Isaac Asimov’un Önerisi Üzerine: Bir Mars Destanı

Bilimkurgu yazınında Isaac Asimov, Frank Herbert, Arthur C. Clarke, Philip K. Dick gibi başarılı kalemlerin elinden çıkan her kitap türün okuyucuları için öncelikli tüketilecek listesinde yer alır. Zira türe dair ne varsa bu ve benzeri kalitedeki isimelerden öğrendik diyebiliriz. Ancak ülkemizde çok fazla tanınmayan, çevirisi yapılmamış, okurumuza ulaşmamış birçok bilimkurgu dahisi olduğunu konusunda çoğumuz aynı fikirdeyiz. Misal Su Adamı‘nın yazarı Aleksandr Belyaev ile ilk defa söz konusu kitabı aracılığı ile tanıştık.

Bilimkurgu dahileri kategorisine baktığımızda Stanley G. Weinbaum ismi rahatlıkla buraya dahil edilebilir. Yazının başlığında yer alan ‘olabilecekken’ kelimesine dikkat çekmek istiyorum. Çünkü yazar otuz üç yaşında hayata veda etmiş ve bu sürenin sadece 1 yıllık kısmında yazarlık yapabilmiş. Bilimkurgu türü çok daha zengin fikirleri, kurguları akciğer kanserine kaybetmiş takvimler 1935 yılını gösterdiğinde. Asimov’un bir ‘nova’ olarak adlandırdığı Weinbaum, özellikle dünya dışı yaşam formları anlatısı konusunda dikkate değer öykülere imza atmış.

Buruk başladığımız yazıya Bir Mars Destanı içerisinde neler var neler yok göz atarak devam edelim.

Zamanının Ötesinde

Zamanın ötesinde derken; cidden farklı ve sıradışı bir şey ile karşılaşmak gerekir. Mevcut zaman diliminin ufkunun yetmediği erimlere ulaşmış zihinlere atfedilen bir tanımlama. Kitaba adını veren Bir Mars Destanı adındaki öyküde yazar tamı tamına bunu hedef alarak yazmış olabilir. Hikayemiz şu şekilde; Ares kod adlı görev -nerede Mars orada Ares Görevi- ile kızıl gezegene iniş yapan bir grup astronot. Ve tabi ki içlerinden bir tanesinin başına talihsiz bir olay gelir -hayır patates yetiştirmiyor- ve başı belaya girer. Dick Jarvis adındaki kahramanımız ekibinden kilometrelerce ayrı düşer. Çareyi avcunun içi gibi ‘bildiği’ gezegende yürüyerek araştırma sahasına dönmekte bulan adamımız yolda bir arkadaş edinir. Çıkardığı sesten ötürü Tviil adını verdiği yaratık ile kısa sürede arkadaş olurlar ve…

Bundan sonrası spoiler sayılabilir. Sayılmayabilir de. Can alıcı noktaya gelmişken durmak istedim. Zira daha evvelinde okuduğum insan harici medeni yaratık örnekleri arasında Tviil en özgün olanı olabilir. Devekuşuna benzeyen anatomik yapısı, alet kullanabiliyor oluşu, kelime kullanma yeteneğine ve daha fazlası. Jarvis ile iletişim kurmayı geçtim arkadaş olmaya çabalıyor.

Kahramanımız zamanla daha evvelinde keşfettikleri canlılara hiç benzemeyen bu yaratık ile diyalog kurabilir hale geliyor. İnsanın kendisi gibi zeki bir canlı ile arasında neler geçebilir fikri için çok iyi bir örnek. Çünkü karşımızda illa Alien vari tehditler olmak zorunda değil. Evrim, güçlü olanın ve uyum sağlayanın ayakta kaldığı bir mekanizma. Biz dünyada Tviil ise Mars’ta bunu başarmış. Öykünün en güzel yanı da insani yaklaşımlar barındırıyor oluşu. İki farklı medeniyet var ve ikisi de ‘biz dostuz’ diyerek adım atıyor.

Yaşam Dünya Malı Değil

Tviil denen elemanı farklı kılan gezegen üzerindeki tek medeni canlı demek isterdim ama değil. Jarvis ve Tviil yola devam ettikçe farklı yaşam formları ile karşılaşıyorlar. Yazar bildiğimiz tüm habitatın dışında fikirler etrafında öyküyü/öyküleri ele almış. Bir çeşit taş ya da kayadan oluşan bir canlı düşünün. Varlığının kendiliğinden ve evrimi süreci bir çeşit ‘büyüme’ ile sağlanıyor. Okuyunca ağzımı açık bırakan bir noktaydı. Aynı anda hem canlı hem cansız hemde çoğalan bir varlık. Sayıları çok kalabalık olmasa da anlatı boyunca yer alan canlılar için dünyevi karşılıklar bulmak çok zor. Asimov kitabın önsözünde Weinbaum’un tam olarak bu dünya dışı canlılar konusundaki fikirleri nedeniyle çok önemli bir kalem olduğuna işaret ediyor.

Yaşam, dünya için sınırlı olmadığı gibi onu nerede nasıl aramamız gerektiğini bildiğimizi sanıyoruz. Ancak aradığımız karbon temelli hayat ya sadece dünya için geçerli ise diğerlerini nasıl bilebileceğiz. Weinbaum bu konuda zamanının önüne geçen fikirlere sahipmiş…

İnsanı Anlatıyor, Anlayana

Az önce bir yerlerde yazarın öyküsünde insani yaklaşımlarına dikkat çekmeye çalışmıştım. Bireyin hayatına be teknolojiye bağlı olarak hem psikolojik hem anatomik anlamda nasıl etkilendiği üzerine kurgular yazmış. Bunu tüm öykülerinde yaptığını fark etmek çok zor değil. Mesela Eğer Dünyaları ve İdeal adlı öyküler tam olarak birey duygu ve düşünce dünyası üzerine yoğunlaşan öyküler.

