Sanatta ve Kurguda İnsan Dışı Varlık Motivasyonları

Bu yazıda, son dönemde sosyal medyanın da etkisiyle tadı kaçmış bulunan eleştiri kültürünün, haz etmediğimiz bir parçasını ele alacağız. Her ne kadar eleştirilerin ağa babasını en rahat takip edilen, en az donanım gerektiren film ve diziler alsa da edebiyattan, oyunlara kadar genişleyen bir yelpazede konuyu inceleyeceğiz. Eleştirilerde oyunculuk ya da oyuncu seçimi, yazım dili, seslendirme, grafik, kurgu gibi konuların yer alması oldukça normal. Beni rahatsız eden konu ise senaryonun ve özellikle senaryo içindeki insan dışı varlık motivasyonlarının eleştirilmesidir.

Çok beylik bir örnek vereceğim: Bu zihniyet, nihai olarak kendi çıkarcı ve tek taraflı bakış açısını tüm kurguya empoze eder. Yüzüklerin Efendisi’nde bile “Yüzüğü neden kartalları kullanarak atmadılar?” sorusunu sorar. Söz konusu gerçeklik içindeki tüm dinamikleri hiçe sayar. Hepsinden önemlisi kartallardan neden onun istenmeyeceğini ya da kartalların kabul edip etmeme motivasyonlarını sorgulamaz, sorgulamaları gerektiğini anlamazlar.

Başlangıç

Bu konu, uzun yıllar süren rol yapma oyunu deneyimlerimizde oyun yöneticisi olduğumuz dönemlerde üzerinden çok geçtiğimiz ve nihayetinde aştığımız bir olaydı. En basitinden Dungeons & Dragons gibi bir kurguda, insan dışında çok fazla ırk ve yaratık vardır. Oyunun kitapları bu tüm diğer varlıkların “kim” olduğu yönündeki sorulara cevap verir. Bir cücenin neden insan gibi düşünmeyeceğini, bir elfin neden olaylara insan gibi bakmayacağını, bir ejderhanın dünyayı neden farklı gördüğünü, bir goblinin neyi cesaret neyi aptallık olarak nitelendirdiğini anlatır.

Bu tür bir süzgeçten geçen tüketici, nihai olarak tüm kurgularda insan dışı varlıkların farklı motivasyonlarına aşina hale gelir. Zira insan dışı varlık motivasyonlarına aşina olmuştur. Verdiğim örnek her ne kadar orta çağ / kuzey mitolojisi temelli bir oyun kurgusu olsa da uzun vadede bu motivasyonların bir yapay zekada, uzaylı bir ırkta ya da bir vampirde farklı olabileceğini anlamaya başlar.

Benim açımdan tetikleyici olan, bir okuyucunun Star Wars yeni üçlemeyi eleştirirken söylediği şu cümle olmuştur:

“Sözde Yoda bilge olacak. Kardeşim madem Anakin’den emin değilsiniz, zaten şüphelendiğiniz Palpatine ile neden bir araya geleceği ortama soktunuz?”

Bu sorgu, sadece insan/insan dışı motivasyonun dışında okuyucunun kendi dar görüşünden kaynaklı bir önermeydi. Öyle ki ortalama bir özel sektör çalışanı olarak benim bile sıklıkla uyguladığım bir stratejiyi, birkaç yüz yaşındaki, çok bilge bir varlığın neden uyguladığını soracak kadar dar görüşlüydü.

Problemli arkadaşlar.

Problemli arkadaşlar.

Evet, bazen problemli olduğunu düşündüğüm bir çalışanı, problemli olduğunu düşündüğüm daha yüksek mertebeli bir alt seviye yöneticinin yanına veririm. Bu yönetim stratejisi bizi, özetle iki farklı sonuca ulaştırır:

  • İkisi iyi bir şekilde anlaşarak verimli çalışanlara dönüşürler. Belki de ortak problem konuları, çevrelerinin empati eksikliğinden kaynaklanıyordur. İkisi de kazanılır, problem çözülmüş olur.
  • Daha üst kademeden tam olarak gözlemleyemediğimiz ancak var olduğunu düşündüğümüz problemleri karşılıklı olarak aşina hale getirirler. Doğal olarak problemi tanımlama ve çözmemiz yönünde daha üst yönetim olarak bize materyal sağlarlar. Gereken müdahaleler yapılır ve problem çözülür.

Muhakkak ki bu yönetim stratejisi, kabul edilebilir oranda bir risk içerir. Bu riski yönetebileceğinizi düşünüyorsanız ve yeterince tecrübeli iseniz bu riski alırsınız. Eğer o kalibrede değilseniz bu tür bir stratejiyi zaten akıl edemezsiniz bile (ikisini de işten kovar, sıfırdan ayrı riskleri alırsınız) fakat konumuz iş / personel yönetimi değil. Konumuz Yoda’nın bunu yapıyor oluşu. Okuyucu da o kalibrede olmadığı için bu tür bir stratejiden bihaber. Daha da kötüsü kendi dar görüşü, ortalama bir özel sektör çalışanı ayarında bile değilken kurgusal “bilge eğitmen” ayarında olduğunu düşünebiliyor. Halbuki Yoda’nın motivasyonlarının “bizim için anlaşılmaz olması” gayet makul olmalıydı.

