Disney Çizgi Filmlerinde Sembolizm: Küçük Deniz Kızı

… ve Disney Ariel’i Yarattı!

Güm, ilk büyük değişiklik! Kahramanımızın artık bir adı var, üstelik sıradan bir isim de değil. Ariel; Kudüs, yani Kutsal Şehir’in eski isimlerinden biridir. Bu az sonra çok daha anlamlı olacak.

Gelelim diğer özelliklere… Anne figürü yine yok. Disney, yaptığı animasyonlarda  anne figürüne az yer verdiği için eleştirilmiştir hep. Ancak hikayecilik açısından bu çok anlamlıdır; ana karakterlerin olmayacak hataları hep silik ya da var olmayan, dolayısıyla tecrübelerini aktaramayan eksik anne figürüyle kapatılır. Anne figürünün eksikliği, Ariel’in üzerinde önemli bir etki yaratır: Babasının öfkesinin çiğ haliyle karşılaşmak zorunda kalır, ikisinin arasını bulacak bir dişi yoktur.

İlk masalda da bu önemli bir durumdur; Küçük Deniz Kızı’nın yardım isteyebileceği iki ebeveyn figürü baba ve büyükannedir. Babasıyla iletişimi güçlü değildir, büyükanne ile aralarında bir kuşak eksiktir: yaşlı kadın hazmetmesi ağır gerçekleri ona çiğ bir şekilde anlatır. Kızın duygularını anlayıp, ona göre konuşup nasihat verecek kimse yoktur. Masaldaki kız bu nedenle cadıya gider. Ariel ise, babasının bir insanoğluna aşık olduğunu öğrendiğinde gösterdiği korkunç öfkeden sonra çareyi Deniz Cadısı’nda arar.

Masaldaki Deniz Cadısı’nın iktidar hırsı yoktur, oysa Ursula öyle mi? Tipik bir Disney kötü karakteridir: “Tahtta ben olmalıydım!” deyişi manidardır, yani kötü soylu kadın figürüdür. Ariel’le arasında bir akrabalık varsa bile, açık edilmez. Disney, iyi ve bakire soylu kızın karşısında kötü soylu kadın figürünü çok kullanır. Ursula merhametsiz ve tamamen siyahtır; pek çok kişiyi kandırarak hayallerini almıştır. Hayalleri alınan deniz kızı ve erkeklerinin ise ölü mercanlara, ya da polip (ur) denilen formlara benzemesi ayrı bir göndermedir; hayalleri gerçekleşmemiş kişiler asalak urlar olarak hayatlarına devam eder ve özgürce yüzenlere saldırıp dibe çekmeye çalışırlar. Bu da tanıdık geldi, değil mi?

Baba figürü Triton ise, çizgi filmde gerçek masaldakinden çok daha etkin. Görüntüsü ünlü Yunan Tanrısı Poseidon’un sevimlileştirilmiş hali diyebiliriz, zaten Triton da Poseidon’un oğlunun adıdır. Ancak iş biraz daha derin: Adamın elinde otorite simgesi olarak altından yapılmış çatal başlı bir zıpkın (Trident) var. Bu zıpkın en güçlü Pagan sembollerinden biri olup, Hristiyanlık sonrası şeytanın eline verilmiştir. Üç başlı çatal formunu kesin hatırlarsınız.

Küçük Deniz Kızı’na ulaşılmak istenen kutsal toprakların (ya da kutsal dişinin; toprak sembolizmde daima dişidir) adı verilmiş. Ariel, evinde olduğu halde kendini bir yabancı gibi hissediyor ve mutsuz. “Dışarıya” olan hisleri masaldaki gibi hevesten ibaret değil, orada yaşamak istiyor ve özlüyor. Sinik değil, fazlasıyla atılgan bir kız. Köpekbalıklarını peşine takmak pahasına batık gemilere girip insanlara ait eşyalar topluyor, hatta kendine bunlardan kocaman bir ev yapmış. Oysa, insanlarla arasında en ufak bir temas dahi yasak! İşte en büyük farklılık burada. Masalı hatırlarsanız, deniz kız ve erkekleri yılda bir kere yüzeye çıkıp vakit geçirebiliyorlar, hatta böyle Erasmus’a gider gibi, bu durum destekleniyor. Oysa burada insanlarla konuşmak şöyle dursun, yüzeye çıkması bile sorun, bu katı kanunu koyan da güçlü ve otoriter bir baba figürü.

Bugün Mer Halkı, ya da Deniz Halkı yüzeysel bir bakışla batı mitolojisine aitmiş gibi görünebilir. Kuşkusuz okyanusa bakan kıyılarda deniz halkları efsaneleri çıkması şaşırtıcı değildir. Ama yarı balık yarı insan figürü Sümerlerde de vardır. Bu da bizi yine Mezopotamya’ya getirir. Sümer ve Akkad inançlarında Apkallu adında insanlara bilgelik, tarım, matematik ve geometri öğrettiği söylenen yedi rahip vardır. Bunlar yarı balık yarı insan şeklinde resmedilmişlerdir. Bu çizimler, bazı insanların eskiden deniz halkının var olduğuna ciddi ciddi inanmalarını sağlamıştır. Ben öyle düşünmüyorum tabii, giyimlerinin temsil ettikleri düşünceyi yansıttığını sanıyorum. Bu rahiplerin ilki olan Adapa ya da Uan Mezopotamya efsanelerinin Adem’i olup, Babilli yazar Berossus tarafından “Oannes” diye adlandırılmış ve batıya da bu isimle aktarılmıştır. Kendisinin Basra Körfezi’nde yaşadığına inanılır. Basra Körfezi, Binbir Gece Masalları’na da çok konu olmuştur ve bu masallarda da deniz halkı vardır. Burada önemli olan nokta, bu yarı tanrısal figürlerin Batı’ya kaydıkça katılaşıp otoriterleşmesidir.

Yorumlar