Yabani #7 – Vigilante Sardı Dört Bir Yanı

Uçan Kale (Devrim Kunter/Dinç Onur Aydın)

İşte Yabani #6’nın göz bebeği hikayenin devamı. Çekiçli barbarlara karşı olan zaafımdan mı olsa gerek, hikayenin kahramanlarının başına gelecekleri cidden merak ediyordum. Gördüğümüz üzere, uzay mekiğinin içerisine girmeyi başardılar. Çizimlerin ve tonun birbirine cuk oturduğu bir seri olacak, ayrıca buradan Dinç Onur Aydın’a özel bir tebrik yolluyorum.

Öykünün devamında merak ettiğim noktaysa şu, bu uzay mekiği Dünya’dan mı geliyor, yoksa orası da başka bir gezegen, belki de bir paralel evren mi? Hikaye fantastik başlayıp buradan Interstellar kafasına bile yönelebilir.

Kaptan, Orta Kapı! (Onur Selamet/Ethem Onur Bilgiç)

Bilmem hatırlar mısınız ama Türkiye’de baya baya süper kahraman yaratma çalışmaları yapıldı. Onur Selamet’in hikayesi de bizim kültürümüz ve süper kahraman türünü birleştirmeyi hedefleyen bir çalışma olmuş. Fakat şöyle bir durum var ki, hikaye çok postmodern. Edebi olarak sağlam bir parodi olmuş. Kötü adamların kahramanı yakalama fırsatına sahipken kavgaya düşmeleri gibi sık olan durumları kullanarak yazar, komedi üzerinden monotonlaşan türü özetlemiş. Ki eğer üzerine düşersek böyle olguların devamını getirebiliriz.

Kaptan Buzdağı bir de bi sempatik, bi sempatik, okuyucu doğrudan bir bağlantı kurabiliyor. Alter-ego’su zaten bize yakın olduğundan (otobüs şoförlerini her gün görüyoruz yani) yazarın karakter seçimlerini beğendim. İşte bu hikaye, devamını okumak isteyeceğim bir çalışma, tabii parodi ve pastiş motiflerini devam ettirirse.

Dünyanın En Büyük Nesnesi (Zafer Okur)

Yabani’de genellikle öykülerde bulacağınız anlam arayışlarını bu sefer karşımıza bir çizgi hikaye sunuyor. Sunuyor dedim diye tabii, yanlış anlamayın, okuduğum en güzel kısa çizgi öykülerden biriydi. Yaratıcılık ve dünyadaki güzellikler hakkında bir alegori olarak yorumladım ben.

Aslında bu tarz hikayeler karşınıza Facebook postlarında çok çıkıyor olmalı fakat bir esere klişe derken bile aslında önemli olanın konunun işlenişidir ilkesini benimsemek gerekiyor. Eğer bir fikir güzel işlenirse, konu istediğiniz kadar bilindik ve çok işlenmiş olsun, işte “Dünyanın En Büyük Nesnesi” de öyle bir hikaye. Bir okuyup, ön yargıya takılmayın, en azından iki kere okuyun.

Kralına İsyan (Devrim Kunter)

Eski Pîr Ece, yeni Büke Hatun poz kesmeye (!) devam ediyor. Baya baya “badass bitch” mentalitesinde ilerleyen Büke Hatun karakteri her ay insanı kendine daha da bağlıyor. Karanlık, fantastik bir Türk kurgu diyarından fırlamış bir anti-kahraman olacak gibime geliyor. Karakteri, kıyafetleri ve çizimi uyumlu. Biraz burnu havada tavrı, normalde aynı geçmişe sahip karakterlerde de görülse de, Korkut Dede onu dizginlemeye çalışsa da gelişime açık bir çerçeve sahip olduğundan zamanla psikolojinin derinlerine inebiliriz.

Ayrıca gördüğümüz üzere aramıza yeni bir karakter daha katılacak o da beyaz bir yarı-aslan olsa gerek. Kurtadam ekolünden geliyor dersek Aslanadam dememiz gerekiyordur belki. “Serbars” çevirisini yaptığımız zaman internete göre “Aslanbaş” anlamına geliyor. Onlar hakkındaki bilgileri sonraki bölümlerde edineceğiz.

7. Bölümün bir başka özelliği de Megaşah’ın annesiyle tanışmamız. Görüldüğü üzere Megaşah, Büke Hatun cephesinde olan gelişmelerden hiç, ama hiç memnun değil. “ŞahAna” oğlunu teselli ediyor ama görüyoruz ki kendisinin Megaşah üzerindeki etkisi bir hayli kuvvetli.

Dolu dolu bir bölüm olmuş bu sayının “Kralına İsyan” köşesi. Son panelde de bizimkilerin karşısına çıkacak ilk “boss” düşman olan Neccar’ı göreceğiz. Elleri yerine bıçaklar olan Neccar, öfkesinin gücünü kullanıp herhalde ancak bizimkilerle öyle baş edecek. Bence iyi bir dövüşçü olsaydı zaten ilk başta ellerini kaybetmezdi ama nefretin ve yapılan mekanik değişikliklerin ardından belki de Büke Hatun’la kozları paylaşabilirler, ne dersiniz?

Bu yazı, "Yabani Dergi Tanıtımları" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar