Evrenin Kendisinden Bile Büyük Bir Yalnızlığın Hikayesi: Welcome to the NHK

Seride sevginin ne olduğundan Tanrı’ya, gündelik hayatın manik depresif haline getirdiği insanlardan MMO oynarken ölenlere, eroge oyun sektörünün durumundan toplu satış yapan şirketlerin aldatmacalarına, new age intiharlardan psikotrop ilaçların yarattığı kişilik bozukluklarına, ailelerin aşırı beklentilerinin çocuklarda yarattığı çöküntüden çocukların olabildiğince erken çalışmalarının onların iyiliğine (?) olduğuna dek sayısız hikaye ve ders var. Dahası bu temaların izleyiciye bilinçlendirici, yol gösterici, uyanış sağlayıcı, ama bunların pragmatik şekilde değil dostça anlatarak yapılması; karakterlerin her birinin geçmişten yaralı ya da hastalıklı kişilikler olması ve bunu süreç içinde anlamamız oldukça güzel.

Pearl Kyoudai imzalı müzikler defalarca çevirip çevirip dinlenecek denli kaliteli. Kimagure Orange Road ve GTO Drama’dan beri ambiansı ve karakterlerin o sahnedeki hissiyatıyla bu denli örtüşen müzikler görmedim desem yeridir. Farklı tarzlardan parçalardan oluşan OST’lar kaliteyi daha yukarı taşıdığı gibi tarz olarak kendini hiç tekrarlamıyor. Serinin belli yerlerine bir nevi sos olarak eklenmiş yarım düzine vokal parça duruma cuk oturmakta, opening-ending olaraksa her ne kadar 1. Ending’i pek sevmesem de opening ve 2. ending hayli hoş. Benzer şekilde, farklı kuşaklardan seiyuu’lar karakterlere adeta can veren samimiyette bir performansa ulaşmışlar.

-“Mutlusun, Değil mi?”
-“Mutlu Olduğum İçin Huzursuzum.”

Negatif yorum yapabileceğim iki konu var ki; bunlardan ilki 2 ya da 3 bölümde animasyonların çok basitleşmesi. Ama bu, anladığım kadarıyla bölüm ve karaktere özel animasyon kullanılmasından dolayı pek gözüme batmadı ki tabir-i caizse serinin genelinde şiir gibi çizimlerin ardına düşmüş, kaptırıp gitmiş hissediyorsunuz kendinizi. İkinci konu ise çevrimiçi buluşma ve kış con’u öncesindeki boşluklarda en az serinin yarısı denli hikaye sıkıştırılabilecek boşluklar olması ki mangasının zaten animesinden fazlası olduğunu okuyunca rahatladım ve bu da benim için bir eksik olmaktan çıktı. Bunun dışında serinin sırf Hitomi ile ilgili kısımların biraz daha uzun sürdüğünü görmek için serinin daha uzun yapılmış olmasını isterdim, o kadar.

Karakterlerin her biri aslında kendi ile ilgili farkındalıklara sahipler. Örneğin Misaki’nin Satou’yu rehabilite etme çabasını, kendi hayatındaki boşluk ve anlamsızlıktan uzaklaşmak için kendisinden daha aşağıda bir bireyin üstünde olma niyeti taşıdığı bize anlatılıyor. Bu da toplum içerisinde sindirilmiş olan bireyin başkalarının mutsuzlukları ve başarısızlıklarından gizli ya da açık bir tatmin yaşamasına ilişkin belirgin bir eleştiri. Hitomi’nin durumu duygusal dengesizliklerinden ötürü uzun süreli bir duygusal ilişki kuramıyor olmasından ötürü, geri dönüşüyle Satou’ya onu kabullenecek bir insanın hayatına girdiği illüzyonunu yaratmakta kullanılıyor ve öyle ki Satou sadece bu illüzyona hayatındaki her şeyden daha çok inandığı ve bunun kısacık bir zaman diliminde bile olsa son ana dek sürebilmesini her şeyden çok istediği için kendi anlamsız hayatını sonlandırmayı bile çok kolay bir şekilde kabullenebilecek noktaya geliyor.

Kaoru’nun kendi çevresindeki insan ilişkilerinin yapaylığını görüp kurgusal hikayelerdeki saflığı bulamaması karşısında romantik ilişki konseptinin kapitalist bir sistem illüzyonu olduğu kanaatine varması. Bu yüzden de öfke duyduğu gerçek hayata karşı kendisini -dibe vurmaksızın da olsa- izole etme yoluna gitmesi ya da Megumi’nin hayattaki en hakiki mürşitin para olduğunu farz edip para geldiği sürece her şeyin mübah olduğunu düşünmesi de toplumun işleyişine gösterilen eleştiriler arasında sayılabilir.

Bu örneklerden hareketle animedeki çoğu tasvirin başarısı seride hissettiğimiz ayrıntılı psikolojik betimlemenin boşa olmadığını ve yaratıcısının tüm samimiyetini serdiğini sanki bize önceden haber vermekte. Yönetmeninin de şu ana dek izlediğim sadece birkaç eseri olsa da bu serideki kurgunun başarısı, bana gelecekteki yapıtları için şimdiden heyecanlanmamı sağlar nitelikte.

“Eğer Ölürsen Mutsuz Olacak Birileri Varsa, Yaşamalısın”

Romanı okumayı henüz tamamlayamamış olsam da manganın özellikle son 1/3’lik kısmının animeden farklı olduğunu söyleyebilirim. Etrafımdan gözlediğim kadarıyla insanlar manga yorumundan sapan serileri sevmiyorlar genel olarak. Ama ben açıkçası anime serisini mangadan “çok daha steril” olması dolayısıyla sevdim. Manga yorumu ise Hitomi’nin (ki gerçekten de TV serisindeki rolü çok ön plana çıkartılmamıştı) rolünü daha azaltıp Misaki’nin TV serisinde anlatılmayan travmatik dramına daha çok odaklanılmış. Tatsuhiro’nun bir noktada gerçek anlamda kontrolden çıkmaya vardığını görmemiz (Manganın iç kaldırıcılığı dışında hiçbir katkı yapmayan bir sahnede David Carradine’ı anıyoruz!) anime ve mangayı aynı kulvarlarda değerlendirememe sebep olmakta. Ki anime serisinde yönetmen kurgusu olarak gördüğümüz çoğu espri maalesef mangada bulunmamakta ve “Welcome to the God” kısmında yakalanan kurgu başarısı -kanımca- manga versiyonunda pek hissedilmiyor.

Dediğim gibi romanı bitirmedim ama mangayı kişisel zannımca TV serisinden çok sonra okumanızı ve mümkünse TV serisiyle karşılaştırmadan düşünerek değerlendirmenizi önereceğim. Sonuca gelirsek, manga yorumu Seinen türünde görmek istediklerimizi bazen gerçekten üst üste sunmayı başarabilse de TV serisinin yarattığı atmosferin mevkisinden çok uzaklarda bir yerde misyonunu tamamlamakta.

Sonuca Gelirsek

Welcome to the NHK işte böyle bir seri. Aslında hepimizin yaşadığı bir şeyleri samimiyetten ödün vermeden harika bir şekilde harmanlayıp aslında hepimize tanıdık gelecek karakterlerle donatarak “hayat tadında” bir iş çıkartılmış. Öyle bir seri ki -en azından benim adıma bile- yazacak resmen milyon tane şeyi var. Bu yüzden -bu yazıda da olduğu gibi- hakkında bir şeyler yazmaya çalışmak resmen zor, çok zor. Yaşamanız, hissetmeniz gerek. Bu yüzden sevdiğiniz tür ne olursa olsun, yarın, hayır bugün, hayır hemen şimdi bir yerlerden bulun ve izleyin! Zira bu yapıt, -en azından benim için- hayatımda izlediğim en iyi şey. Daha doğrusu, an itibariyle 36 yıllık ömrümde izlediğim tüm animelerin, dizilerin, filmlerin, hatta tüm kitapların toplamından daha yüksek değerde bir yerde durmakta.

Künye
Bölüm Sayısı: 24
Yayın Tarihi: 09 Temmuz 2006 ile 17 Aralık 2006 arası
Yönetmen:  Yusuke Yamamoto (B Gata H Kei, Yama no Susume, Knight & Magic, Night Wizard: The Animation, Sakura Taisen: La Nouveau Paris, Keroro Gunsou, Shiawase Apartment’s Okojo-san, Shounen Maid, Walkure Romanze)
Senaryo:  Satoru Nishizono (B Gata H Kei, Zone of Enders, Toaru Majutsu no Index, Flame of Recca, Great Teacher Onizuka, Hack: Legend of the Twilight Bracelet, Mazinkaiser, Keroro Gunsou, Naruto ve Naruto Shippuden)

Yorumlar