Derdi Dram Olan Animeler #16 – Charlotte

İlk bakışta, zeki ve yakışıklı olmasının haricinde sıradan bir lise öğrencisi gibi gözüken Yuu Otosaka’nın bir sırrı vardır. Arzu ettiği kişinin zihnine girip beş saniye boyunca kontrol etme imkanı sağlayan gizli bir yeteneğe sahip olması onu, bu gücü yıllar boyunca çıkarları doğrultusunda kullanmaya itmiştir. Yuu Otasaka, zaman ilerledikçe haksız becerilerini kullanarak prestijli bir okula girmeyi başarır.

Kısa süre sonra gizemli bir şekilde ortaya çıkan Nao Tomori, Yuu’yu güçlerini kullandığı sırada yakalar ve Hoshinoumi Akademisi’ne transfer olması dışında bir seçenek bırakmaz. Nao Tomori’nin liderliğini üstlendiği öğrenci konseyiyle birlikte kendisi gibi güçlere sahip olan insanları gizlice takip etmek için görevlendirilen Yuu, görünüşte kusurlu olan yeteneğinin gelecek zamanda kendisine ve yakınlarına yaşatacaklarına bir adım daha yaklaşır…

Yuu Otasaka’nın gücünü kullandığı sırada dıştan görünümü

Angel Beats gibi dram türünde yer etmiş olan bir yapımda da imzaya sahip Jun Maeda’nın kaleminden çıkan Charlotte’ı araştırma sürecinde konusu ilgi çekici gelmediğinden serinin başı itibariyle olabildiğince düşük seviyede beklentiye girme kararı almıştım. Fakat serinin henüz ilk saniyelerinde Descartes’den alıntı yapıldığını görünce pek tutarlı davranamadım.

“Düşünüyorum, öyleyse varım.”

Episodik Hikaye Anlatımı, Gelecek Bölümler İçin Altyapı Oluşturuyor.

Her ne kadar felsefi sözlerle ilgi çekici bir başlangıç yapılsa da serinin ilk yarısı; karakterleri tanıtma, yan hikayeler, göndermeler ve kısa vadeli mizah ögeleriyle geçti. Bu süreçte ana karakter Yuu Otasaka’nın karakter gelişimi adına belirsiz farklılıklar bulunsa da anime süresince çok sayıda kırılma anı yaşadığından söz konusu ilerlemeyi önemsiz olarak görmeye başladım. Bölümlerin bu şekilde sürmesiyle senaryo, gerekenden çok daha yavaş halde ilerlemeye devam etti. Ta ki animenin ikinci yarısı itibariyle yoğunlaşan hikaye örgüsüne geçiş yapılana kadar. DİKKAT! Yazının devamı spoiler içermektedir

Herhangi bir karakter gelişimine ihtiyaç duymadan kendini sevdiren ve muhtemelen serideki en masum karakterlerden biri olan Yuu Otosaka’nın küçük kardeşi Ayumi’nin ölümü, aktarılacak yeni temalara öncülük niteliği olarak belirlenmiş. Senaryonun akışını değiştirecek beklenmeyen olaylar, o ana kadar yayınlanan bölümlerde güçlü anlatımlar yakalayamamış Charlotte için iyi bir tercih olabilir, ama işleniş biçimi oldukça rahatsız ediciydi. Henüz 12 yaşında bir kız çocuğunun, sevdiği kişi onunla ilgilenmiyor diye büyük bir hırsla bıçak kullanacak duruma gelmesi, sağlıklı bir psikolojinin ürünü değildi.

Yuu Otasaka’nın kız kardeşi olan Ayumi’nin tehdit edildiği ve gücünü açığa çıkarttığı sahne

Finale Yaklaştıkça Hikayenin Toparlanması Adına Önlemler Alınıyor.

Bu olayın ardından hafiften deliren ana karakter, kontrolünü kaybediyor ve tekrardan toparlanması en azından bir bölüm sürüyor. Kısacası bir bölüm boyunca saatlerce arcade oyun oynamasını, *dango şişlerini insanlara saplamasını ve arkadaşlarına bağırıp çağırmasını izliyoruz. Ana karakterin, anlatmak istedikleri ruh halini seyirciye aktarmayı başarıyor ve **tsundere çerçevesinde tasarlanmış Nao Tomori’yle olan bağlarını güçlendiriyorlar. Sonraki bölümde (8) ise Yuu Otasaka, kendini toparlama yoluna gidiyor. Bu denli psikoloji ağırlıklı sekansların ardından gelen doldurma bölümü bir gereklilik olarak görüyorum. Karakterler haricinde izleyicilerin de geçmiş bölümlerde bulunmayan yoğun hikaye anlatımı için hazırlanması açısından riskli ama yerinde bir karar olmuş. Her şeye rağmen, olay sonucunda serinin içeriğine yeni bir tema ekleniyor: Zaman yolculuğu.

