Hikaye Evreni Yaratmak İsteyenlere Tavsiyeler

Marvel ve DC Comics’in son yıllarda sinema piyasasını domine ettiği herkesçe malum. Bu durum ister istemez insanlarda “Benzer şeyleri yaparak başarıya ulaşabilir miyim?” sorusunu yaratıyor. Bu sadece amatörce bu işlerle uğraşanlar için geçerli değil bu arada. Birçok profesyonel insan bile bu yanılgıya düşebiliyor. Örnek vermek gerekirse koskoca Dan Aykroyd’un Ghostbusters’ı Marvel tarzı bir franchise yapma planları vardı mesela.

Dan Aykroyd Wants to Model the Ghostbusters Franchise On the Marvel Cinematic Universe

Peki neden olmuyor? Gözümüzün önünde bir şablon var ve bunu neden tekrar edemiyoruz? Tekrar etmek ve bu kadar büyük firmaların arasında yer kapmak imkansızlığını şimdilik bir kenara bırakıp olayın biraz tarihçesine inelim.

Mitoloji ve Masallar

Dünyamız dışında varlıkların ve güçlerin yaratıldığı ilk örneklerin mitolojik tanrı hikayeleri ve masallar olduğunu söyleyebiliriz. Genel konumuzla çok fazla ilgisi olmamakla birlikte burada bir benzerlik mevcut. Sümer, Babil, Mısır, Roma tanrıları aslında bir anda yaratılmış, tek kişinin kafasından çıkmış tanrılar değildir. Yakın bölgelerdeki toplulukların inançlarının birleşmesiyle panteon oluşmuştur. Toplum içi güç dengelerinin değişmesiyle de bazı tanrılar güçlenmiş, bazıları zayıflamıştır.

Bizim bildiğimiz manada evren yaratma hikayeleri 1900’lerin başına denk gelmektedir. Jules Verne, J. M. Barrie, Edgar Rice Burroughs, H. P. Lovecraft, Robert E. Howard sonrasında J. R. R. Tolkien gibi yazarların eserlerini sayabiliriz.

Çizgi Roman Evrenleri Nasıl Oluştu?

O zaman gelelim çizgi romana. Superman (1938) ve Batman (1939) yaratıldığında aynı dünyada değillerdi. Beraber bir karede gözükmeleri 1940 New York World’s Fair Comics için hazırlanan özel sayıda gerçekleşiyor. İçerideki macerada karşı karşıya gelmeseler de aynı konu üzerinde uğraşıyorlar.

Bu hikaye (ilk çizgi roman crossover‘ı aslında) bütün bu “evren yaratma” olayının temelini oluşturuyor. Popüler iki karakteriniz var ve ikisini karşılaştırdığınız zaman satışlarınız artıyor ya da yeni tanıtmak istediğiniz bir karakter var, onu tanıtmak için popüler bir karakterle aynı maceraya koyuyorsunuz, okuyucu kazanıyorsunuz. Dolayısıyla çizgi romandaki evren yaratma fikri tamamen ekonomik temellere dayanıyor. Yani evde oturup “Doksan dokuz karakter yaptım! Evrenim hazır!” demenizin hiç bir mantığı yok. Bir tane popüler karakter yapın, diğer doksan sekizini sonra düşünürsünüz.

Böyle Evren Olur mu?

Farklı yazarların yazdığı karakterleri, hikayeleri birleştirmenin tabii ki çok büyük bir dezavantajı var tasarım olarak. Örneğin; ateist bir karakterin karşısına Şeytan çıkabiliyor ya da bilimsel muhabbetler dönerken olaya büyü yapan bir karakter dahil oluyor. İşin doğrusu bu tutarsızlık ve keşmekeş okuyucu rahatsız etmiyor anlaşıldığı kadarıyla. Hatta tam tersi, içinde ne kadar fazla çeşni bulunursa evrenler o kadar popüler oluyor.

Sadece çizgi romandan bahsetmiyorum, masa üstü oyunlardan en çok tercih edilen dünyalar (Forgotten Realms, Golarion) ya da bilgisayar oyunlarında da (World of Warcraft, League of Legends) bu durum mevcut.

Peki Ne Yapmalı?

Çeşnisi bol karışık dünyaları büyük ligde oynayanlara bırakın. Daha küçük, kuralları belirli, konsept evrenler yaratmaya çalışın. Arcanum büyü ve teknoloji karşıtlığını güzel ele alan farklı bir diyardı mesela. Fallout kıyamet sonrası dönemi ele alan ayrı bir dünya yaratmayı başarabilmişti.

Ya da bu demin anlattığım tarihçenin izinden de gidebilirsiniz. M. Night Shyamalan’ın Unbreakable, Split, Glass üçlemesi bu yolu izliyor. Harry Potter örneğini de verebiliriz, kitaplar ilerledikçe dünya genişledi ve hakkındaki bilgimiz arttı.

Hangi yolu izlerseniz izleyin şu üç temel kuralı ihmal etmeyin:

1- Evrenin Kurallarını Koyun

Arcanum örneği verdiğim için ondan devam edeyim Arcanum oyununda büyü ve teknoloji mevcuttu. Fakat bu iki kavramdan hangisine yaklaşırsanız diğerini bozma ihtimaliniz yükseliyordu. Örneğin yüksek seviye bir büyücüyü trene bindirmiyorlardı. Evreni yaratırken atacağınız ilk adım bu olmalı. Evreninizde ne olup bitebileceğini hem siz hem okuyucularınız bu kurallar sayesinde öğrenecek. Şu bir kaç soru başlangıç için işinize yarayabilir.

  1. Evreninizde bilim kurgusal öğeler var mı?
  2. Evreninizde metafizik öğeler var mı?
  3. Hikayeniz alternatif tarih mi yoksa tamamen başka bir dünyada mı geçiyor?

Bunun yanında hikayesel kurallar da koyabilirsiniz (tabii bunlar kırılmaya daha müsaittir), Road Runner hiçbir zaman yakalanmaz, tuzağa düşmez gibi.

2- Çağa Uygunluğunu Araştırın

Bazen örnek aldığınız dünyaların yaratılış tarihi itibariyle zamana uyumsuzluğu söz konusu olabilir. Eğer farkında olmadan bu uyumsuzlukları kopyalarsanız günümüz toplumuna uymayan bir şey yaratmış olursunuz. İçeriği çok kuvvetli olmasa da zamanın ruhunu yakalayabilen hikayeler çok daha büyük başarılara imza atmışlardır.

Bunun için zombilerin zaman içinde yolculuğunu örneklendireceğim:

1932-1967 arası Zombiler kara büyünün (Voodoo) bir parçasıydı. Lanetlenme ve kötü büyücü üzerine kurulu bu hikayelerin gizliden gizliye ırkçılık barındırdığını söylememiz yanlış olmaz.

1968 yılında Romero’nun Night of the Living Dead filmiyle zombi filmleri toplumsal sorunları irdelemeye başladı. Night of the Living Dead’in sonunda kahraman zenci karakterin zombi sanılarak vurulması o zamana kadar yapılan karalamaya bir ayna tutuyor adeta. Bu noktada tam o yıllardaki çiçek çocuklarının hayatı ve toplumu sorgulayan düşüncelerini hatırlatalım.

2002 yılında Danny Boyle’un 28 Days Later filmiyle Zombiler bir virüs sebebiyle salgın hastalık konseptine oturdu. Aslında bu fikir daha önceleri de kullanılmıştı fakat tarihe bakarsanız Kuş gribi, Domuz gribi, Deli dana hastalığı gibi global salgın hastalıkların çok lafı edilen bir dönemde olduğunu görürsünüz.

2002 yılında Robert Kirkman’ın (başı şaşılacak derecede 28 Days Later’a benzeyen) The Walking Dead‘i yayınlanmaya başlanır. 2010 yılında televizyon dizisi olarak bir fenomen haline gelir. The Walking Dead’i diğer zombi hikayelerinden ayıran en önemli unsur zombilerin artık figüran olmasıdır. Dünya yok olsa etrafı zombiler bassa bile en korkutucu, en zalim düşman yine insandır.

Hatta daha fazla isterseniz Alp Bilgin’in şöyle bir yazısı var sitede:

Sinema Tarihi Boyunca Zombilere Yüklenen Mesajlar

Bu örnekler çoğaltılabilir. Belirtmek istediğim toplumun ihtiyaçlarına göre hikayeler şekilleniyor. Günümüze uygun hikayeler yazmaya çalışın.

3- Konsept Tasarım

Dünyayı en iyi şekillendirecek şeylerden biri konsept tasarım. Oldukça fazla ihmal ediliyor. En iyi örneklerden biri olarak Ridley Scott’un Alien (1979) verebilirim. Dünyalı ve uzaylı tasarımlarında farklı kişileri çalıştırarak aslında çok iyi bir sonuç yakalamışlar.

Uzay gemileri ve iç kısımlarını Ron Cobb tasarlıyor. Ron Cobb Alien’ın tasarımını da yapıyor ama kullanılmıyor.

Uzay elbiselerini ve uzaylıların terkedilmiş gemisini ünlü Fransız çizgi romancı Moebius tasarlıyor. Gemi tasarımı kullanılmıyor.

Daha sonra H.R. Giger’i buluyorlar. Alien (Xenomorph), face hugger, yumurta tasarımlarını yapıyor. Uzaylıların terkedilmiş gemisini ve işgal edilmiş iç kısımlarını da Giger yapıyor.

Dünyalı ve uzaylı tasarımında farklı bakış açısındaki tasarımcıların çalışması iki dünya arasındaki farkı çok net bir şekilde ortaya koyuyor. Sizin de dünyanızda bir mızrak, bir elbise, bir gemi artık ne olacaksa o tasarımın sizin dünyanıza ait olduğunu görmemiz o dünyanın özel olduğunu hatırlatacaktır bize.

Son Söz

Umarım “evren yaratmaya” niyetli kişilere faydası olan bir yazı olmuştur. Hayalinizde yarattığınız doksan dokuz karakterin ya da yirmi ciltlik kitabın kimseye faydası yok. İnsanlara hem dünyayı hem karakteri tanıtacak kısa bir hikaye yazın ya da çizgi roman yapın. Evren için küçük, kendiniz için büyük bir adım atın.

Yorumlar