Disney Çizgi Filmlerinde Sembolizm: Küçük Deniz Kızı

Sonrası malum. Kız, prensin ilgisini çekemez değil, gayet çeker. Hatta prensin en yakın arkadaşı olur. Prens ona kapılır, her yere yanında götürür, özellikle dansını izlemeye doyamaz, onunla sürekli dertleşir. Kız, gülümseyerek anlatılanları dinler, elinden başka bir şey gelmez. Sesini cadıya vermiştir. (**) Kendini anlatamaz. Sarayda “O dilsiz, alık kız” olarak bilinir. Diğer yandan prensin anne babası, “Bırak şunu da doğru düzgün bir kralın kızıyla evlen!” diye diretmektedir. Ama prens “O kızı tanımıyorum ve sevmiyorum…” der Küçük Deniz Kızı’na, “Hayatımı kurtaran kızı hala unutamadım. Onunla evleneceğim!” Bahsettiği ne yazık ki bizim kız değil, onu bulan rahibedir. Sizin anlayacağınız, Küçük Deniz Kızı masal dünyasındaki en ünlü friendzone vakasıdır.

(**) Bir geek’in bu durumda ne diyeceğini biliyorum. “O da yazı yazsaymış?” diye düşünen zeki arkadaşlarımıza face palm’ımı şimdiden çekeyim.

Derken anlaşılır ki, bu rahibe meğerse annesiyle babasının prensi evlendirmeye çalıştıkları prensesmiş. Böylelikle prensesin aslında kötü biri olmadığı, son derece erdemli bir kız olduğu da gözümüze sokulur. Prensle prenses mutlulukla nişanlanırlar. Evlenecekleri gemiye binerler. Küçük Deniz Kızı da prensin arkadaşı olarak onlarla gider, ama acılar içinde köşesine çekilir, gözyaşları sessizce akar. Sesi olmadığı için ağlaması bile fark edilmez. Prens için katlandığı tüm o acıları düşünür, hepsi boşa çıkmıştır.

Kız kardeşlerin yardımı.

Derken, kız kardeşleri imdadına yetişir. Denizden çıkıp ona seslenir ve şöyle derler; “Sevgili kardeşimiz, seni kurtarmaya geldik! Çabuk bu hançeri al! Deniz cadısına gittik ve saçlarımızı verdik. Eğer bu hançeri prense saplayıp kanını akıtırsan aramıza geri dönebileceğini söyledi! Kurtulacaksın ve okyanusta yine hep beraber yaşayacağız, ama çabuk olmalısın!” (***)

(***) Popüler anlatımlarda, bu sıradışı kısım hep atlanır. Saç, kadının bilgeliği ve kişiliği demektir. Masallarda genellikle anneden kıza aktarılır. Ablaların fedakarlığı genelde pek sık rastlanan bir şey değildir.  Kardeşler genellikle birbirlerine rakiptir.

Küçük Deniz Kızı, bir ümit hançeri alır. Bu esnada prens ve prenses evlenmişler, koyun koyuna uyumaktadırlar. Kız gece sessizce onların yanına gider, hançeri kaldırır… ama yapamaz. İki sevgiliye kıyamaz, kalbi elvermez. Hançeri ve kendini suya atarak deniz köpüğüne dönüşür ve yok olur.

Masalın olması gereken sonu budur. Ama besbelli Andersen’in kendisi bile Küçük Deniz Kızı’na bu sonu reva görememiş ve daha yumuşak bir şekilde bitirmiştir; evet bedeni deniz köpüğüne dönüşmüştür, ama ruhu kaybolmamıştır. Suda yok olan bedenden yükselen ruhu hava kucaklar ve Küçük Deniz Kızı, bir Hava Perisi’ne (Sylph) dönüşür. Diğer Hava Perileri etrafını sarar ve şöyle derler; “Zavallı kız! Çok acı çektin, ama sınavı geçtin! 300 yıl boyunca bizimle kalıp insanlara hizmet edersen, Tanrı Katı’na yükselebilirsin!”

Masalın iki farklı sonu. İlkinde Küçük Deniz Kızı köpüğe dönüşürken, ikincisinde fedakarlık sonrasında göğe yükseliyor. Hristiyanlık etkisi sağdan sağdan geliyor. Az kısın, gözlerim kamaştı.

Tabii bu kısım, masalın anlattığı güçlü gerçeği yumuşatan tam bir saçmalıktır. İşin içine henüz Disney girmedi, ama sırf ilk kısım bile insanın mecaz yağmuruna tutulmuş gibi hissetmesi için yeterli.

Masalın alt metni çok açıktır: “Hayallerinin peşinden koşarken, saklanma! Sen davana sahip çıkmazsan başkası çıkar. Olmadığın bir şeye dönüşmek için gerçek kişiliğinden vazgeçme! Sadece senin bildiğin fedakârlığın hiçbir anlamı yoktur ve asla karşılığını alamazsın! Ne yaparsan yap, sesinden vazgeçme! Sesinden vazgeçersen, yok olursun.”

Küçük Deniz Kızı’nın adı bu yüzden yoktur işte. Sesi olmayan, adını söyleyemez. Bir şey istediğini düşünür ve sahip olmak için gerçek varlığını fırsatçının birine satar. Adını söyleyemeyen, davasını tanımlayamaz. İcatlarına, fikirlerine, hayallerine başkaları konar. Tanıdık geldi, değil mi?

Şimdi Disney versiyonunu inceleyelim.

Yorumlar