İki öyküde de ana karakterler aynı; her yere geç kalma huyuna sahip genç bir mühendis ve en yakın dostu alanında bir dahi olan kafadan çatlak bir fizik profesörü. İlk öyküde deli doktor kıvamındaki fizikçi abimizin icat ettiği paralel evren oluşturan bir makine fikri var. Genç dostumuzun hayatı boyunca geç kaldığı en önemli anın farklı varyasyonlarının ‘vicdan azabı’ çekmesini engelleyip engellemeyeceğini öğrenmeye çalışıyoruz. Sonuç ne olursa olsun bir nevi zaman yolculuğu icra ediliyor. Ancak geçmiş ya da gelecek yerine ‘eğer’ fikrini barındıran zaman boyutlarına yola çıkıyoruz.

Öykü ‘insan eğersiz yaşayabilse acaba hayat nasıl olurdu’ sorusunun yanıtlanabileceğini kanıtlıyor. Öyle ki geleceği ya da geçmişi farklı bçimlerde tecrübe ederek neler olurdu sorusunun yanıtı aranıyor. Bunun en büyük getirisi kişisel tatmin. Bireyin kendisini daha olumlu hissetmesine kapı aralıyor. Yaptığımız ya da yaptığımızı sandığımız hataları görebilme imkanı. Her ne kadar böyle bir şey mümkün olamayacak olsa da okumak son derece keyifliydi.

İdeal ise görece tehlikeli olan bir önceki anlatıdan çok daha sakıncalı bir fikri barındırıyor. Herhangi bir konuda mutlu olmanızı sağlayacak en güzel, en iyi, en faydalı, en bilge vs. durumların cevaplanabilir olduğunu düşünün. Yine profesör iş başında ve yine bir icat. Diğer elaman, genç olanı bu defa kendisini çok daha büyük bir sıkıntıya gark eder. Hayatı boyunca ulaşamayacağı bir hedefin tarifi tüm benliğine yayılmışken insan dünyanın geri kalanından umudu kesiyor. Okudukça hadi be diye hüzünlendiğim bir öykü olduğunu söyleyebilirim. İnsanın olamanın en ağır yükü de bilinçli bir şekilde taşıdığımız zihnimiz ve ortaya çıkmaya hazır bekleyen acı hatıralar.

Bir konudaki hedefinize, idealinize ulaşmak için harcadığınız çaba başarının püf noktasıdır. Amaç her ne olursa olsun istikrar sağlayarak o noktaya ulaşmak adına harcanan çaba idealinizden daha kutsaldır. Ancak ya asla ulaşamayacağınız bir amacınız olursa, bir amaç oluşturursanız. O zaman hayattan nasıl tat alacaksınız…

Başka başka

Yazar pozitif bilim dalları konusunda skalayı geniş tutmuş. Fizik, kimya, arkeolojinin yanında biyoloji de kurgularında yer alıyor. Uyumun Doruğu evrim gibi bir meselenin etrafında inşa edilmiş en güzel bilimkurgu öykülerinden biri olabilir.

Dünya üzerinde yaşayan canlılar arasında en uyumlu yani hayatta kalmak ve ilerleyebilmek için en çok avantaja ve çabaya sahip olan canlıyı arayan bir bilim adamı düşünün. Araştırmaları sonuç vermiştir ve söz konusu canlı bulunur: meyve sineği. Uyum sağlama özelliğinin hastalıklar üzerinde çare olabileceğini düşünen adamımız hazırladığı serumu ölüm döşeğindeki bir hastaya enjekte eder. Ancak işler hiç bir şekilde beklediği gibi ilerlemez. Uyumluluk öyle bir noktaya erişir ki yok edilemezlik başlar…

Öykü hem fikir açısında hem fikrin işlenişi açısından hem karakterleri açısından hemde bilimsel açıdan çok başarılıydı. Yaşamın devamı için elzem olan hayatta kalmanın yollarına sahip olma zorunluluğu bir adım sonra insanlıktan çıkartabiliyor. Okumaktan keyif aldığım ‘deli bir doktor vardır, insanları keser biçer ucubeler yaratır’ fikrinin orjinal güzel örneği olmuş. Gerçi burada olayların başlangıcı delilik yerine gayet aklı selim -kime göre-başlıyor ancak denek bilinçli kötülük yolunu seçiyor.

Sonlara doğru

Yazarlık kariyeri çok kısa sürmüş, ölümü erkenden kucaklamış tanınmış bir çok yazar var. Guy de Maupassant gibi, Arthur Rimbaud gibi vs. Ancak yazarlık kariyeri için bir yıl cidden korkunç az bir süre. Resmen hayatının baharında hayata gözlerini yummuş bir yazar Stanley G. Weinbaum. Bunu bilerek okuyunca insan kim bilir neler kaçırdık diye düşünmeden edemiyor.

Bu kitabı okumamızı sağlayan İthaki Yayınları cidden çok iyi bir iş çıkartmış. Daha önce Sovyet yazarlar ile bol bol haşır neşir olmamızı sağlamak gibi şık bir hareket yapmışlardı. Bu kitap onun gibi kaliteli bir hamle. İyi bilimkurguyu dilimize kazandırmaya devam edecekleri aşikar.

Bilimkurgu Klasikleri serisinin en güzide örneklerinden birisi olan Bir Mars Destanı hakkında yazmaya çalıştım. Dilimin döndüğünce yazdım lakin tecrübe etmeden, içindekileri görmeden bilimkurgu okumaya devam etmek ayıp olur..

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar