Batman V Superman: Görsellik Uğruna Hikayeyi Feda Etmek

Batman ve Superman. 1939 senesinden bugüne kadar popüler kültürün ayrılmaz bir parçası olan bu iki kahraman, sinema tarihinde ilk kez karşı karşıya gelme imkanı buldu. Bu tarihi anı yaşattığı için Warner Bros ve Zack Snyder’a teşekkür etmek şart, ancak böylesi ikonik iki karakteri yan yana görmenin de bir bedeli olduğunu unutmamak gerekir. Beklentinin ve risklerin farkında olan bu ortaklığın sonuçları sinema için kötü, hayranlar için şahane olmuş desem çok yanlış olmaz. Yazının devam eden kısmında filme dair SPOILER olacağı için izlemediyseniz uzak durmanız tavsiye olunur.

Batman ve Superman’in çizgi roman canon’u içerisinde ilk kavgaları Batman’in 1988’deki #428’de gerçekleşti. Death in the Family hikayesinin hemen ardından gelişen bu öyküde, trajik şekilde Jason Todd’u (2.Robin) kaybeden Batman’in Joker’i araması, onu sakinleştirmek için Superman’in belirmesi ve ikilinin küçük çaplı çarpışması şeklinde vuku buluyor. Daha sonra Superman: For Tomorrow, The Dark Knight Returns, Batman: Hush, Infinity Crisis gibi bir çok örnekte karşı karşıya gelen ikili arasındaki çatışmaların hepsi yanlış anlaşılma veya bir tarafın zihniyle oynanması sonucu gerçekleşiyor. Totale vurduğumuzda genelde Superman’in galibiyetiyle sonuçlanan bu karşılaşmalarda genelde Batman’in galibiyetleri akılda kalıyor. Filmin tanıtım amaçlı söylediği “God versus Man” sözünün etkisi bu açıdan yüksek. Yapı itibariyle insanın tanrıya isyan edişini sembolize ediliyor oluşu düşünüldüğünde bu kavganın içine gizlenen alt metinleri doğru okumak önemli.

maxresdefault

Zack Snyder ve film ekibi, “God versus Man” sözcüğünün gücünü arkasına alarak bu filmi gerçekleştirmeye başladıklarında filme olan beklenti bir hayli yüksekti. Yapım aşaması itibariyle üç senedir gündemde olan film için gelen ilk eleştirilerin sertliği, tabiri caizse yerden yere vuruluşu kafalarda soru işaretleri yaratsa da ben filme gidenlerin -özellikle hayranların- genel olarak tatmin olacağı kanısındayım. Bunu söylememdeki sebep, bugün “blockbuster” olarak adlandırdığımız bu filmlerin genel izleyici beklentilerini karşılayabilen unsurları.

Öncelikle filmi iki parçaya ayırıp incelersek; ilk bir saatlik kısımda metinsel açıdan sorunlar olmadığını, hatta gerek diyaloglar, gerek alt metin unsurları itibariyle filmin metninin bir süper kahraman filmi için çok iyi bir konumda olduğunu söyleyebiliriz. Ama işte sorunun başladığı, sinefil izleyiciyi normal izleyiciden ayıran ve filmden nefret etmesine yol açan kısıma geldiğimizde yazılan metinin sinemaya doğru bir matematikte uyarlanmadığının farkına varıyoruz. Demek istediğim, sinemanın iki güçlü ögesi kurgu ve görüntünün uyumsuzluğu ve metnin bu unsurlara doğru paylaştırılamıyor oluşu. Bu sorunu biraz açmam gerekiyor:

Sinemanın, fotoğraftan ayrılan en önemli unsuru akan bir yapıda oluşudur. Fotoğraf durağan bir şeydir. Size anı dondurur ve sunar ama sinemada bir akış vardır. Mevcut çerçevenin dışında çıkan bir karakterin ne yapacağını merak edersiniz. Sinemada “off-screen” olarak bahsedilen kısım, fotoğraf için geçerli değildir. Yani sinemada çerçevenin dışına çıkan bir karakterin ne yapacağı merak konusudur, bunu yönetmen göstermese bile izleyici kafasından tamamlamak ister. Fotoğraftaysa bir “off-screen” durumu yoktur. Tek bir çerçeve ve durağan bir durum vardır. İşte bu yüzden fotoğraf gücünü görsellikten alırken sinema görselliğin üzerine hikaye anlatıcılığı eklemek zorundadır. İşte bu yüzden bir yönetmen, “auteur” (Film kuramcıları için bile tartışmalı bir kavram olduğu için araştırmanızı tavsiye ederim) olmak istiyorsa bu iki unsuru birbirine iyi yedirebilmelidir.

wonder-woman

Sinemanın hikaye anlatırken yardım aldığı diğer önemli unsur da kurgudur. Sinemanın peş peşe anların arka arkaya dizilmesinden oluştuğunu düşünürsek, karşı çıkanın çok olacağını düşünmüyorum. Chris Nolan filmlerinin devamlı kurgusu üzerinden övüldüğünü düşündüğümüzde onun izleyici nezdinde ne kadar başarılı olduğunun da farkına varırız. Nolan zevk için kurguya önem vermiyor, hikaye anlatmanın temelinin orada yattığını bildiği için bunu yapıyor. Ama Snyder senaryosuna, repliklerine ve seksi sahnelerine o kadar güveniyor ki, kurguyu arka plana atarak ilk hatasını gerçekleştiriyor.

Kurgu sebepli oluşan hikaye sıkışıklığını göz ardı edebilirseniz, film ilk bir saati itibariyle size birbirinden seksi sahneler sunup, kimi zaman tüylerinizi diken diken etmeyi de başarıyor. Onun dışında her karakterin büyük konuşuyor olması benim dikkatimi çeken başka bir hata. Hani bu biraz realist olma derdinde olan bir yönetmenin yapmaması gereken bir şey. Realizm ile çok bir derdi olmayan Tarantino’nun filmlerini seyrettiğinizdeyse karakterlerin kullandığı sokak ağzı sizi daima hikayede tutar. Bu adamın yazdığı bir karakterin İncil’den ezberlediği bir repliği hikaye boyunca sattığını görürüz. Bu bariz biçimde karakteri gerçekçi kılar. Çünkü biz o karakter de kendi eksikliklerimizi veya çevremizdeki kusurları görürüz. Ama işte Superman’i, senatörü, gazetecisi, iş adamı, Batman’i, Alfred’i de aynı notalardan müziğe giriyorsa orada bir sorun var demektir.

Yorumlar