Yalnızca Geçmişi Olan ya da Geleceği Olmayan Adam

Sahip olduğu tek şey geçmişiydi… Fakat o, sahip olduklarından vazgeçmeyi seçti!

Bir geçmiş düşünün; sahip olunabilecek en huzurlu, en mutlu geçmiş olmasa da, en azından hâlâ geleceği dilediğiniz gibi hayal edebilmenize, kendi ütopyanızda yaşamanıza ve günün birinde kafanızdakilerin gerçekleşeceğine inanmanıza fırsat verebildiği için en güvenli sığınağınız haline gelmiş. Geçmişin iyi kötü getirdikleriyle de kendinize sizi gayet güzel idare edebilecek bir şimdi kurduğunuzu düşünün. Geçmişiniz var, şimdiniz var… Şimdinin içinde yaşamak, geçmişte sahip olduklarınızı yad ederek yaşamak ya da geleceği düşleyerek yaşamak elinizde. Hâlâ bir geleceğiniz ve ondan umut edebilecekleriniz var çünkü…

Geleceği Olmayan Adam, bunların hiçbirine sahip değil. Tahayyül edebileceği en kötü şimdide yaşıyor. Zaman zaman körüklendikçe parlayan bir kor parçası gibi, anımsadıkça mutlu olduğu bir geçmişi var belki. Belki o da yok. Geçmişindeki güzel zamanları düşünebilecek durumda bile değil. Kendisini neyin beklediğini, daha iyiden zaten çoktan geçmiş bir vaziyette, daha kötü nelerin olabileceğini, hatta bir geleceği olup olmadığını merak ederek yaşıyor. Sevdiklerini tüm bunlardan alıkoymak, kendinden vazgeçip tamamen geçmişin korlarında, sahip olduğu en güzel şeylerle yaşamak için neler yapabilir? Geleceği Olmayan Adam, geçmişi düzeltebilir mi?

Yoksa…?

gelecegiOlmayanAdam1

Geleceği Olmayan Adam (ya da GOA), genç yönetmen Fatih Yürür’ün ikinci kısa metraj filmi olarak karşımıza çıkıyor. Tıpkı ilk filmi gibi yine kapalı bir mekanda, daha çok oyuncu performansına dayalı ilerleyen film çatışmalar üzerine kurulu yapısıyla son derece teatral bir atmosfere sahip. Çekim açıları ve gerilimi tırmandıran (ki açıkçası ben gerilimin daha da tırmanmasına hayır demezdim) diyaloglar oldukça başarılı. Elbette burada, başroldeki iki profesyonel ve deneyimli oyuncunun çatışmayı muazzam bir biçimde yürütmedeki başarısı da ziyadesiyle etkili. Filmde özellikle, yaşanan kırılma noktasından önceki ve sonraki oyunculuklar, yaşanan değişim ve konuyu ele alışın hafif bir açıyla da olsa başarıyla değişmesi takdire şayan. Ve hiç şüphesiz, Türkiye’de fazlaca örneğine rastlanmayan bir türde bu kadar başarılı bir örneğe rastlamak da hayli mutluluk verici bir şey.

Geleceği Olmayan Adam, geleceğimizin giderek okuduğumuz distopyalara benzemeye başladığı, tek çıkışın gerçekliğin arka kapısındaki hayal dünyalarımız ve bunları besleyen kitaplarımız, filmlerimiz ve süper kahramanlarımız olduğu bir dünyada, aslında bizi olabilecek şeylerle de yüzleştiriyor. Neticede bu yazıyı okuyan herkes, hepimiz, günün birinde gelecekteki bizin, paralel dünyalardan birindeki bir analoğumuzun ya da fezanın bir köşesinden çıkıp gelebilecek bir varlığın kapımızı çalabileceğine inanan insanlarız. Kendimizi evrene ve bütün olasılıklara açık tutmaya, en önemlisi inanmaya devam edelim.

Ne de olsa gerçekliğin arka bahçesi tek sığınağımız.

İyi seyirler.

Yorumlar