Spider-Man: Homecoming – Örümcek, Yuvasında Daha Bir Güzel!

Spider-Man: Homecoming, ABD ile aynı anda ülkemizde de vizyona girdi. Filme gittik, izledik ve sonuçtan bir hayli memnun ayrıldık. Açıkçası her filmde ısrarla açık arayan bir izleyici değilseniz bu film sizi de tatmin edecektir. Gerek işlenişi, gerek karakterleri, gerekse hikayesi ile sizleri kucaklayan, sıcak ve yol gösterici bir film olmuş diyebiliriz. An itibari ile filmin Rotten Tomatoes puanı 93, Metacritic puanı 73, IMDB puanı ise 8.3. En son bu puanları gören Spider-man filminin Sam Raimi’nin ikinci filmi olduğunu düşünürsek ne kadar iyi bir filmin size beklediğini de kestirebilirsiniz. Lafı daha uzatmadan filmin spoiler içerecek eleştirisine geçmek istiyorum.

İlk olarak filmin yönetmeni Jon Watts ile başlamak istiyorum. Bu tarzı büyük prodüksiyon işlerde yönetmenden bahsederken önce bir düzine film sayılır veyahut duyunca, onu o mu çekmiş dedirten bir filmi söylenir ama Jon Watts için durum bundan çok farklı. Bugüne kadar filmografisinde kalbur üstü bir uzun metraj filmi olmayan, görece tanınmamış bir isim kendisi. Şahsen filme yönetmen olarak seçildiğinde bayağı şaşırmıştım. Kim bu adam, kimlerden falan diye araştırınca kısıtlı filmografisine ulaştığımda şaşkınlığım bir kat daha arttı. Daha sonra ses getiren kısa filmleri olduğunu gördüğümde şöyle bir düşündüm. Bu adam ve MCU’nun Spider-Man’i bir çok açıdan benzerlik gösteriyordu. İkisi de kendi mahallesinde tanınan ancak kendini kanıtlamak isteyen genç isimlerdi. İkisi de büyük bir potansiyel taşıyordu ve ikisinin de böylesi bir filme ihtiyacı vardı. Benzer bir durum başrol Tom Holland için de geçerliydi. Kevin Feige ve saz arkadaşları bir kez daha isabetli seçimleri ile izleyicinin kalbine dokunmayı başarıyordu.

Şahsen yönetmenin herhangi kısa-uzun bir filmini izlemedim ve bu izlediğim ilk projesiydi. Doğrusu bu seviye beklentileri karşılayacak bir film çıkartması onu avuçlarım acıyana kadar alkışlama hissi uyandırdı bende. Çünkü filmin kompleks senaryosunu bu kadar iyi işlemiş olması büyük yönetmenlerin dahi gösteremediği bir başarı. Karakterin ne hissettiğini anlaması, onunla empati kurup, bizlerle de kurdurtması filmi başarılı kılan etken. Tom Holland da sağ olsun, karaktere dönüşmüş adeta. Hani akademi böylesi filmleri ciddiye alsa Oscar adaylığı bile verebilir kendisine. Kendisini daha önce “The Impossible,” filminde izlemiştim. O zaman da Ewan McGregor ve Naomi Watss’ı gölgede bırakan bir performans sergilemişti. Onu tanıyanları yanıltmamakla birlikte, şanını zirveye sürüklediğini de söyleyebiliriz.

Spider-Man Homecoming

Fragmanlar Filmin Özeti mi?

Elbette bir filmin iyi olup olmadığını belirleyen etkenler arasında, seyirci beklentisi de büyük bir rol oynar. Bu açıdan fragmanları ve haberleri ile film bir takım beklentiler yaratmıştı. Fragmanlar gerçekten filmin özeti niteliğinde miydi? Zendeya, Mary Jane’i mi oynuyordu? Vulture ne seviye bir kötü olmuştu? Bu kadar genç Spider-Man olur mu? Öyle genç hala mı olur gibi soruların yanıtlarını dozajında veren ve bazı cevapları da gelecek filmlere aktaran bir film olduğunu söyleyebiliriz sanırım. Ben bu temel sorular üzerinden biraz filmi eşelemek niyetindeyim.

