Kara Mizahi Yeraltı Edebiyatı: Ayyaş Buda

Uzak Doğu kültürü ve Budist felsefe, mizahla yedirilip yerli yeraltı edebiyatı türünde bir eserde can bulmuş desem; çoğu kişiden “Hadi oradan sen de!” gibi tepkiler alacağımı biliyorum. İtiraf edeyim, kitabı ilk gördüğümde benim de aklımda bir soru işareti oluşmadı değil. Bize uzak olan bir coğrafyanın yaşayışı ve dini, yine bize uzak olan (meraklıları hariç elbette) bir yazın türüyle ne kadar birleşebilir; birleşse ne derece başarılı olur çok emin olamadan başladım kitabı okumaya. Ama tereddütlerimin gereksiz olduğu daha ilk öyküde ortaya çıktı ve okuma sürecim çok keyifli geçti.

O Fotoğraf

Ayyaş Buda; Göktuğ Canbaba’nın Nepal ve Tayland’ı kapsayan seyahatlerinde yaşadıkları etrafında şekillenen, oradayken çektiği fotoğrafların ilham kaynağı olduğu bir öykü kitabı. Alışık olduğumuz öykü kitapları tarzında da değil aslında; öyküler bağlantılı ve birbirlerini tamamlar nitelikteler. Yazar seyahatten döndükten sonra orada çektiği her bir fotoğraf için bir öykü yazmaya karar veriyor ve aşağıda gördüğünüz fotoğraf da Ayyaş Buda’daki öykülerin ortaya çıkmasını sağlıyor. “Suçluyu bulduk!” diyor yazar kitabın en arkasındaki teşekkür yazısında. Bir fotoğrafın koca bir kitaba orijin olmasıyla da sanatın nereden ve nasıl geleceği belli olmayan, o başına buyruk ama güzel karakterini bir kez daha görmüş oluyoruz.

Kitap da, tıpkı temsil ettiği sanat dalı edebiyat gibi başına buyruk. Benim okumaya başlar başlamaz fark ettiğim ilk şey, yazarın öykülere değil de öykülerin yazara yön vermiş olduğuydu. Su yolunu bulur misali, kelimeler de serbest bırakılmışlar ve kendi istedikleri gibi gitmelerine izin verilmiş. Öykülerin isimleri konulurken bile düşünülmemiş, öyle akla ilk geldiği gibi yazılıp bırakılmış havasındalar. Bu da metne çok tatlı bir doğallık, bir sıcaklık katmış. Zaten yeraltı edebiyatının doğası da özgür olmak, olduğu gibi olmak olduğu için; kitap türünün hakkını vermiş de diyebiliriz rahatlıkla. Zaman zaman yeraltı edebiyatı ustalarının hikayelere konuk edilmesiyle türe ince bir saygı duruşunda bulunulmuş, bu da kitaba çok hoş ve eğlenceli bir ayrıntı kazandırmış. Sonuçta yazarlar her zaman arabanın arka koltuğunda birdenbire beliriverip bizimle sohbet etmiyorlar, değil mi?

Gogo ve Ferit

Bir yol hikayesi olan Ayyaş Buda, Beat dönemi eserlerindeki gibi bir yere varmanın değil de, yolda olmanın güzelliğine varan; yolun kendisinin bir ödül olduğu kitaplardan. Yolda kendini bulma arayışı içinde olan ama çok da başarılı olamayan karakterleri araç olarak kullanıp aslında o arayışın, o aydınlanma isteğinin kendisinin önemli olduğu fikrini çok net ortaya koyuyor. Bunu da serseri bir havada, kara mizahla harmanlayıp okuru -çok klişe bir tabir olsa da- güldürürken düşündürüyor. Bir karikatürden hallice olan Gogo ve Ferit’in kendilerini içine soktukları gülünç durumlardan kurtulma çabaları da hikayelerin eğlenceli tarafını oluşturuyor. Ben ilk öyküyle bomba gibi bir giriş yapan Ferit’i keşke her öyküde olsaydı diyecek kadar çok sevdim, ne yalan söyleyeyim. Gerçek bir karakter mi yoksa değil mi anlayamasam da her kitaba bir Ferit lazım kesinlikle.

Yazar Göktuğ Canbaba

Budizm kültürü ne kadar bize uzak olsa da; yazar bu coğrafyayı, inanışı ve yaşantıyı bizzat yerinde görüp tecrübe ettiği için anlatımda da, okurun üzerinde oluşturduğu etkide de hiçbir yapaylık ya da olmamışlık yoktu. Ben kitabı okurken kendim gidip o tapınağın önünde beklemiş, ya da Buda’ya kurban verilecek olmanın korkusunu yaşamış gibi hissettim. Ferit’le ağzı bozuk ama eğlenceli sohbetler de tuz biber oldu bu hisse. Yazarın diline ilk birkaç öyküden sonra alışabilsem de zamanla o da yerine oturdu ve kitaptan aldığım keyfi engelleyecek hiçbir şey kalmadı.

Yani kısacası her zaman okuduğunuz türlerden farklı bir kitap arıyorsanız, okumanın yanında eğlenmek ve içtenlik de olsun diyorsanız; tabi bir de yolculuk etmeyi seviyorsanız, Ayyaş Buda tam size göre.

 

Bu yazı, "İthaki Kütüphanesi" adlı yazı dizimizin bir parçasıdır.

Yorumlar