Venom – Analiz, Tahmin ve Anekdotlar

Dürüst olmak gerekirse kaleme alacağım en zor Analiz, Tahmin ve Anekdotlar yazısı bu olacak. Zira takip edenlerin gayet iyi bildiği üzere bu yazı dizimin formatı, hakkında lanet okunan filmleri bile eleştiri yağmuruna tutmak yerine analiz etmek ve alt kültürdeki yerini çözümlemek. Ancak Sony’nin Venom filmi söz konusu olunca “insan gerçekten hayret ediyor”.

Bu Film(ler)in Hedef Kitlesi Kim?

Keşke on binlerce kez tıklanan yazım, Thor’un Çekicini Kimler Taşıyabilir? yerine Süper Kahraman Filmleri Kimlere Yapılıyor? olsaydı da bu konuyu her yazımda tekrar tekrar ele almak zorunda kalmasaydım (Şaka, şaka. Şikayetim yok). Ancak -acı ama gerçek- süper kahraman filmleri kesinlikle çizgi roman tutkunlarını hedeflemez. Ortadaki yüzer gezer aksiyon filmi takipçilerini hedefler.

Söz konusu kitle 80 ve 90’larda Rambo, Terminator ya da Lethal Weapon gibi filmleri izleyen aynı profildir. Mutlaka sinema gişesinde sıra beklerken şuna benzer bir diyaloğa kulak misafiri olmuşsunuzdur:

“Venom’a mı gitsek?”
“Konusu ne?”
“Uzaylı, adamın vücudunu ele geçirmiş galiba.”

Yanlış anlaşılmasın, kesinlikle kimseyi hakir gördüğüm yok. Sinema bence böyle bir şey olmalı zaten. Hafta sonunu bir yakınıyla film izleyerek geçirmek isteyen seyirci bilet alıp girdiği filmi anlamak için on film daha izlemek ya da yüzlerce çizgi roman okumak zorunda kalmamalı.

“Bunların parasını verdin mi?”

Bir R-Rated Meselesi Vardı Ne Oldu?

Maalesef geek kamuoyunu oltaya getirmek için kullanılan bazı sihirli kelimeler vardır. “Venom”, “Punisher” ve “Spawn” bunların en başında gelir. 90’larda meydanı boş bulup kısa süre için yıldızları parlayan bu üç boş karakterin neyinden bu kadar gaza gelinir anlamam mümkün değil. Hatta bunlardan herhangi birinin ismiyle birlikte bir de “R-Rated”  kelimesi geçince cepten mendil çıkarıp halay başı olacak kadar kendini kaybedenler tanıyorum.

Hatırlarsanız Sony, Venom filmini pazarlamak için oltaya R-Rated yemini takmıştı. Haber internete düştüğünde geek kamuoyu “Spider-Man olmadan Venom nasıl olacak ki?” sorusunu ikinci plana atmıştı bile. Ne de olsa R-Rated bir Venom çekilecekti! Boru mu? R-RATED DİYORUM OLM! Bense buna karşılık olarak süper kahraman filmlerinde R-Rated kavramının ne kadar tehlikeli olduğu hakkında şu yazıyı kaleme almıştım, şiddetle tavsiye ederim:

Süper Kahraman Filmlerinde R Rated

Neyse, gel zaman, git zaman derken Sony, filmin yayınlanmasından bir süre önce geri adım atıp R-Rated’ı PG-13’e çevirme kararı aldığını açıkladı. Bunun filmin kalitesi adına kötüye işaret olduğunu görmemek için çok saf olmak gerekiyor. Zira film yapımcıları film piyasaya sürülmeden önce farklı profillerden odak gruplar toplar ve filmi izletip anketler yaptırır. Anket sonuçları üç aşağı beş yukarı filmin ne kadar hasılat yapacağını öngörmelerini sağlar. Sonuç çok çok kötüyse filme ek sahneler çekilir vesaire. Diyeceğim o ki; R-Rated demek, potansiyel izleyici yelpazesini inanılmaz ölçüde daraltmak demek. Dolayısıyla ancak kendine çok güvenen yapımlar R-Rated film çekmeye cesaret edebilir.

Peki Venom neden cesaret edememiş? Anlatayım:

“Gürültü yapıyorsun, evde ders çalışamıyorum!”

Life Foundation?

Öncelikle filmin ilk dakikalarından itibaren neyle karşılaşacağımı merak ediyordum. Zira simbiyotun Spider-Man tarafından Dünya’ya taşınması 1984-1985 arasında yayınlanan o Secret Wars isimli bir mini çizgi roman serisinde gerçekleşmiştir. Ancak Secret Wars aşırı kalabalık ve kozmik seviye bir hikaye olduğundan sinemaya uyarlanması çok zor (Ayrıca hikayesinin de pek iyi olduğunu iddia edemem). Dolayısıyla filmi izlerken Venom’un Dünya’ya gelmesi hakkında önüme ne konursa beğeneceğime emindim, öyle de oldu.

Bu noktada film beni gerçekten şaşırttı, zira simbiyotun kökeni gayriresmi de olsa hiç beklenmedik şekilde Sony’nin bir diğer filmi olan 2017 yapımı Life adlı bilimkurgu/korku filmine bağlandı. Hatta simbiyotu Dünya’ya taşıyan şirketin ismi de Life Foundation idi (Çizgi romanlarda da bu isim geçiyo, güzel tesadüf olmuş). Life’ı izleyenler hatırlayacaktır; oradaki uzaylı canlı formu simbiyotu andırıyordu. Yapımcılar da bu fırsatı görmüş ve (gayriresmi de olsa) Venom filmini buna bağlamışlar.

Life (2017)

Güzel Başladık Aşka, Güzel Bitmedi Başka

Maalesef filmin bundan sonrası yokuş aşağı. Asla “Bu çizgi romanlarda böyle değil!” türünde yazılar yazan biri olmadım. Bilakis, çizgi romanlar tutkunu olan herkesin bilmesi gerektiği gibi; TV ve sinema uyarlamalarının çizgi romanlarla aynı evrenlerde geçmediğini gayet iyi biliyorum. Onlar çokluevrene bağlı bambaşka evrenlerdir.

Venom’u izlerken karşılaştığım sorun kesinlikle bu değil. Hikaye evreninin kendi içinde çok kötü kurgulanmış olması. Bu durum da yukarıda bahsettiğim türden gişede haftanın filmlerine bakarken “Filmin konusu ne?” diye soran profile bile kendini beğendirirken sıkıntı yaşayacağını düşünmeme yol açıyor. Devam edelim…

Karakterler

Aslında gayet iyi gidebilecek hayatını itinayla yerle bir eden Eddie Brock’u canlandıran Tom Hardy’nin kendisine hiç yakışmayan bir role büründüğüne şahit oluyoruz. Hatırlarsanız filmin reklamı “Dünyada yeterince süper kahraman var!” argümanıyla yapılmıştı. Ancak film iki saat boyunca adeta Venom’un süzme bir kötü adam değil de anti-kahraman olduğunu “algısı” üstüne kurulu olan bu reklam kampanyasını yalanlıyor. Zira izleyeceğiniz film diz boyu bir süper kahraman orijin hikayesi. Ayrıca Tom Hardy, vücut dili, gerek ses tonu, gerekse diyaloglarıyla 2002 yapımı Spider-Man’deki Tobey Maguire’dan bile daha ahmak bir karakter canlandırmış.

Ürettiği ettiği “roketlerle” öne çıkan Life Foundation’un başında asıl kötü adamımız var. Film boyunca Dünya’nın kaynaklarının artık sürdürülebilir olmadığını argümanını öne süren Riz Ahmed’in canlandırdığı Carlton Drake, aslında çarpık (ve kavruk) bir Elon Musk yansıması. Ama o kadar öylesine süzme kötü ki, ya senaristlerden birisi gerçek anlamda Elon Musk’tan nefret ediyor ya da sadece adam popüler olduğundan ilgi çeksin diye böyle bir yol seçmişler.

Eddie Brock’un kız arkadaşı Michelle Williams’ın canlandırdığı Anne Weying ise gelişen olaylara o kadar kolay dahil oluyor ki, sanki onlarca silahlı insanı paçavra gibi etrafa saçan üç metrelik, siyah, salyalı, sivri dilli ve dişli bir yaratığın içinden çıkan erkek arkadaşı değilmiş gibi. Kısa süre içinde karakterin yegane amacının filmin aksiyon sahnelerinde ekose mini etek ve topuklu ayakkabılarla sağa sola koşturmak olduğunu fark ediveriyorsunuz. Günümüzde Deadpool‘a bile kız arkadaş edindirip romantizm yaşatan o görünmez ellerin, sırf adet yerini bulsun diye filme bu karakteri eklemiş olduğu gün gibi ortada.

Kalan bütün karakterler de benzer şekilde sığ. Anne’in yeni erkek arkadaşı Dr. Dan, kavruk Elon Musk’ın yanında çalışan yarım akıllı Dr. Skirth, koca şehir sanki babasının çiftliğiymiş gibi tepeden tırnağa silahlı sayısız adamlarıyla terör estiren Life Foundation güvenlik şefi Roland… Haklarında fazla bir şey söylemek pek mümkün değil.

Atmosfer ve Hikayenin Tutarlılığı

Filmin New York yerine San Francisco’da geçiyor olması isabetli bir karar olmuş. Hem etrafta neden başka süper güçlü tip olmadığının açıklaması kolaylaşmış, hem de filmde bolca yer alan araçlı kovalamaca sahneleri San Francisco’nun bol engebeli caddelerinde daha bir güzel olmuş.

Ancak film evreni o kadar tutarsız ki, film New York’ta olsa da pek fark etmezmiş. Zira, daha önce de yazdığım gibi; şehrin göbeğinde ordu gibi dolaşıp etrafı birbirine katan adamlar var, polis falan hak getire. Eddie’nin kız arkadaşı sanki her hafta başka bir yaratıkla karşılaşıyormuş gibi rahat. Film boyunca Eddie Brock’un üç metrelik siyah, salyalı, dilli ve dişli bir yaratığa dönüştüğüne tanık olan yüzlerce insan var (hatta olayların bir kısmını kameraya çekenler özellikle gösteriliyor), ama filmin sonunda hiçbir şey olmamış gibi normal hayatına kolaylıkla dönebiliyor (Bunun bire benzerini X-Men: Apocalypse sonunda Magneto da yapmıştı, boyu devrilesice).

Bunlar dışında filmin kurgusunun defalarca elden geçtiği çok belli oluyor. Zira pek çok sahnenin filmin ilerleyen dakikalarında tekrar gündeme geleceğini hissediyorsunuz, ancak gelmiyor. Mesela defalarca ismi geçen kedi, Eddie’nin dairesindeki kurumuş çiçek vb. O kedinin Venom tarafından yutulacağına adım gibi emindim, ama sonradan içimden bir his kedi yiyen uzaylı kadrosunun Alf ile dolu olduğu için bundan vazgeçildiğini söylüyor. Kurumuş bitkiyi ise filmde gördüğümüz kadarıyla Venom düzeltebilirdi, zira filmde ciddi bir iyileştirme gücü var. Ancak kurumuş bitkiyi düzeltmesi karakteri fazla iyi gösterebilir diye düşünülmüş olabilir.

Sadede Gelelim

Yazımın başlarında da belirttiğim gibi; benim zaten bir çizgi roman uyarlaması filmden beklentim her daim kısıtlı. Olsa olsa aksiyon filmi niyetine gidip ender de olsa Captain America: Winter Soldier, Guardians of the Galaxy, Deadpool ya da Logan gibi güzel işler karşımıza çıkabiliyor hepsi bu.

