Güç Peşinde Üç Genç: Gece Yarısına On Üç Gün

Jacob Fielding sıradan bir lise öğrencisinin sahip olacağı her şeyin yanında, başka hiç kimsenin sahip olamayacağı bir şeye daha sahipti; Jacob Fielding ölümün dokunamayacağı biriydi. “Gece Yarısına On Üç Gün”, Jacob’ın bu gücü anlama ve keşfetme sürecini anlatan ve 13’ten geriye sayarken okuyucuyu heyecanlandıran bir kitap olarak karşımıza çıkıyor.

Jacob, ailesi tarafından terk edildiği için sürekli ev ve aile değiştirerek yaşamış olan bir çocukken, Bay Fielding tarafından evlat edinmesiyle tüm hayatı birden değişir. Bay Fielding kendisi hakkında pek bilgi vermese de, pek çok yaşanmışlığa sahip olduğunu belli eden bir adamdır. Ama bundan da önemlisi Jacob’a kendisini bir yere ait hissettiren ilk kişidir. Birlikte gittikçe daha çok şey paylaşıp normal bir baba-oğul ilişkisine sahip olmaya yakınlaştıkları bir süreçte, trajik bir trafik kazası Jacob’ın yine yalnız kalmasına neden olur. Bay Fielding’in ölümü sonrası gittiği okul olan Holy Cross Lisesi’nin rahipleriyle birlikte yaşamaya başlayan Jacob için hayatının en zorlu süreci bu ölümle birlikte başlar.

Patrick Carman

Patrick Carman

Cenaze sonrası okula ilk döndüğü gün en yakın arkadaşı Milo Coffin, Jacob’ın okula yeni gelen kızla tanışması gerektiğini söyler. Yeni kız, yani Ophelia James, kolundaki pembe alçıyı imzalaması için Jacob’a uzatır. Karşısındaki güzel kızın ilgisini çekecek yeterlikte havalı bir cümle seçmeye çalışan Jacob’ın aklına Bay Fielding’in ona söylediği son sözler gelir: “Yok edilemezsin”. Alçıya yazılan bu sözler zincirleme pek çok olayın tetikleyicisidir. Ophelia çocuklarla birlikte eve dönerken normalde ölümüne neden olması gerekecek bir kaza geçirir ancak bu kazadan çizik bile almadan kurtulur. Bu noktadan sonra üç gencin ortada bulunan gücü birbirlerinden alıp vererek bu gücü keşfetmeleri süreci de başlamış olur.

Sürecin geri kalanıyla ilgili serüven tabi ki kitapta yer alıyor. Ancak kitap ilerledikçe belli noktalarda bu güzel kurgunun çok da iyi işlenmediği ve ucu açık pek çok noktanın bırakıldığını da belirtmem gerekiyor. Yazar sanki belli bir kısmı kafasında iyi oturttuktan sonra kalan kısım için “Hadi rastgele” demiş hissi uyandı bende. Gücün nasıl alındığı, aktarıldığı, taşıyıcıyla devreden arasındaki ilişkinin içeriği gibi kısımlar tamamen boş bırakılmış. Bu kısımları görmezden gelebilirseniz sürükleyici bir roman diyebiliriz aslında.

gece-yarisina-on-uc-gun

Romanda sadece güç ve onu anlamaya çalışan gençlerin öyküsü yok aslında. Ophelia ile Jacob’ın duygusal ilişkisi de romanın bir başka merak uyandıran kısmını oluşturuyor. Jacob’ın Ophelia’ya alışması ve onu olduğu gibi sevmesiyle Ophelia’nın güç nedeniyle geçirdiği değişim ve ona olan tutkusu arasındaki dengenin –daha doğrusu dengesizliğin- öyküsünü bu romanda bulabilirsiniz. Bir de tabi ki Bay Fielding’in geçmişine dair değişik bilgileri sayfalar boyu ekmek kırıntıları gibi takip edip asıl hikayeye ulaşma sürecinin güzelliği var.

Romanın ortaya çıkış sebebi olan unsurun açıklanması noktasında bazı eksiklikler olsa da, üç gencin hiç bilmedikleri ve anlaşılması oldukça zor olan bu gücü anlama peşindeki hikayeleri gerçekten merak uyandırıcı. Dolayısıyla “Gece Yarısına On Üç Gün”ü okuması zevkli ve ilginç bir roman olarak sınıflandırabiliriz. İthaki Yayınları’nın dilimize kazandırdığı Patrick Carman tarafından kaleme alınan “Gece Yarısına On üç Gün” okuyuculardan bir şansı hak ediyor.

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar