Yavan Bir Mükemmellikte Hayatta Kalabilmek: The Bothersome Man
“Dikkat çekmemek hayatta kalmak demektir.”
Çünkü her şeyin dümdüz, yamyassı, uyum içinde olduğu bir düzende tek çıkıntı sizseniz, mutlak suretle çoğunluğun düzenine uydurulursunuz. Çünkü tek bir çıkıntı, yamyassı düzenin sığlığını gözler önüne serse de, yüzyıllardır aynı düzeni benimsemiş bireylerin değişime karşı duydukları korku ve verdikleri tepki sizi bastıracaktır. Öyleyse en iyisi dikkat çekmemek, çıkıntılık yapmamaktır belki.
“Bireyin yabancılaşması” teması gerek edebiyatta, gerekse sinemada belki yüzlerce kez işlenmiş bir temadır. Fakat eserlerin özgünlüğü ve anlatım biçimlerindeki başarı, bazı eserleri kaçınılmaz olarak diğerlerinin önüne geçirir. İskandinav sinemasının en dikkat çeken yapımlarından biri olan, 2006 Norveç yapımı Den brysomme mannen/The Bothersome Man (dilimize Sorun Yaratan Adam olarak çevrilmiştir) da özgün hikâyesi ve anlatım tarzıyla şimdiden fark yaratmış filmlerden biri haline geldi.
Film, oldukça ilginç ve rahatsız edici bir açılış sahnesiyle başlar. Yerin kat kat altında metro bekleyen bir adamın gözü (ve kulağı), oldukça mide bulandırıcı ve yapış yapış sesler eşliğinde öpüşen bir çifte takılır. Çift (aslında sadece yan yana ve bir şekilde “yapışık” oldukları için kendilerine “çift” denebilir) herhangi bir duygu, tutku ya da arzu barındırmaksızın, tahammül edilmez şekilde öpüşürlerken, onları seyreden adam daha fazla dayanamaz ve kendini raylara atar. Bir anda sona eren bu sahnenin ardından karşımıza bomboş, kupkuru bir çöl iklimi çıkar ve açılış sahnesinde kendini raylara atan yalnız adamın otobüsle buraya getirildiğini görürüz. Onu orta yaşlı bir adam, “Hoş geldin” takıyla birlikte karşılar ve bir arabaya bindirerek götürür. Baş kahramanımız Andreas Ramsfjell biraz sonra, her şeyin mükemmel işlediği, son derece kusursuz görünümlü bir şehre götürülür. Burada kendisine güzel bir apartman dairesi, büyük bir şirkette rahatça çalışabileceği bir iş, hatta bir de oldukça güzel bir kız arkadaş sunulur. Evet, tüm bunlar ilginç bir şekilde kendisine “sunulur” ve Andreas da her normal insan gibi kendisine sunulan bu güzel şeyleri sesini çıkartmadan kabul eder.
Ancak bir süre sonra Andreas, bu düzenin sığlığını ve bu rahat, her türlü olanağın elinin altında bulunduğu şehirdeki yaşamın aşırı tekdüzeliğinin farkına varır. Bir gece, peş peşe içtiği içkilerin kendisini hiç etkilemediğini, sarhoş bile olamadığını fark eder ve gittiği barda tuvalete girdiğinde, bölmelerden birinde bir adamın acıyla aynı şeylerden bahsettiğini işitir. Gerçekten de bu tuhaf dünyada ne yemeklerin lezzeti, ne çikolatanın tadı, ne içkinin sarhoş edici etkisi ne de seksin heyecanı vardır. Andreas bu ilginç adamın peşinden gider ve adamın girdiği bodrum katında bir ışık yandığını, ardından da o bölmeden büyüleyici bir müziğin yayıldığını fark eder. O akşamın ardından da hayatına normal bir şekilde devam edemez. Ancak bir süre sonra, bu durumu ne kadar kurcalarsa o kadar göze battığını ve ne yaparsa yapsın bu şehirden kaçamadığını fark eder.
The Bothersome Man, Norveç’li oyun yazarı Per Schreiner’ın orijinal olarak radyo tiyatrosu olarak kaleme aldığı metinden uyarlanarak beyazperdeye aktarılmış. Bu mükemmel eseri için, Norveç’in en prestijli ödülü olan Ibsen ödülünü alan yazar, bu oyunu radyo tiyatrosu için korku türünde bir eser kaleme almak için yazdığını söylemiştir. Gerçekten de, oyunu okuyan yönetmen Jens Lien, Schreiner’ın bu amansız distopyasından fena halde etkilenir ve ilk okuduğu gece uyuyamadığını söyler. Bu etkileyici hikâye, elbette Jens Lien gibi başarılı bir yönetmen ve başta Trond Fausa olmak üzere birçok deneyimli ve yetenekli oyuncunun da katkısıyla, unutulmaz bir filme dönüşür. Filmin müzikleri ise büyük ölçüde, Norveç’in en ünlü yeteneklerinden biri, büyük oyun yazarı Henrik Ibsen’in unutulmaz eseri Peer Gynt için bestelemiş olduğu müziklerle dikkatleri çekmiş ünlü besteci Edvard Grieg’in eserlerinden oluşuyor. (Edvard Grieg’i merak edenler, hemen “In the Hall of the Mountain King” açıversinler.)
The Bothersome Man, düzenle devamlı kavga halinde olan gerçek uyumsuzların fazlaca seveceği, düzenle kavga halindeymiş gibi görünüp sabah dokuzdan akşam altıya dek adına işyeri denen mahzenlerde kapalı kalan ve sosyalleşmeye bile vakit bulamayan günümüz insanının biraz rahatsız olabileceği bir film. Fakat mutlaka görülmesi gereken, etkisinden güçlükle çıkılabilecek bir film.
Herkese keyifli seyirler.