Venom, Sony’nin Marvel Comics ile yaptığı anlaşma gereği belli periyotlarla telifini elinde tuttuğu karakterlerin filmlerini çekme zorunluluğu yüzünden ortaya çıkmış bir yapımdan ötesi değil. “Venom” ismini duyunca şirazesi kayan geek kamuoyunu taban alarak üstüne aksiyon sahnesi izlemek için sinemaya giden “Filmin konusu ne?” profiline de hitap ettiği için belli bir gişe başarısı elde edeceğini düşünüyorum. Benim filme IMDB notum Life filmine olan gönderme ve güzel kovalamaca sahneleri için 6 oldu (Kaç paragraf yerden yere vurduğum film için o kadar cömertim ki sormayın).

Not: Filmi yazarlarımızdan Cihan Türe ile birlikte izledik. Dolayısıyla yaptığım yorumlarda film sonrası yaptığımız sohbetin büyük katkısı var.

Yakaladığım Anekdotlar

  • Life Foundation çizgi romanlarda simbiyotları çoğaltarak kanser tedavisi geliştirmeye çalışan bir kuruluş.
  • Filmin başında hayatta kalan astronot J. Jonah Jameson’ın oğlu idi. Hatta 90’ların Spider-Man çizgi serisinde Venom’u Jameson dünyaya getirmişti.
  • Filmde Eddie’nin vaktiyle New York’ta Daily Globe’da çalıştığı, ancak neredeyse kariyerinden olacak bir olay yüzünden San Francisco’ya taşındığı anlatılıyor. Bu büyük oranda çizgi romandaki Eddie Brock hikayesiyle paralel. Ancak Daily Globe skandalı çizgi romanlarda Eddie’nin çöküşüne sebep olmuş ve Spider-Man’e olan düşmanlığının temelini oluşturmuştur.
  • Eddie’nin çizgi romanlardaki ağırlık kaldırma merakına dairesindeki çok sayıdaki dumble ile gönderme yapılmış.
  • Anne’in çalıştığı hukuk firmasının adı Micheline & McFarlane idi. Bu Venom’un yaratıcıları David Michelinie ve Todd McFarlane’e bir saygı duruşuydu.

  • Riot’un simbiyotu eliyle Eddie’den ayırdığı sahne 1995 yılında yayınlanan Venom: Carnage Unleashed kapağının tıpatıp aynısı.
  • Spider-Man’in siyah kostümünün tasarımcısı aslında Randy Schueller adlı bir amatör bir fandır (Elbette o zamanlar simbiyot hikayesi falan yoktur, çok sonradan gelmiştir). Eddie’nin filmde yaşadığı apartmanın ismi Schueller idi. Bu harika bir göndermeydi.
  • Venom: The Hunger çizgi roman serisinde Venom belli bir kimyasala bağımlı olduğu için insan beyni yemeye başlamıştı. Ancak sonra aynı maddeden çikolatada da olduğu için (neyse artık o madde) bu kötü huyundan hemen vazgeçmişti. Filmin sonunda buna da güzel bir gönderme var.
  • “Gözler, ciğerler, pankreas. Çok fazla atıştırmalık var… çok az zaman var.” Bu alıntı Venom’un mini serilerinde bire bir var.
  • Filmin ilk after credit sahnesinde Woody Harrelson’ı Cletus Kasady rolünde görüyoruz. Yani Carnage. Olası bir devam filminde Carnage karakterini göreceğiz gibi.
  • Filmin ikinci after credits’i 2018 Aralık’ta gösterime girecek olan Into The Spider-Verse adlı animasyondan kısa bir bölüm idi. Böylece Miles Morales ve Peter Parker’ı bir arada izleme şansımız oldu.

Yorumlar