Büyü ve Bilim Üzerine Dördüncü Bir Deneme

Orjinalliğin hesabını tutmak pis bir mevzudur. Öğrenen insan ilk adımda etrafında gördüğü örnekleri kopyalayar,  son adımda etrafındaki örnekleri kendi ihtiyaçlarına uygun olarak değiştirir. Bu sebeple “tamamen orjinal” ürün üretmek imkansızdır, bir ürün her daim önceki ürüne referanslıdır. Bilimkurgu ve fantastik kurgu istisna değildir, iki tür de başka kurguların temeli üstüne inşa edilir. Zaten istisnasız bütün kurguların temelini kazıyınca da en alttan bizim doğal varoluşumuz çıkar ( En orjinal ürünler aynı sebepten halk katmanında karşılık bulamazlar. Halk dediğin de iki eseri karşılaştırarak karar verir. En orjinal en değişik eseri ne ile karşılaştıracak?).

Bir kurgu dünya ne kadar gerçekliğe uzak olursa olsun, kendisini yaratan kültürel ortamdan sadece orjinalliği kadar uzaktır. Mesela Yüzüklerin Efendisinin anlam katmanlarından biri gücün getirdiği sorumluluktur. Her karakterin yüzük ile olan ilişkisi insaniyetin güçle olan ilişkilerine örnektir. Burada büyülü yüzük, tartışmayı insanların zaten omurga seviyesinde refleks geliştirdiği gündelik siyaset tartışmaları bağlamından çıkarıp yeni ve taze bir bağlamda incelemeye zemin olur (Ki Eugene Ionesco ve Umut Sarıkaya gibi absürdistler bu tekniği üstüne çok düşünülmeden kabul edilen kavramları sorgulamaya açık hale getirmek için bol bol kullanırlar).

aha bu robot

aha bu robot..

Bilim de büyü de kurguda aynı şekilde kullanılır. Mesela yazar aslında insan doğası üstüne yorum yapmak istemektedir, örnek olarak da insan davranışını mükemmel taklit eden robotlar kullanır. Aslında “ya insanın ruhu yoksa, ya hepimiz biyomekanik makinelersek?”* demek ister, ama milletin bu konu hakında zaten bir fikri olduğu için insanın makinalığını sorgulamak yerine, makinanın insanlaşma kapasitesini sorgular. Öte yandan başka bir dayı kendi dünyasına büyülü savaş robotları koyar.** Savaş bitince geride kalan robotlar üzerinden köksüzlük ve kültürsüzlük durumunu düşündürür.( Ki edebiyattaki ilk robot singesi, endüstriyelleşmenin gerektirdiği toplumsal dönüşümler ile insan ruhunun çatışmasını biraz da kölelik eleştirisi katarak örneklemek için kullanılmıştır)***

Baştaki gözleme uygun olarak sıradışı kurgu genelde “Dünya az çok şu anki haliyle çalışsın, ama X ve Y kısmı değişik olsun” varsayımı ile yola çıkar. Maksat bu yönde olduğu zaman büyü ve bilim zaten tamamen yazarın kişisel tercihi ve okurun beklentisi arasında belirlenir. Misal Yıldız savaşları hem bilimiyle hem büyüsüyle sevilen bir kurguydu, olayı tamamen bilime bağlayan kısımlar hala tartışma konusudur. Aynı şekilde Dune için karakterlerin ruhani hatta büyülü kişisel deneyimleri, herkese malum olan teknolojik ürünlerden daha önemlidir.

... bunlar da golem. Ne farkı var?

… bunlar da golem. Ne farkı var?

Son bir not ile bağlayayım. Neticede önemli olan kurguda sıradışılığın nasıl elde edildiği değil, bir kere kurguya dair kural koyduktan sonra büyü veya bilimi bahane ederek o kuralı bozmamaktır. Bu da zaten gelecekte bir noktada yayına girecek yazı dizimde “suspension of disbelief” adı altında incelenecek.

Okuyun da ibret alın:

The Time That Charles Babbage Tried To Summon The Devil

*Asimov
**Keith Baker
***Karel Çapek’in tiyatrosunu çok kötü bir çeviriden okudum. Anladığım kadarıyla konu oydu.

Bu yazı, "Büyü ve Bilim Üzerine Denemeler" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar