapısına saplanıp kalma arzusu. At gözlüğü takmış ancak farklı hedeflerin peşinde koşturan iki gezegen.

Bir toplumun nasıl yozlaşabileceğine çok güzel bir bakış dile getirilmiş. Bunun için illa koyu dini fanatik olmak gerekmediğini, biliminde aynı etkiye sahip olabileceğine ışık tutuluyor. Bundan dolayıdır ki bireyler kendi sonlarını kendi iktidarları ile getirirler. İktidarda olan fikirlerin şiddeti, fanatizmi ne kadar kuvvetli olursa son o kadar hızla yaklaşıyor demektir.

Bunların Dışında

Kitabın okunabilirliği konusunada biraz değinmek istiyorum. Daha evvel Tanrı Olmak Zor İş adlı kitap için sosyolojik bir araştırma metni olarak okunmaya müsait demiştim. Ki öyleydi. Aynı durum çok kez işaret ettiğim gibi bu kitapta da geçerli. Daha fazla şiddetle hemde. Ayrıca Strugastki kardeşlerin kitabının aksine okuru zorlamayan yapısı ile rahatça üstesinden gelmek mümkün.

Çeviri tatmin edici olmuş. Ülke olarak çoğunluğu çevir kitap okuyan okur kitlemiz için akışkan, anlaşılır, akılda kalıcı okuma bizde çeviriden geçer. Beni rahatsız eden bir durum olmadı açıkçası. Türe aşina olanların bir adım önde olacağı aşikar lakin herkes olayları rahatlıkla takip edebilir.

Ursula K. Le Guin ne yazsa okurum diyenlere ve türü sevenlere. Kurgusu ile kesinlikle ilgi çekisi olan ve bir ustanın ellerinden çıkmış olan Anlatış, kesinlikle okunmaya değer. Hepimizin çok sevdiği o masal ve hikayelerin nasıl olup da yok olma tehdidi ile karşı karşıya kaldığına şahit oluyoruz. Açıkçası biz görmeyiz belki ama gelecekte bu durumun nefes aldığımız gezegende yaşanmayacağınında bir garantisi yok.

Bilimkurgu Klasikleri serisinin en nadide eserlerinden olan kitabı okuduktan sonra hikaye anlatıcılığına farklı bir gözle bakmak işten bile değil.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar