Dört Bilinmezli Denklem: Annihilation

Biliyorsunuz ki Hollywood’un senaryo gücü tükendi! Artık eski filmleri remake yapıyorlar, çizgi romanlara saldırıyorlar (hatta Disney bütün kahramanların hakkını alabilmek için gitti FOX’u satın aldı) ya da kitapları filmleştiriyorlar. Hal böyle olunca ortalığı kasıp kavuran ama benim sığ ve daha önce yapılmış bulduğum hatta ve hatta sonunu tahmin ettiğim Get Out (Kapan), Oscarı kaptı özgün senaryo aldı. Yani kısacası el emeği göz nuru yazılmış senaryolar ve tutarlı bir kurguya, hasbelkader iyi bir   iki de başrole sahiplerse “Çok güzel iş!” olarak adlandırılıyorlar. İşte Annihilation kitap furyasından ortaya çıkmış ve buram buram bilimkurgu kokan, hatta kokmakla kalmayıp öyle olan ve içinde hayatta kalma janrasını da barındıran bir film.

Başlamadan önce önemli not: İnceleme bir hayli spoiler içeriyor!

Netflix’i artık hepimiz biliyoruz, eskiden kendi çapında bir yurt dışı paralı internet platformu iken Daredevil, Narcos ve Stranger Things ile neler yapabileceğini kanıtlayıp dünyaya açılan ve 2018 için sekiz milyar dolar bütçe ayırabilecek bir dev. Kaldı ki yerelleştirme ile uğraşan, yani işini ciddiye de alan bir marka. Türkiye’yi ciddiye alıp yerelleştirme yapan kaç marka biliyoruz ki? Gerçi Disney bu sene Star Wars ile bu çemberi bozdu bakalım yeni yerelleştirmeler görecek miyiz?

Gelelim ana konumuza; Annihilation, bahsedildiği gibi karmakarışık bir film mi, yoksa dikkatli izlediğinizde çözülen bir sona mı sahip?

Annihilation; Yok Oluş, Yetki ve Kabulleniş adlı kitaplardan oluşan Southern Reach Üçlemesi’nin ilk filmi. Aslında ülkemizde çok bilinmeyen bir seri, ama NY Times’da en çok satanlar listesinin başında yer almış bir dönem. hal böyle olunca  Netflix’in bu kadar iyi ve güzel tepki alan filmin devamını getirirmemesi saçma olacaktır. Biyolog Lane’i oynayan Natalie Portman, kitapta başrol karakter değil, sadece olayları kendi gözünden anlatıyor. Diğer karakterlerde de kitaba pek sadık kalınmamış. Fakat buna anlayış gösterilebilir. Zira izleyici çekmesi için daha da ilginç hale gelmesi lazım filmin.

Film uzaydan gelen ve Dünyamıza çarpan bir meteoru göstererek açılıyor sonrasında üç yıl sonrasını izlemeye başlıyoruz. Alanında başarılı ve profesörlük ünvanını alan Dr. Lena’yı görüyoruz. Lena’nın kocası bir yıldır kayıp ve apansız bir biçimde geri geliyor, bir nöbet geçiriyor ve kendisinin iç organ yetmezliği çektiğini anlıyoruz. Tam hastaneye giderlerken devlet tarafından yoldan alınıp karantinaya sokuluyorlar. Bundan sonrası ise içinde olan anormal faaliyetlerden dolayı hükümet tarafından gizlice karantina bölgesi ilan edilen X Bölgesine getiriliyorlar tam karşısında da”Parıltı” olarak adalndırlan bölge var. Üç yıl önce ulusal bir parkın tamamı izole edilmiş durumda, bölgede kendine özgü davranışlar sergileyen doğa, insan uygarlığının son izlerini de yer yüzünden silmiş durumdadır.

Parıltıya düzenlenen ilk keşif gezisi cennet gibi bir doğanın var olduğunu rapor etmektedir. Ancak bölgeye giden ikinci keşif ekibi toplu intihar etmiş, üçüncü keşif ekibi ise birbirlerini vurarak öldürmüştür. Son gönderilen on birinci keşif ekibinden ise haber alınamamıştır. On ikinci keşif ekibini oluşturan bir biyolog, bir antropolog, bir psikolog ve bir araştırmacı, kendilerini nelerin beklediğini bilmeden Parıltıya girmeye karar verirler. Amaçları doğanın ele geçirdiği araziyi haritalamak, örnekler toplamak ve bütün gözlemlerini detaylı biçimde günlüklerine yazmaktır.  Tabii işler önce ki on bir grupta olduğu gibi iyi gitmez ve sarpa sarar.

Buraya kadar tamamız değil mi? Tabii ki size filmi anlatmayacağım bazı noktalara değineceğim sadece. Öncelikle film güzel kesinlikle, izlettiriyor, bazen de şaşırtıyor ki, sesleri taklit edebilen ayı mizanseni çok başarılıydı. Ama işte problem de burada devreye giriyor; kapitalist bir hareket olarak havada kalan çok şey var filmde. Netflix elbette ki bunu üçleyecek hatta belki dörtleyecek ama arkada taş bırakmak için bu kadar bilinmezlik eklenmeli miydi filme?  Benim cevabım hayır! Filmin yönetmeni bilimkurgunun gediklisi hatta şahmeranı Alex Garland evet doğru hatırladınız bir ara yapay zeka paranoyası yapmamıza sebep olan Ex-Machina‘nin yönetmeni. Senaryoyu kendisi ve kitabın yazarı ile birlikte yazmışlar. Ama belli ki yazara bir ufak baskı olmuş. Zira kitabı okuyan arkadaşlarım bu kadar bilinmezlik olmayan ama sağlam bir bilimkurgu eseri olduğunu söylüyorlar.

Şimdi cevaplanmayan soru yok, herkes bundan bahsetmişti. Fakat çok fazla keskin uç var filmde. Mesela bitkilere ve hayvanlara mutasyon kabiliyeti veren şey ne? Uzaylı mı, eğer öyle ise niye direkt ilk keşife gelen ekipten birine bürünüp yaşamaya çalışmadı? Ben kitabı okumadım, ama eminim ki bunun mantıklı bir açıklaması var. Fakat filmin sonunda “Hayatta kalmak istiyordu” diye kestirip atmak biraz oldu bittiye getirilmiş.

Şunu da belirtmem lazım ki; filmin karakterleri ve motivasyonları şahane. Özellikle üç başrol’den en çok Ventress karakterinin motivasyonunu beğendim ki, oyunculuk ve karakterin geçmesi konusunda Jennifer Jason Leigh’in elini öpmek lazım. Harika bir profesyonel profili çiziyor ve filmin en merak uyandıran karakteri. Creed ile ciddi bir ivme yakalayan ve aranan kadın yardımcı oyuncu olan Tessa Thompson’da bir o kadar yetenekli ve harika iş çıkartıyor. Gerçi kendisinin filmde ki rolü hem silik hem de sonu belli değil, ama işte bir sanatçıya paçavra dahi verseniz size onu harika bir elbise haline getirebilir. Thompson’ın yaptığı da tam olarak bu. Natalie Portman ise; Natalie Portman siz senaryoyu söyleyin o oynasın.

Ne demiştik? Filmde çok fazla keskin uç var, mesela bize Lane ve kocası arasında ki harika ilişkiyi anlatmaya çalışıyorlar ama sahneler inanılmaz zayıf. Yani yatakta şakalaşıp, salonda beraber müzik eşliğinde kitap okumak harika bir ilişkiyi anlatmaya yeterli değil. Ki aynı sahneler filmde 3-4 defa flashback olarak kullanılıyor ve hiç birinin altı öyle aman aman çizilmemiş. Mesela Lena karakterinin kocasını aldattığı bir sahne var sahnede kocasının bundan haberi olduğu söyleniyor Lena tarafından, ama “biliyor” deyip geçildikten sonra birbirlerine sevgi dolu bakışlarla okuma seansı yaptıklarını görüyoruz.

Kitap fazla detaylı olduğu için filmi işlemek için iki saat yetersiz gibi geliyor bana. Bu da aslında dediğim gibi üçleme için açılan bir kapı izlediğimizin bir işareti. Tabii ki film bu hali ile kötü değil, hatta bu senenin şahane bilim kurgularından. Ama en azından keşif sırasında toplanan bulguların ne olduğu ya da neye ışık tuttuğu hakkında bir fikir vermiyor bize, bu da  ister istemez filmin sonunda ne izledim ben dedirtiyor.

İşin özüne dönecek olursak, Annihilation, Alex Garland’ın gizemden bizi deli eden, nasıl oluyor diye sordurup sordurup sonunda bir biyoloğun dünyayı kurtardığı bir film. Peki neden bu kadar ilgi çekici? Bence tamamen izleyiciyi bilgiye aç bırakması, güzel oyunculuklar, karakter motivasyonları ve sonunda ki kafa patlatan ve görsel olarak harika bulduğum boss fight’ından kaynaklanıyor. Netflix’in olayını hepimiz biliyoruz, adamlar özgün olmak istiyorlar ve bu yüzden durmadan deniyorlar, bana göre çok büyük hayal kırıklığı olan Outsider’ı çekmelerinin, ikinci filmde düzeleceğini düşündüğüm Bright‘a yatırım ve lore çalışması yapmalarının nedeni bu tamamen.

Bright çıktığında iş ve sosyal hayat olarak çok yoğun olduğumdan bir şeyler yazamamıştım ama bakın şimdi söylüyorum çok büyük hakkı yendi o filmin. Hiçbir kitaptan ya da mitten arak yapmadan (tamam belki biraz Yüzüklerin Efendisi) sıfırdan böyle bir Dünya yaratmak ve bunu nefes alır hale getirmek hiç kolay değil. Kaldı ki filmin içinde ki minik ama harika detaylar çok göz kamaştırıcıydı. Hele “Demek yukarı zıpladı, acaba basketbolcu bir ork mu?” diyen polise ortağının “Sanmam NBA’de hiç ork guard gördüğümü hatırlamıyorum” diyerek dalga geçmeleri müthiş bir mizansendi. Yanlış anlaşılmasın film çok iyi demiyorum ama bu kadar da yerden yere vurulmayı hak etmedi bence. Her neyse işte!

Son Söz

Annihilation, 2018’ilk yarısına yaklaştığımız şu zamanlarda güzel bir bilimkurgu, rahatsız edici, karanlık, ürpertici ve keyif ile izlenebilecek bir film. Yukarıda bahsettiğim bir iki şeye takılmaz ve ikinci filmi beklerseniz bence toparlayacak. Son bir dip not vereyim; Netflix’in üçleme yapacağına dair bir açıklaması yok. Ama film mecrasında ilk defa tutan, ses getiren ve yedi üzeri alan bir konsepti üstelik üç kitaplı bir konsepti bırakacağını sanmıyorum.

İyi seyirler sevgili Kahramanlar!

Yorumlar