İlk olarak fragmanlar ve çıkan sayısız TV Spotu (eğer hepsini izlediyseniz) filmin eklem noktalarını oluşturan kısımları yansıtıyor ama bu film izleme motivasyonunuzda ciddi bir sıkıntıya yol açmıyor. En önemlisi film en büyük sürprizini başarı ile saklıyor. Yani Suicide Squad veya Batman V Superman: Dawn of Justice gibi son bir aya kadar başarı ile gizlediği kötüsünü bir anda açığa çıkartan bir sürpriz kaçıranı yok. Belki olayların ne yönde ilerleyeceğine dair ipucu veriyor ama reklam işlerini, filmin kendisinden ayırmak gerekiyor. Yönetmenlerin çoğunlukla müdahil olmadığı bu alana hakimiyeti tamamen bu işi bilenlerin elinde ve onların kararlarına saygı duymak gerekiyor. Filmin MCU içindeki ilk Spider-Man olması ve enkaz diyebileceğimiz bir seriyi devralmış olması, bakın bu yepyeni bir sayfa reklamını yapmasını da zorunlu kılıyor. O yüzden konu hakkında daha bir şey diyemeyeceğim.

Zendeya-MJ sorunsalına değinmeden önce karakterlerden bahsetmek istiyorum. Bana kalırsa filmdeki bütün karakterler, hikayeye hizmet açısından iyi yazılmış ve iyi oynanmış. Bazı yerlerde May Hala ve Flash’ın eğreti durduğu söylense de ben buna katılmıyorum. May Hala’nın genç göründüğü ama 52 yaşında olduğunu hatırlatmak istiyorum. Sonuçta 15 yaşında bir Peter Parker’ın seksen yaşında halası olması garip kaçardı. Kadının bakımlı ve güzel gözükmesinde de ben yanlış bir şey göremedim. Marisa Tomei’nin rüştünü ispatlaması için yazılmış detaylı bir karakter yok, ama bu yenilikçi bakış açısı filme yakışmış diye düşünüyorum.

Öteki tarafta Flash karakteri niye sarışın değil tarzı saçma sorularla vakit kaybetmek istemiyorum. Ağırlıklı olarak sarı giydirerek o probleme dikkat çekilmeye çalışılmış, oyuncu gayet iyi ve artık 1950’ler de değiliz, 15 yaşında çocuğu 35 yaşında adamların oynadığı çağda hiç değiliz, o yüzden tadında ve karakter olarak doğru bir Flash gördüğümüzü söylemeliyim. İleride Agent Venom gibi bir yere sürüklenme ihtimaline karşı da filmde yer alması gerekliydi diye düşünmekteyim.

MCU İçinde Spider-Verse Kurmak

Filmde Spider-Man külliyatından sürüsüne bereket sayıda karaktere yer verilmiş. Betty Brandt’ından Prowler’ına kadar kimi ararsanız var. Ultimate ve Ana evrenden karıştırıp ortaya güzel bir karakter havuzu yaratmışlar. Daha önce kullanılan Harry, Gwen ve MJ gibi karakterlerden biraz uzak olmak bana iyi geldi. Liz Allen’ın Peter Parker ve Flash’ın sarışın lise aşkından (İzlemediysen cidden bu kısımdan sonrasını okuma) Adrian Toomes’un siyahi kızına dönüştürülmesi hem sürpriz hem de çarpıcı bir karar olmuş. Çoğu izleyici karakteri tanımadığı için niye sarışın değil diye ortalığı karıştırmıyor tabii (Bir de bana ırkçı derler).

Betty Brandt ise lisede haberleri sunan kız olarak, ileride Daily Bugle’da sekreter olacağı günlere göz kırpıyordu. Parker’ın kankası olan Ned Leeds ise klasik çizgi romanlarda, Daily Bugle’da çalışan ve Betty Brandt’a aşık, daha sonra Hobgoblin veya ülkemizde bilinen ismi ile Gulyabaniye dönüşen birisi. Şu an o karakterin bu seviyeye kadar gelebileceğini düşünmek zor. Bana kalırsa onun hakkında da detaylı planları var ve belki üçüncü belki dördüncü filmde karakterin buraya ulaşabileceğini düşünmekteyim. Onun dışında oyuncu ve karakter uyumu müthişti ve filme tatlı bir hava kattığını söyleyebilirim. Son olarak Zendeya’dan bahsedip iyiler tarafını kapatacağım.

Zendeya hakkında MJ olacak dedikoduları çıkmıştı ve filmde seyircinin kafasını karıştıran, benim adım Michele ama bana MJ derler tadında bir kısım vardı. Bu seyircinin kafasını doğal olarak karıştırdı. Benim fikrimi sorarsanız sırf izleyici bunu tartışsın diye ortaya atılan bir yem bu. Sonuçta kızıl Mary Jane’i siyahi birine oynatmaktan öte ismini de Michele yapmak bence komik olur. Zaten karakterizasyonun herhangi bir MJ ile alakası yok. Belki Ultimate Comics’lerdeki Nerd halini görebiliriz.

Kötüler tarafına gelirsek, film Spider-Man evreninden sayabildiğim üç kötüyü içermekteydi. Bunlar, Marc Gargan ve sonra dönüşeceği Akrep ki karakterin boynundaki akrep dövmesine dikkat çekmişsinizdir, Shocker ve Vulture. Shocker karakteri çizgi romanlarda ve çizgi dizisinde de asla yüzü gözükmeyen kült bir karakterdir. Kimliği bilinmeyen yegane Spider-Man kötüsüdür ve hapishanede bile yüzüne ananas benzeri maskesini takması ile bilinir. Karakterin bu gizemine gönderme olarak iki farklı isimsiz kişi tarafından canlandırılması, Şokçunun bir kişiden çok bir unvana dönüştürülmesi bence hoş bir detay olmuş. Yine de o ananas maskeyi görmeyi isterdim. Vulture’a gelirsek, Michael Keaton’ın ilk cast edildiği günden beri ben bu karakteri bekliyordum. Gördüklerimden çok memnun kaldım. Oyunculuğundan zerre şüphe etmediğim bu adamın yaşlandıkça villain yüz hatlarına sahip olması ve geçmişinde Batman’i canlandırması aklıma şu sözü getirdi, “Ya kahraman olarak ölürsün, ya da hain olacağın günü görecek kadar uzun yaşarsın.”

Adrian Toomes karakteri bana kalırsa filmin en gerçekçi karakteriydi. Çizgi romandaki saçma kıyafeti ile oradan oraya uçup “gençleşmem lazım” diyen halinden, kahramanların yıkıntılarından beslenen gerçek bir “Akbaba”ya dönüşmesi müthiş bir karar olmuş. Kıyafet tasarımı ve karakterizasyonu itibari ile de, Tony Stark silah satınca alkış, biz satarsak yuh, felsefesini müthiş yansıttığını düşünmekteyim. Üstelik karakterin ölmemiş olması da ileride çıkacak olası bir Sinister Six filmini aklımıza getiriyor. Umarım Keaton’ı evrende daha çok görürüz.

Spider-Man mi, Iron Man 4 mü?

Filmde değinmediğim bir de Tony Stark ayrıntısı var tabii. Happy ile birlikte filmde tam dozajında yer aldıklarını söyleyebiliriz. “Bu Spider-Man değil Iron Man 4” diyenlere aldırmayınız, Spidey’i yönlendirmesi ve Civil War sonrası kendini konumlandırdığı yerin gösterilmesi bence doğru bir karar olmuş. Robert Downey Junior ve Jon Favreau da zaman geçtikçe rollerini olgunlaştırdıklarını görmek bir hayli zevkli.

Son olarak Spider-Man’in kendisinden bahsetmeliyiz. Bu onun filmi olmasına rağmen atmosfere sokmak açısından karakter çeşitliliği konuyu ancak ona getirdi. Tom Holland’ı yukarıda yeterince övdük, Peter Parker olabilecek en iyi şekilde filmde yer alıyor. Sam Raimi üçlemesinde olgun, ancak ağlak bir karakter olan Parker sonraki filmlerde ise fazla ciddiyetsiz bulunmuştu. Bu sefer hem kaybeden tarafı hem de eğlenceli yönü arasındaki denge iyi tutturulmuş ve çok gerçekçi bir Parker sunulmuş.

Spider-Man haline ise kimsenin bir şey diyeceğini sanmıyorum. Çizgi romandan fırlamışcasına hareket eden, sakar ve hatalar yapan bu Spider-Man’in diğer serilerden farklı olarak örümcek hisleri yok. Evet bu ayrıntı beni bir hayli şaşırttı. Vardı da kostümü yüzünden mi fark etmedik desek, kendi kostümü ile de gördük onu. Bu ciddi bir eksiklik ve beni üzdü ama onun yanında Stark tarafından verilen kostümünün özellikleri o kadar detaylı ki, günümüz dünyasında, Stark teknolojisi ile bir Spider-Man böyle olmalıydı dedirtti bana. Filmin sonlarına doğru, Stark’ın ona sunduğu Iron-Spider kostümünü reddetmesi ve bu kostümle devam etmesi arasında da büyük bir fark görmedim. Daha bu kostüme ne eklenebilir ki?

Sonuç olarak bir orijin filmi olmamasına rağmen orijin filmi olabilmiş, bütün karakterleri ile size eğlenceli dakikalar yaşatacak, MCU’ya cuk diye oturmuş bir film Spider-Man filmi izlemiş olduk. Filme dair tespitleriniz, aklınıza takılan sorular varsa aşağıda konuşmak, tartışmak isteriz. Sinema kalın efendim.

Yorumlar