Marslı: Robinson Crusoe’yla MacGyver Arasında Bir Yerlerde

Bilimsel Hatalar

Filmin genel olarak bilim çizgisinden pek çıkmadığını söyleyebiliriz. Bunun en önemli sebebi, Andy Weir’in kitabı yazmadan önce uzunca bir süre araştırma yapmış olması. Ancak Weir, hikaye anlatımını heyecanlı kılmak adına birkaç bilimsel gerçeği kasıtlı olarak göz ardı etmiş. Spoiler içermeyenleri şöyle sıralayalım:

  • Mars, Dünya’dan daha küçük olduğu için kütle çekimi daha azdır. Dolayısıyla tutabildiği atmosfer çok seyrektir. Bizim Dünya’da “fırtına” diye adlandırdığımız şeyin Mars’ta gerçekleşme ihtimali yok. Mars’ta gerçekleşebilecek en dramatik atmosfer olayı, ancak bir bayrak dalgalandıracak kadar rüzgar esmesi olabiliyor. Weir, Watney’in geride kalması için geçerli bir bahane yaratabilmek adına bu gerçeği görmezden gelmiş.
Yok öyle bir fırtına, drama yapmayın...

Yok öyle bir fırtına, drama yapmayın…

  • Dünya’nın çok güçlü manyetik kuşağı ve kalın bir atmosfere sahip olması sayesinde kozmik radyasyondan korunuyoruz. Ancak Mars’ta bunlar çok zayıf. Dolayısıyla üstünüzde astronot kıyafetleri olsa dahi, o kadar uzun bir süre yüzeyde zaman geçirip de kanser olmamanız mümkün değil. Weir, hikayesinde kıyafetler, araçlar ve yapıların henüz keşfedilmemiş, kendi deyimiyle “büyülü” bir malzemeyle yalıtıldığını varsaymış. Bu tür bir Mars görevinin asgari 2030 yılında yapılabileceğini düşünecek olursak, aslında öyle bir malzemenin üretilmesi için hala umut olduğunu düşünmekte bir sakınca görmüyorum açıkçası.

Bunlar dışında kitapta bahsi geçmeyen, ama filmde görsel olarak doğru yansıtılmayan bir iki şey var:

  • Yukarıda, ilk maddede bahsettiğim gibi; Mars’ın kütle çekimi Dünya’ya göre çok düşüktür. Dolayısıyla Mars yüzeyinde normal şekilde yürümek imkansızdır. Mars’ta tıpkı Ay’daki yapılan yolculukta olduğu gibi, düşük kütle çekimi sebebiyle astronotların hoplayarak yol alması gerekmekteydi.
  • Uzay aracı Hermes’te yapay kütle çekimi yaratıldığını görmüşsünüzdür. Dairesel bir eksende doğru hızda dönen bir geminin zemininde merkezkaç kuvvetiyle yapay bir yerçekimi yaratmak mümkündür. Hatta 2014 yapımı Interstellar adlı filmde nasıl uygulanması gerektiği de doğru olarak gösterilmiştir. Ancak Hermes’in yapay kütle çekimi olan bölümleri kesinlikle yeterli hızla dönmüyordu.
Hermes. O dairesel bölümün çok daha hızlı dönmesi gerekiyordu.

Hermes. O dairesel bölümün çok daha hızlı dönmesi gerekiyordu.

Bu yazdıklarım sizleri filmden sakın soğutmasın! Emin olun yaşadığımız iletişim çağında tüm hataların internette yayılacağı film yapımcıları tarafından da gayet iyi biliniyor. Dolayısıyla bunların hikaye anlatımını desteklemek adına yapılmış bilinçli yapılan hatalar olduğunu unutmamak gerek.

Gelelim Anekdotlara

DİKKAT! Bu başlık altında az miktar da olsa SPOILER yeme riskiniz var. O yüzden eğer bu konularda çok hassasanız bu başlığı atlayın!

  • NASA’nın “Project Elrond” adı altında tartıştıkları konu, filmde de belirtildiği gibi The Lord of the Rings’e göndermeydi. Bu sahnede Sean Bean’in de olması kesinlikle mükemmel bir gönderme oldu. Ayrıca NASA direktörü Teddy Sanders’ı canlandıran Jeff Daniels’ın “Ben de Glorfindel olacağım o zaman!” demesi de The Lord of the Rings’in filminde Glorfindel karakterinin tamamen görmezden gelinmesine bir gönderme olduğunu düşünüyorum. Zira Sean Bean’in karakteri Mitch Henderson, NASA direktörünün verdiği kararı birkaç sahne sonra görmezden geliyor.
  • Mars’a 1997 yılında yolladığımız Pathfinder adlı aracın radyo ünitelerini sökerek kullanma fikri, daha önce Val Kilmer’ın başrol oynadığı, 2000 yılında gösterime giren Red Planet adlı filmde de kullanılmıştı.
Pathfinder'ın parçalarını söküp kullanmak artık bir Mars filmi klişesi oldu

Pathfinder’ın parçalarını söküp kullanmak artık bir Mars filmi klişesi oldu

  • Weir, kitapta su sorununu oldukça komplike, ancak bilimsel olarak doğru bir yöntemle çözmüş. Fakat ironiye bakın ki, Weir kitabı yayınladıktan kısa bir süre sünra NASA, Mars’ta toprakta buz halinde bol miktarda su olduğunu açıklamış. Yani aslında kitabı yazarken Weir’in bundan haberi olsa Watney, basitçe toprak toplayıp ısıtsa su sorununu çözebilecekti. Elbette sulardaki radyasyon oranının yüksek olacağını da unutmamak gerekir.

Son Olarak

Yazımı noktalandırmadan önce yaptığım şu tespiti de paylaşmak isterim: Nasıl 1986 yapımı Top Gun’ı izleyen koca bir nesil pilot olmak istediyse, Marslı da şimdiki neslin astronot olma hayallerine kapılmasını sağlayacak. Hem de Sandra Bullock’un konu hakkında tam tersi mesajlar veren Gravity adlı filmini izleyip dehşete düşmüş olmalarına rağmen!

Yorumlar