Ana karakter, kardeşini kurtarmak adına geçmişe döner ve başarılı olur. Temel senaryoyu açıklamasının harici için de kullanılan zaman yolculuğu gibi kompleks bir konseptin tutarlı olarak işlenmesi beni memnun etti. Ayrıca bu serinin kötü sonla bitmeyeceği aşikar fakat Angel Beats’ın yapımcısı olan Jun Maeda’nın derdinin dram olduğu kesin. 11. bölümde Kumagami’nin ölmesi buna iyi bir örnek.

“Pooh lakabı… sadece bir yalan mıydı?”

Kumagami’nin en iyi arkadaşı olan, aynı zamanda Yuu’nun abisi Shinsuke, dostuna “Pooh” diye seslenmekteydi. Bunun sebebi ise ‘Kuma’nın ayı anlamına gelmesi ve Winnie the Pooh adlı bir animasyona kelime oyunuyla gönderme yapmasıydı. Kumagami’nin ölmeden önce sarf ettiği cümle ise Pooh karakterinin hiçbir arkadaşını bırakmamış olmasıyla ilgili. Akabinde hayatını yitirmesi ve dostunu bırakmak zorunda kalmasıyla ‘Pooh’ lakabı yalan oluyor. Winnie the Pooh animasyonunun tamamen pozitif temalar üzerine kurulu olmasının da bu son sözlerde etkin rol oynadığını düşünüyorum.

Ana Karakter, Bütün Güçleri Toplamak İçin Yola Çıkar…

Olayların dinmesiyle abisinden izin almasının ardından yurt dışına çıkmak ve dünyadaki bütün güçleri yağmalayıp tehlikeli olarak kabul edilen bu hastalığa son vermek amacıyla işe koyulur. Birçok ülke dolaşıp yüzlerce yetenek yağmalar (ilerleyen zamanlarda acı verici aksanını düzelten bir güce de sahip olur.). Zaman ilerledikçe aklını yitirmeye, kendini tanrı olarak görmeye dahi başlar. Psikolojik düzeyde çıkarımların ön planda olduğu son bölümde Türklere de yer vermişler. Hem de nasıl! Ana karakter, elde ettiği güçlerin verdiği özgüvenle ilerlerken bizim Türkler roketatar çıkarıyor.

Asın bayrakları!

Elde ettiği bütün yeteneklerin bir bedeli olarak hafızasını yitiren Yuu Otasaka, amacına ulaşmasının hemen ardından yere yığılıyor ve tam o anda helikopterle gelen arkadaşları tarafından kurtarılıyor. Yaşanan olaydan önce telefonunun kırılması sonucunda abisiyle olan iletişimini kaybetmişti. Bu sebeple kendisini nasıl buldukları hakkında net bir bilgi yok. Ancak mutlu sonla bitiyor.

Çizim ve Müzikler

Charlotte’ın çizim ve müzikleri hakkında değerlendirme yapacak olursak oldukça beğendiğimi söyleyebilirim. Özellikle Angel Beats’in açılış müziği ‘My Soul, Your Beats!‘i de söyleyen Lia’nın seslendirdiği ve yine açılış müziği olarak kullanılan ‘Bravely You‘ şarkısını seri bitiminin ardından tekrardan dinlediğinizde, kullanılan her sözün anime ile bağdaştığını fark ediyorsunuz. Seri içerisinde kurgusal olarak var edilen post rock grubu ZHIEND’in ‘Trigger‘, ‘Echo‘ gibi albümlere sahip olması ve somut olarak satılması, benim için oldukça sıra dışı bir ayrıntıydı. Aynı durum, bir idol olan Yusa Nishimori’nin şarkıları için de geçerli. Çizimler ise son on yılda çıkan animeler ile benzerlik gösteren modern tasarımlara sahip.

Sonuç olarak, hikaye son derece yavaş ilerlese de bu açığını doğru işlediği temalarla kapatan Charlotte; müzik, çizim ve pek tabii sevilesi karakterleriyle toparlamayı başarıyor. Çelişkilerin bulunduğu birkaç sahne dışında fazla beklentiye girmeden severek izleyebileceğiniz güzel bir seri. Dram türünde yeni bir anime arayanlara tavsiye ederim.

Not: Yazının bitimiyle küçük bir anekdot paylaşmak istedim: Animede, kazanılmış olan süper güçlerin her 75 yılda bir görünen Charlotte Kuyruklu Yıldızı sebebiyle ortaya çıktığı anlatılıyor. Bu süreç, çıplak gözle görülebilen sayılı kuyruklu yıldızlardan Halley yıldızına denk gelmekte. Demem o ki, bir sonraki günberi tarihi 28 Temmuz 2061’de gökyüzüne bakmayı unutmayın!

  • Pirinç unu ile yapılan bir Japon tatlısı.
    ** İlk önce gergin, öfkeli, bazen de düşman olarak tanıtılıp zaman içerisinde olumlu olarak değişim gösteren karakterlere denir.
Künye
Yönetmen: Yoshiyuki Asai
Stüdyo: P.A. Works
Senaryo: Jun Maeda
Müzik: Satoki Iida
Tür: Dram, Okul, Süper Güç
Süre: 13+1
Bu yazı, "Derdi Dram Olan Animeler" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar