Hellboy: Yaşayan Ölüler Evi – Frankenstein’dan Hallice

Geçtiğimiz haftalarda, Hellboy: Geceyarısı Sirki‘yle başlayan Hellboy çizgi roman tanıtımlarına, biraz geç de olsa, Yaşayan Ölüler Evi’yle devam ediyoruz. JBC yayıncılık etiketiyle Türkçeye çevrilmiş olan “Hellboy Anung Un Rama” serisinin henüz yalnızca iki cildi mevcut. Daha fazlasının yolda olduğuna eminim.

İlk yazımda Hellboy’dan, güçlerinden, ne olduğundan kısaca bahsetmiştim. Elbette burada ya da bir başka mecrada okumak yerine; çizgi romanlardan, filmlerden bizzat hikayenin içerisinde farklı özelliklerini görmek daha keyif verici olur diye düşünüyorum. O yüzden bu kısmı tekrarlamayacağım. Bu yazıda altını çizeceğim özelliği, Hellboy’un çok uzun yaşaması (ve yaşayacak olması). Eh, bundan önceki yazıda da kısaca bahsetmiştim.

hellboy1

“Peki neden bu yazıda tekrarladın” derseniz, olaylar biraz daha eskiye dayanıyor. Zira, Yaşayan Ölüler Evi’nde, Hellboy’un 1982 yılında Abe Saphien’e anlattığı bir hikayeyi; 1856’da, Meksika’da vampirlerle ve daha fazlasıyla olan münasebetini anlatıyor bu cilt bizlere.

Hellboy El Rey De Los Monstrous!*

Hellboy, 1956 yılında bir seri cinayet vakasını araştırmak üzere Meksika’ya gider. Ne var ki, 5 ay boyunca ortadan kaybolup, daha sonrasında tekrar P.A.S.B.’a döner. Bu 5 aylık süreçte neler olduğunu yıllar sonra, Abe Saphien’e anlatır. Bu arada Abe Saphien, P.A.S.B’ta Hellboy’la birlikte çalışan ve Hellboy külliyatında kendine ait çizgi romanları bulunan bir başka karakter. Abe Saphien’i “balık adam” olarak tanımlamak da mümkün. Sahip olduğu solungaçlar sayesinde suda nefes alan Abe’in yüzeyde bu konuda baya bir sorun yaşadığını söylemek mümkün. Eh, konumuz Abe değil fakat ufak bir bilgilendirme yapmak istedim. İlerleyen dönemlerde film ve animasyonlarını tanıtabilirsem, kendisinden daha ayrıntılı bahsedeceğim.

hellboy3

Konuya dönecek olursak, Hellboy’un Meksika yolculuğunda seri cinayet araştırması diyerek yola çıktığı vaka, bambaşka bir hal alır. Meksika güreşçisi üç kardeşle arkadaş olan Hellboy, zamanının büyük bir kısmını ringlerde geçirir. Elbette, bu üç kardeşin de pek normal olduğu söylenemez. Zira, üç kardeşin hepsi; Bakire Meryem’den gelen aynı görüyü görür ve Meryem onlara, güreşmeyi bırakıp canavarlarla dövüşmeye hazırlanmalarını söyler. Bu noktada Hellboy’un da tam istediği şey olur.

Günler güzel geçmektedir, lakin gün gelir, işler tersine döner…

*hellboy canavarların kralı!

Ustalara Saygı Kuşağı

Çizgi romanın kapağını kaldırıp, künye kısmını geçtikten sonra Mike Mignola, 40’ların meşhur filmleri olan House of Dracula, House of Frankenstein gibi yapımlara selam çaktığını açıkça belirtiyor. AQçıkçası çizgi romanı ilk kez okuyup bitirdikten sonra yüzüm biraz buruşmuştu ama bu yazıyı görmemiştim. Daha sonrasında, okuyup tekrar değerlendirince taşlar yerine oturdu.

hellboy2

Boris Karloff (çılgın bilim adamı), Glenn Strange (canavar), John Carradine (sıska Dracula), ve Lon Chaney Jr.’a (her daim mahzun Kurt Adam) ithafen. Bu kitap, Universal’in bir bakıma rezalet (fakat onlarla büyüdüyseniz, her zaman mükemmel kalacak olan) House of Dracula (Dracula’nın Evi) ve House of Frankenstein’ına (Frankenstein’in Evi) bir saygı duruşu niteliğindedir. Sanırım aynı zamanda tüm o “Meksikalı dövüşçü, canavara karşı” filmlerine de (Santo vs. Las Mujeres Vampiro gibi) selam çakmaktadır.

Aslında o filmlerin hiçbirini izlemedim ama fikir olarak bile yeterince güzel. – Mike Mignola

Eh, bunu burada okuduğunuza göre, benim yaptığım gibi bu kısmı es geçerek, direk hikayeye odaklanırsanız eğer, hayal kırıklığına uğrayacağınızı düşünmüyorum. Zira, beklentileriniz buna göre olacaktır. Zira, hikaye olarak Hellboy: Ölüler Evi birebir bu filmler tadında. Elbette içinde Hellboy’a has özel konular da mevcut.

Camazotz

Bu arada, her ne kadar yukarıda geçen tüm filmlerden esintiler kitabın içerisinde yer alsa da, özellikle “Santa vs. Las Mujeres Vampiro” filminin etkisi oldukça büyük desek yeridir. Zira, kitaptaki canavar avlayan güreşçiler ve Hellboy’un da bir süreliğine güreşle uğraşması bunu gösteriyor gibi. Bu arada, yukarıdaki başlık da aslında Hellboy’un ringlerdeki ismi. Çizgi romanın en sevdiğim yanı, Meksika’daki Hellboy’un diğerleriyle olan diyaloglarının orijinal dilinde bırakılması ve alt tarafta, * verilerek Türkçeleştirilmeleri bence güzel bir etki yaratıyor.

Dönemsel Tarz

Serinin bir önceki cildi Hellboy: Geceyarısı Sirki, beni farklı tarzda çizim teknikleri konusunda bir hayli şaşırtmıştı. Hellboy: Yaşayan Ölüler Evi de, aynı şekilde şaşırtıcı. Zira yukarıdaki uyarıyı es geçerek, esere balıklama dalınca başlangıçta biraz afallayarak, “Bu da ne?” deyiverdim. Eh, yukarıda adı geçen ucuz yapımları seven biri olsam da, söz konusu çizgi roman olunca insan biraz daha farklı şeyler bekliyor haliyle. Çizimler bazı yerlerde aşırı basit olmasına rağmen, gayet güzel görünüyor.

HB

Elbette, bunun “dönemsel tarz”da bir iş olduğunu unutmamak gerekir. Zira, Mignola ve Duncan, eserde istedikleri etkiyi oldukça güzel yakalamışlar. Hatta, dikkatli bir şekilde inceleyecek olursanız, karelerden birinde Christopher Lee’yi görmek mümkün(!).

Sonuç olarak, Hellboy: Yaşayan Ölüler Evi, çizgi roman olarak değişik türde bir yapım. Eğer bahsi geçen tarihteki filmleri seviyorsanız ve eski türden rezalet yapımlar size sempatik geliyorsa, bu cildi edinin. Hellboy seviyorsanız, zaten JBC Yayıncılık yenilerini çıkarana dek elimizdekiler bunlar, edineceğinize eminim. Herhalde, kuşe kağıttan, hardcover kapaktan ve başarılı işçilikten söz etmeme gerek yoktur?

Son olarak küçük bir tavsiye: Bu cildi okurken ben arka fondan Lole Y Manuel açarak, tekrar ve tekrar okudum. Sizde benzerini yapıp, Meksika havası yakalayacak türden müziklerle, daha keyifli bir okuma elde edebilirsiniz. Şimdiden iyi okumalar!

Yorumlar