Yoda konusundaki bu diyalog ve anekdot, zamanla bu tür eleştirilerin daha çok gözüme batmasına neden olmuştur. Zamanla özellikle de insan dışı varlık motivasyonları konusunda (ve hatta sıklıkla gayet normal insan kurgusal karakter için de geçerlidir) eleştirilerin hep karşıt tarafında olmama neden olmuştur.

İyi Örnekler

Muhakkak ki sıradan bir tüketicinin (okuyucu, izleyici, oyuncu vs… kurgusal materyali tüketen kişi olarak artık tüketici diyelim) böyle düşünmesinde temel neden yine senaryoları yazan kişilerdir. Kurgusal insan dışı varlıkları o kadar insanlaştırırlar ki, bir süre sonra sıradan tüketici beklentilerini çok dar kalıplara sıkıştırmaya başlar. Bir genç kız, izlediği kurguda sevgilisini kötü kadına kaptıran baş roldeki karakteri şu sözlerle eleştirir:

“Benim sevgilime başkası böyle sulansaydı var ya, onların ikisini de doğduklarına pişman ederdim. Bu kız sümsük gibi susup kenara çekildi”

Bu tüketicinin aynı evde yaşayan kız kardeşi ya da ablası bile farklı düşünebilirken, kurgu karakterler dahil herkesin kendi bakış açısını benimsemesini beklemesi (ve talep etmesi) en hafif tabiriyle cahilliktir. Fakat bu örnek vurucu olması için bilerek karikatürize edilmiştir. Biz konumuz olan kurgulara geri dönelim:

Yakın dönemdeki Arrival, uzaylıların sadece motivasyonları değil iletişim metodları ve düşünsel yapılarının bile ne kadar farklı olabileceğini çok iyi bir şekilde göz önüne seren bir yapımdır. Uzaylının görsel lisanı, söz konusu ırkın zamanı algılama şeklinin tezahürüdür. Bu dili öğrenen insan kurgu karakterler bile zamanı farklı algılamaya başlarlar ve önlerindeki eşiği geçerler.

Uzaylı lisanı döngüsel yapıya sahip.

Türkçe’ye de çevrilen Orson Scott’ın Ender Serileri uzaylı ırklarla olan iletişimi hikaye kurgusunun merkezine yerleştirir. İlk kitapta askeri deha olan protagonist karakter Ender, uzaylı bir yaşam formu olan “böcekler” ile savaşmak için yetiştirilen bir komutan adayıdır. Böceklerle ilk karşılaşmada insanlar böcekler tarafından öldürülmüştür ve o noktadan bu yana insan/böcek savaşları başlamıştır.

Fakat sonradan ortaya çıkacağı üzere böcek ırkı, insanlardan pek çok konuda ileride olmasına rağmen tekil şahıslardan olan bir ırkı anlayamamıştır. Böcekler için akıllı olan tek form kraliçelerdir. Kraliçe dışındaki böcekler, ahlaki açıdan ölü ya da diri olarak değer taşımazlar. İki kraliçe denk geldiği zaman diğerinin işçilerini öldürmek bir çeşit yerini bildirme/selamlaşma arası anlam taşımaktadır. İnsanlarla ilk karşılaşmalarında insanları öldürmeleri de bunun uzantısıdır. Nihai olarak hepsinin ayrı bir kraliçe gibi olduğunu anladığı insanlar tarafından yenilmeye ve hatta soykırıma uğramaya mahkum hale gelirler. Çünkü insanlar da böcek ırkını anlayamamıştır.

Domuzcuklar ve ağaç

Yine aynı serilerde sonradan ortaya çıkan pequenino (domuzcuk) ırkı da benzer kültürel farklılıklara sahiptir. Belirli olgunluğa ulaşan domuzcuklar diğerleri tarafından törensel bir şekilde öldürülürler ve bir sonraki yaşam formuna geçişleri sağlanır. Sonraki yaşam formları bir çeşit ağaç gibidir,. Hem çok daha uzun süre yaşarlar hem de daha derin iletişim metodlarına sahiptirler. Yani öldürülen bir domuzcuk, daha üst bir yaşama adım atar. Domuzcukların bu yüzden öldürdükleri ilk insan olan araştırmacı karakter Pipo, kendisine duyulan büyük saygı nedeniyle öldürülmüş olsa da insan ırkının nefret tohumlarını tetikleyici etki oluşturacaktır.

İnsan dışı motivasyona en iyi örneklerden biri

Warren Ellis’e ait bir çizgi roman olan Supergod da temelde aynı farklılaşmayı konu alır. Supergod, Marvel ve DC’nin aksine süper insanların, süper anlaşılmaz motivasyonları olabileceği gerçeğine odaklanır. Supergod’daki süper insanlar, tayt giyip kahramanlık yapmazlar. İnsanlığı yeniden düzenlemeye, birbirleriyle savaşmaya, zamanı algılamaya ya da sadece empati kurabilecekleri diğer karakterleriyle yakınlaşmaya başlarlar. Bu bağlamda bakılırsa, tam anlamıyla insan dışı varlıkların motivasyonlarına bir ışık tutar.

Yorumlar