Osmanlı Odaklı, İslam Etkili Roman: Azraa-Eel Menkıbeleri

Reklamcılık dünyasında ün yapmış, akademisyen kimliğiyle de tanınmış Uğur Batı, bugünlerde fantezi edebiyat alanında dikkat çekiyor. Everest Yayınları eliyle raflardaki yerini alan “Azraa-Eel Menkıbeleri: Osmanlı Mahzeninden Hayal Et Kıssaları”, Osmanlı İmparatorluğu yanı sıra İslam kaynaklı tarihsel öğeler ve bilgilerle harmanlanmış iyi – kötü savaşını anlatıyor.

Kahramangiller’de romanı ele alışım “reklam” kaygısı içermediğinden reklamcılık alanı duayeni Uğur Batı’nın kitabına yönelik eleştirilerimi de ilerleyen satırlarda ifade edeceğim. Ancak Batı’nın romanıyla ilgili mutlaka altını çizmeyi önemsediğim ve bu nedenle alkışlanması gerektiğini düşündüğüm nokta ise “özgün” oluşu. Osmanlı İmparatorluğu tarihindeki kişilere dair bilgiler verdiği satırlarıyla birlikte kuşkusuz “özgün” bir eser olması için yazarınca epeyce okuma ve çalışma yapıldığı görülüyor. Romandaki öykülerde, geçmişten günümüze Anadolu’nun kültüründe varlığını koruduğunu bildiğimiz cinler, periler, ermişler gibi bu topraklara özgü karakterler kullanılıyor. Eser için hikaye kitabı yerine roman olarak yaklaşıyorum çünkü kitaptaki hikayeler karşımıza Azraa-Eel karakterini çıkarıyor. Bunun yanı sıra birbirine bağlanan hikayeler dolayısıyla da devamlılıklar söz konusu.

azrael-mankibeleri-1

“Azraa-Eel Menkıbeleri”, alemler ötesi ve alemler arası kurgu dünyasında ve tarihsel vakalarında sizi yaratılıştan Osmanlı’nın bitişine değin yolculuğa çıkartıyor. Şeytan/İblis karakteriyle insanoğlu arasında kıyamet ile sonuçlanacak nice çarpışma hikayesini anlatıyor. Kitaptaki ifadeyle; “Rivayet; hakiki veya uydurma, vukuat, kıssa, mesel ve ekseriye hisse olsa bile anlattıklarımız, neler geldi neler geçti felekten, deve bile geçti elekten” denilebilecek olaylar tasvir ediliyor. Kendisini “muharrir” olarak adlandıran Amr Bin Azraa-Eel ise, kıyamete değin ölümsüz oluşu anlaşıldığı üzere olayları bazen bizzat anlatan bazen de anlatılmasını sağlayan karakter olarak görülüyor.

Kıtalar Nasıl Buluşuyorsa İyi-Kötü Buluşması Kenti: İslambol

Kitapta, İslam dini ağırlıklı karakterler ve tarihsel öğeler de ön plana çıkıyor. En dikkat çekici noktalarından biri de İstanbul’un asıl adını “İslambol” olarak işaret etmesi.

Yazar Uğur Batı’nın İstanbul’un tarihi, semtleri hakkında da ciddi bir ön araştırma yaptığını da vurgulamak gerekir. Batı, Bab-ı Hümayun, Cellat Çeşmesi, Galata’sı gibi detaylarıyla kitapta sıkça okurlarını farklı yüzyıllardaki İstanbul’da yürüyüşlere çıkartıyor.

İslambol’un özelliği ise, hikayelerde şeytani varlıklar ile pek çok mücadeleye sahne oluşu. Osmanlı İmparatorluğu’nun sultanları da kötülüğe meyilli insani zayıflıklarıyla hikayelerde rol alıyorlar.

Osmanlı sultanlarıyla ilgili “katli vacip şehzadeler” konusundaki anlatımlar, benim merakımı cezbetti. Şahsi düşüncem itibariyle ya da kısaca ‘bence’, katleden ve katledilen sultanlar meselesiyle kitapta Osmanlı’ya dair sorgulayıcı bir bakış penceresi de açılıyor. Ama tabii pek çok fantastik öğeleriyle birlikte..

Osmanlı tarihinde imparatorluk geleceğini etkileyecek şekilde önemli ve sık hale gelişi bakımından “rüşvet” meselesi de kitapta konu ediliyor. Doğrusu şeytan işi “rüşvet” belası, Osmanlı yönetimine en tepeden en alt kademeye nasıl bulaşmış olduğu tartışılır. Ancak belki Batı’nın fantastik açıklaması akla olmasa dahi en manidar olanıdır. Bunun için sizlere detay vermeksizin Batı’nın kitabındaki özellikle III. Murat ile ilgili hikayesini okumanızı salık vereceğim.

azraaeel

Ah Cennet’ten Kovduran Kadın Ah…

“Azraa-Eel Menkıbeleri: Osmanlı Mahzeninden Hayal Et Kıssaları” ile ilgili eleştirilerim olacağını da ifade etmiştim. Bunlardan ilki belki “kadın okuyucu” kimliğimden kaynaklı gibi. Kitapta, insan soyu için belalı bir süreci başlattığı rivayet edilen o meşum olay ne yazık ki erkek bakışıyla tekrarlanıyor görünüyor. İnsan için dönüm noktası olan “Cennet’ten kovulma” olayında çerçevesinde, Uğur Batı da, okuyucularına kadın figürünü yüzyıllardır suçlu ilan eden öyküyü anlatıyor. Adem’in soyundan olanlara musallat olanlar konusunda “Kutsal Fahişe Lilith” işaret ediliyor. Elbette Adem’in cennetten kovuluşuna neden olmakla kalmayıp cinselliğini kullanmakla meşhur Lilith karakteri, burada da kötülükleriyle anılıyor. Ancak Batı’nın kitabına eğer fantastik roman yaklaşımını unutmadan yaklaşılırsa bunun da kadın neslini suçlamak amacı taşımadığını ve sadece kitaptaki hikayelere konu edilmiş diğer efsanelerden biri olduğunu da söyleyebiliriz. Buna rağmen kitapta cadı, büyücü, harem cariyesi kimlikleriyle kadın nedense genellikle “kötü” resmediliyor görüşümüzü de not edelim.

Osmanlıca Sözlüğü Olsa mı Acep?

Kitaba ilişkin belki gelecek baskılar için de düşünülürse Osmanlıca Sözcülüğü niteliğinde kitaptaki ifadeler için en arkada açıklama bölümü eksikliğini gözlemledim. Mesleki eğitimi ve basın tarihi çalışması itibariyle şahsen aşinalığım olsa da kitaptaki Osmanlı dönemine ilişkin pek çok tabir, ifade bazen zorlayıcı oldu.

Türkiye’de fantastik edebiyatı meraklısı gençler göz önüne alındığında belki Uğur Batı’nın gelecek baskılar için kitabına ilaveten sözlük niteliğinde bir bölümü koymasını –haddimi aşmamaya gayretiyle- önereceğim.

Eleştirilerim kapsamında kitaptaki illüstrasyonlara da dikkat çekeceğim. Kitaptaki illüstrasyonları, kurgusal karakterler ve evrene ilişkin belki de en önemli fantastik edebiyat unsurları olarak değerlendirebiliriz. Bu noktada, kağıt cinsi ve baskısı itibariyle bazı illüstrasyonlar biraz karanlığa mahkum olmuş gibi görünüyor diyeceğim. Ama kuşkusuz esere renkten öte görsel anlam katan unsurlar olmuş.

Uğur Batı

Uğur Batı

Kelam Üzerine Erbablığıyla Uğur Batı

Uğur Batı’nın, kitapta mutlaka keyifle okuyacağınızı düşündüğüm son bölümlerinde “kelam” yani “söz” ve söyleme üzerine ifadelerini ise takdire şayan buldum. Kelam erbablığını ortaya koyacak şekilde Batı, bugünkü ulema sınıfı akademisyenler gibi kesimlere de mesajlar niteliğinde söylemler de bulunuyor.

“Azraa-Eel Menkıbeleri: Osmanlı Mahzeninden Hayal Et Kıssaları” kitabıyla ilgili bizim son kelamımız ise, bazen hikayelerden oluşması itibariyle kurgusunda takıldığım noktalar oldu. Ama her şeyden öte “özgün” oluşu nedeniyle çok keyifle okudum. Evliya Çelebi, Piri Reis gibi tarihsel gerçek karakterler üzerine yeniden bilgilerimi gözden geçirdim. Ama en önemlisi de ‘Acaba bir yerlerde gerçekten Piri Reis’in kayıp hazinesi var mıdır?” diye de düşündüm. En sevdiğim Türkçe kavram “Kısmet” üzerine de aydınlatıcı finaliyle gülümsedim. Velhasıl kelam, okuyalım, okutalım..

Yorumlar